Buch lesen: «Yazılmış »
yazılmış
(vampir mektuplarının 11. kitabı)
morgan rice
Morgan Rice
Morgan Rice, 1 numaralı çok satanlar ve USA Today çok satanlar listesinde yer alan on yedi kitaplık epik fantezi serisi FELSEFE YÜZÜĞÜ'nün; 1 numaralı çok satanlar listesinde yer alan on iki kitaplık seri VAMPİR GÜNLÜKLERİ'nin; 1 numaralı çok satanlar listesinde yer alan iki kitaplık (devamı geliyor) kıyamet sonrası gerilim serisi KÖLE TÜCCARLARI ÜÇLEMESİ’nin ve altı kitaplık epik fantezi serisi KRALLAR VE BÜYÜCÜLER'in ve yeni destansı fantezi serisi TAHTLAR ve ZAFER'in yazarıdır. Morgan’ın kitapları hem basılı hem de sesli olarak bulunabilir ve 25'ten fazla dile tercüme edilmiştir.
Morgan sizi dinlemeyi çok seviyor, dolayısıyla lütfen www.morganricebooks.com adresini ziyaret edip eposta listesine katılarak ücretsiz kitap ve hediyeler kazanın, ücretsiz uygulamaları indirin, Facebook ve Twitter ile bağlanın ve irtibatta kalın!
Morgan Rice’a Övgüler
“ALACAKARANLIK ve VAMPİR GÜNLÜKLERİNE rakip bir kitap, en son sayfasına kadar başınızı kaldırmadan okumak isteyeceksiniz! Macerayı, aşkı ve vampirleri seviyorsanız, bu tam size göre bir kitap!”
--Vampirebooksite.com (Dönüşüm için)
“Rice, daha baştan sizi hikâyenin içine çekiyor, mekânın sade görüntüsüne baskın çıkan inanılmaz betimleyici gücü, hikâyeye yedirme konusunda harika bir iş çıkarıyor… Zevkle yazılmış ve bir solukta okunuyor.”
--Black Lagoon Reviews (Dönüşüm için)
“Genç okuyucular için harika bir hikâye. Morgan Rice ilginç bir girdabı daha da derinleştirerek harika bir iş çıkarmış… Canlandırıcı ve eşsiz. Bu seriler bir kızın etrafında yoğunlaşıyor…sıra dışı bir kız!...Okunması kolay ve bir solukta bitiyor…Derecelendirilmiş Kitaplardan.”
--The Romance Reviews (Dönüşüm için)
“Daha başında beni içine aldı ve bir daha da bırakmadı…Bu hikaye nefes kesici bir macera, bir solukta okunuyor ve en başından sizi heyecana boğuyor. İçinde tek bir sıkıcı an yok.”
--Paranormal Romance Guild (Dönüşüm için)
“Heyecan, romantizm, macera ve sürprizlerle dopdolu. Elinize aldığınızda tekrar tekrar âşık olacaksınız.”
--vampirebooksite.com (Dönüşüm için)
“Harika bir konu ve özellikle bu, geceleri elinizden bırakamayacağınız türden bir kitap. Sonu o kadar heyecanlı bir yerinde bitiyor ki sırf neler olduğunu görmek için derhal bir sonraki kitabı almak isteyeceksiniz.”
--The Dallas Examiner (Sevilmiş için)
“Morgan Rice bir kez daha inanılmaz derecede yetenekli bir hikaye anlatıcısı olduğunu kanıtlıyor…Bu kitap vampir/fantezi türü kitapların genç yaştaki severleri dahil geniş bir okuyucu kitlesine hitap ediyor. Sizi şok edecek ve beklenmedik bir yerde bitecek.”
--The Romance Reviews (Sevilmiş için)
Morgan Rice Kitapları
ÇELİĞİN YOLU
TEK KIYMETLİ (1. Kitap)
TAHTLAR VE ZAFER
KÖLE, SAVAŞÇI, KRALİÇE (1. Kitap)
KRALLAR VE BÜYÜCÜLER
EJDERHALARIN YÜKSELİŞİ (1. Kitap)
CESURUN YÜKSELİŞİ (2. Kitap)
ONURUN BEDELİ (3. Kitap)
KAHRAMANLIK GEÇİŞİ (4.Kitap)
GÖLGELERİN KRALLIĞI (5. Kitap)
CESURUN GECESİ (6. Kitap)
FELSEFE YÜZÜĞÜ
KAHRAMANLARIN GÖREVİ (1. Kitap)
KRALLARIN YÜRÜYÜŞÜ (2. Kitap)
EJDERHALARIN KADERİ (3. Kitap)
BİR ŞEREF HAYKIRIŞI (4. Kitap)
ŞEREF YEMİNİ (5. Kitap)
KAHRAMANLIK SALDIRISI (6. Kitap)
KILIÇ AYİNİ (7. Kitap)
SİLAHLARIN TESLİMİ (8. Kitap)
BÜYÜLÜ GÖKYÜZÜ (9. Kitap)
KALKAN DENİZİ (10. Kitap)
ÇELİĞİN HÜKÜMDARLIĞI (11. Kitap)
ATEŞ ÜLKESİ (12. Kitap)
KRALİÇELERİN YÖNETİMİ (13. Kitap)
KARDEŞLERİN YEMİNİ (14. Kitap)
ÖLÜLERİN DÜŞÜ (15. Kitap)
ŞOVALYELERİN MIZRAK DÖVÜŞÜ (16. Kitap)
SAVAŞIN ARMAĞANI (17. Kitap)
KÖLE TÜCCARLARI ÜÇLEMESİ
ARENA 1: KÖLE TÜCCARLARI (1. Kitap)
ARENA 2 (2. Kitap)
ARENA 3 (3.Kitap)
VAMPİR, GÜNAHKAR
ŞAFAKTAN ÖNCE (1. Kitap)
VAMPİR GÜNLÜKLERİ
DÖNÜŞÜM (1. Kitap)
SEVİLMİŞ (2. Kitap)
ALDATILMIŞ (3. Kitap)
YAZGI (4. Kitap)
ARZULANMIŞ (5. Kitap)
NİŞANLI (6. Kitap)
YEMİNLİ (7. Kitap)
BULUNMUŞ (8. Kitap)
CANLANDIRILMIŞ (9. Kitap)
GÖMÜLMÜŞ (10. Kitap)
KADER (11. Kitap)
TAKILMIŞ (12. Kitap)
VAMPİR MEKTUPLARI serisini şimdi sesli kitap formatında dinleyin!
Copyright © 2014 by Morgan Rice
Her hakkı saklıdır. ABD 1976 Telif Hakları Yasasının izin verdiği maddeler dışında bu yayının hiçbir kısmı hiçbir şekilde ve hangi amaçla olursa olsun çoğaltılamaz, dağıtılamaz ve alıntı yapılamaz; yazarın önceden izni alınmaksızın bir veri tabanında ya da depolama sisteminde saklanamaz.
Bu e-kitap yalnızca sizin kişisel kullanımınız için yetkilendirilmiştir. Bu ekitap tekrar satılmamalı ya da başkalarına dağıtılmamalıdır. Başka biri ile bu kitabı paylaşmak isterseniz, lütfen her alıcı için yeni bir kopya satın alınız. Bu kitabı okuyorsanız ve satın almamışsanız ya da yalnızca sizin kullanımınız için satın alınmadıysa, lütfen geri verin ve kendi kopyanızı satın alın. Bu yazarın zorlu çalışmalarına saygı duyduğunuz için teşekkür ederiz.
Bu bir kurgu çalışmasıdır. İsimler, karakterler, işler, örgütler, mekânlar, durumlar ve olaylar ya yazarın hayal gücünün bir ürünüdür ya da kurgusal bir şekilde kullanılmıştır. Hayatta ya da ölmüş gerçek kişilere benzerlikler tamamen tesadüf eseridir.
Kapak resmi Copyright Subbotina Anna, Shutterstock.com lisansı ile kullanılmıştır.
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BEŞİNCİ BÖLÜM
ALTINCI BÖLÜM
YEDİNCİ BÖLÜM
SEKİZİNCİ BÖLÜM
DOKUZUNCU BÖLÜM
ONUNCU BÖLÜM
ON BİRİNCİ BÖLÜM
ON İKİNCİ BÖLÜM
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ON BEŞİNCİ BÖLÜM
ON ALTINCI BÖLÜM
ON YEDİNCİ BÖLÜM
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
ON DOKUZUNCU BÖLÜM
YİRMİNCİ BÖLÜM
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM
“İsteklerimiz öyle çatışır ki kaderimizle
Bütün kurduklarımız yıkılır gider;
Düşünceler bizim, olaylar bizim değiller.”
--William Shakespeare, Hamlet
BİRİNCİ BÖLÜM
Caitlin Paine Pete’s adlı barın arka odasında Caleb, Sam, Polly ve on kadar polis memuru ile birlikte olduğu yerde kalakaldı ve parçalanarak açılan pencereden polis ışıklarıyla dolu geceye baktı. Kızına ne olmuş olabileceğini düşünüyordu. Scarlet, hayatının aşkı, oralarda bir yerdeydi, gecenin içine dalmıştı, yapayalnızdı, korkmuş gibiydi ve bunu düşünmek bile Scarlet’i çok üzüyordu. Caitlin’i Scarlet’in kayıp olduğu düşüncesinden de daha çok acı veren şey, ondan kalan son anıydı, onu pencereden atlarken son görüşüydü. Bu onun kızı değildi.
Başka bir şeydi.
Caitlin bunun düşüncesiyle ürperdi ve bu düşünceyi kafasından atmaya çalışsa da, bunun doğru olduğunu biliyordu. Bu düşünceyle uzun zamandır savaşıyor, Scarlet’in artık insan olmadığına, Scarlet’in gerçekten bir vampir olduğuna inanmamak için elinden geleni yapıyordu. Caitlin Aiden ile, papaz ile, Caleb ile ve hepsinden de çok kendisiyle mücadele ediyor, başka bir şey olabileceğini umuyordu. Ama artık içinde mücadele etme gücü kalmamıştı. Olanları başka türlü açıklayamıyordu.
Geceye bakarken Caitlin’in kalbi hızlı hızlı çarpıyordu. Bu sefer kendi gözleriyle görmüştü, her şey gözlerinin önünde gerçekleşmişti. Kızı dönüşüme uğramış, o adamdan beslenmiş, süper insan gücü kazanmıştı. O koca adamı sanki bir kürdan gibi duvara çarpmış–ve gecenin içine göz açıp kapayıncaya kadar o kadar büyük bir hızla atılmıştı ki, insan olma ihtimali yoktu. Ayrıca, Caitlin onu yakalama ihtimallerinin de olmadığını biliyordu. Polisin zamanını boşa harcadığını biliyordu.
Bu sefer bütün bunlara tanık olan tek kişinin kendisi olmaması açısından da farklıydı. Caitlin Caleb’in, Sam’in ve Polly’nin yüzlerindeki ifadeleri görmüştü ve gözlerindeki bakışları da fark etmişti: gözlerine şoke olmuş, doğaüstü yaratıklardan korkan bir ifade yerleşmişti. Dünyada hepsinin en çok sevdikleri kişi olan Scarlet artık Scarlet değildi.
Bütün bunlar Caitlin’in hayatı boyunca şahit olmayı bile düşünemeyeceği kâbusların, peri masallarının ve efsanelerin ta kendisiydi. Bu sadece Scarlet’e değil, tüm dünyaya bakış açısını değiştirmişti. Böyle bir şey nasıl var olabilirdi? Bu gezegende insandan daha üstün bir yaratık nasıl olabilirdi?
“Bayan Paine?”
Caitlin sesin geldiği yere döndüğünde elinde bir kalem ve kâğıt tutan ve ona sabırlı bir şekilde bakan bir polis memuru ile karşılaştı.
“Sorumu duydunuz mu?”
Titreyen Caitlin afallamış bir şekilde kafasını hayır anlamında iki yana salladı.
Caitlin, “Üzgünüm,” diye yanıtladı boğuk bir sesle. “Duymadım.”
“Kızınızın nereye gitmiş olduğunu düşünüyorsunuz? diye sormuştum.”
Caitlin bunu düşünürken iç geçirdi. Eski Scarlet söz konusu olsaydı, bu soruya hemen yanıt verebilirdi. Bir arkadaşının evine, spor salonuna, randevuya, futbol sahasına…
Ama yeni Scarlet söz konusu olduğunda hiçbir fikri yoktu.
Sonunda, “Keşfe bilebilseydim,” diye yanıt verdi.
Başka bir memur yaklaştı.
“Gitmiş olabileceği bir arkadaşı var mı?” diye sordu. “Bir erkek arkadaşı?”
Erkek arkadaş sözünü duyunca Caitlin dönüp, barda gördüğü gizemli çocuktan herhangi bir iz olup olmadığını görmek için gözlerini etrafta dolaştırdı. Adına Sage, demişti. Çok basitti, sadece tek bir kelimeydi, sanki kendisini tanıması gerekiyormuş gibi söylemişti. Caitlin daha önce böyle birisiyle karşılaşmamış olduğunu itiraf etmeliydi. O ana kadar tanıdığı herkeste çok daha güçlüydü ve gençten ziyade bir yetişkine benziyordu. Tamamen siyah giysiler giyinmişti ve parlayan gözleri ve keskin elmacık kemikleri sanki başka bir yüzyıldan fırlayıp da gelmiş gibi görünmesine neden oluyordu.
Daha da garibi, Caitlin çocuğun barın müdavimlerine ne yaptığını hatırlıyordu. Caleb ve Sam’i kendi başlarının çaresine bakabilecek kişiler olarak tanırdı–ama bu çocuk bu ikisinin elinden bir şey gelmediği anda bütün bu adamları dövüp hızlı bir zafer kazanmıştı. Kimdi o? Neden buradaydı?
Ve neden Scarlet’i arıyordu?
Caitlin etrafına bakınıyor, ama onu göremiyordu. Sage de bir şekilde ortadan kaybolmuştu. Onun Scarlet ile nasıl bir bağlantısı vardı? Anne içgüdüleri ikisinin bir şekilde birbirlerine yakın olduğunu söylüyordu. Ama o kimdi? Her şey gittikçe daha da gizemli bir hal alıyordu.
Caitlim bunu polise söylemek için kendisini hazır hissetmiyordu; bu aşırı garip bir şeydi.
Caitlin titreyen sesiyle, “Hayır,” diye yalan söyledi. “Bildiğim kadarıyla yok.”
Bir diğer polis memuru, “Başka bir çocuktan bahsetmiştin, yanında olan ve kavgaya karışan bir çocuktan?” diye sordu. “Onun adını biliyor musun?”
Caitlin kafasını iki yana salladı.
Polly öne çıkarak, “Sage,” diye cevap verdi. “Adının Sage olduğunu söyledi.”
Caitlin bilmediği bir nedenden dolayı bunu onlara söylemek istememiş; onu korumak istemişti. Ayrıca neden olduğunu bilemese de, Sage’in insan olmadığını hissediyordu -ve bunu polise söylemek için kendisini hazır hissetmiyordu; bu herkesin yine aklını kaçırdığını düşünmesine neden olacaktı.
Polis onun adını not aldı ve Caitlin şimdi ne yapacaklarını merak etti.
Polly etrafına iğrenerek bakarken ısrarcı bir şekilde, “Peki bütün bu serserilere ne olacak?” dedi. “Kavgayı başlatan bütün bu adamlara ne yapacaksınız? Onları tutuklamayacak mısınız?”
Polisler rahatsız bir şekilde birbirlerine baktılar.
İçlerinden birisi boğazını temizledi.
Memur, “Kızınıza saldıran adamı, Kyle’ı zaten tutukladık,” dedi. “Diğerlerine gelirsek, doğrusunu söylemek gerekirse onlar sizin aleyhinize tanıklık yapıyor–kavgayı sizin başlattığınızı söylüyorlar.”
Kafasındaki şişliği ovuşturan Caleb sinirli bir şekilde öne çıkarak, “Hayır, biz yapmadık!” dedi. “Biz kızımızı aramak için buraya geldik–ve onlar bizi durdurmaya çalıştı.”
Memur, “Söylediğim gibi,” dedi, “onlar sizin aleyhinize tanıklık yapıyor. İlk yumruğu sizin attığınızı söylüyorlar–ve doğrusunu söylemek gerekirse onlar sizden çok daha kötü görünüyor. Onları tutuklarsak sizi de tutuklamamız gerekecek.”
Caitlin öfkeyle dolup taşarken onlara bakakaldı.
“Pek, kızıma ne olacak?” diye sordu. “Onu bulmak için bir planınız var mı?”
Memur, “Hanımefendi, tüm gücümüzle onu aradığımıza sizi temin ederim,” dedi. “Ama nereye ve neden gittiğini bilmediğimiz birisini bulmamız çok zor. Bir ipucuna ihtiyacımız var.”
Başka bir memur öne çıkarak, “Kaçtığını söylediniz,” dedi. “Anlamıyoruz. Neden kaçsın ki? Siz geldiniz. O sizinle birlikteydi. Sizinle güvendeydi. O halde neden kaçtı?”
Caitlin Caleb’e ve diğerlerine baktı ve hepsi kararsız bakışlarla ona karşılık verdi.
Caitlin dürüst bir şekilde, “Bilmiyorum,” dedi.
Başka bir memur, “Peki neden onu durdurmaya çalışmadınız?” dedi. “Veya peşinden gitmediniz?”
Caitlin mantıklı bir açıklama yapmaya çalışarak, “Anlamıyorsunuz,” dedi. “Sadece kaçmadı, gözden kaybolup gitti. Sanki… sekerek uzaklaşan bir geyik gibiydi. Ne kadar uğraşsak yakalayamazdık.”
Memur kuşkulu bir şekilde diğerlerine baktı.
“Yani bana buradaki bütün yetişkin insanlar olarak… birinizin bile onu yakalamayı denemediğini mi söylüyorsunuz? O kim ki? Olimpiyat madalyalı bir atlet mi?” diye kuşkulu bir şekilde sordu.
Başka bir memur, “Bu gece içki mi içtiniz, hanımefendi?” diye sordu.
Caleb öne çıkıp, “Bakın,” diye ters ters cevap verdi, “karım bütün bunları uydurmuyor. Bunu ben de gördüm. Hepimiz gördük: kardeşim ve karısı da. Dördümüz de. Hepimiz hayal görüyor olabilir miyiz?”
Memur elini havaya kaldırdı.
“Savunmaya geçmenize gerek yok. Hepimiz aynı taraftayız. Ama olayı bizim açımızdan görmeye çalışın: bana çocuğunuzun bir geyikten daha hızlı koştuğunu söylüyorsunuz. Bu pek mantıklı gelmiyor. Belki de hepiniz kavgadan dolayı afallamıştınız. Bazen her şey olduğundan farklı görünebilir. Yani söylemek istediğim bütün bu söylenenler bizi bir yere götürmüyor.”
Memur ileri doğru birkaç adım atan ortağına sorgulayan bir bakış attı.
Memur, “Söylediğim gibi, tüm gücümüzle kızınızı arıyoruz. Her on vakanın dokuzunda kaçan çocuklar sonunda eve dönerler. Veya bir arkadaşlarının evine giderler. Dolayısıyla size tavsiyem eve gidip orada beklemeniz. Burada olan biten her şeyin kızınızın kuralların biraz dışına çıkıp bir kaçamak yaparak bir şeyler içmek istemesi, ama her şeyin kontrolden çıkmasından ibaret olduğunu düşünüyorum. Belki de barda bir çocukla tanıştı. Siz geldiğinizde de utandığı için kaçtı. Eve dönün, kızının evde sizi beklediğine iddiaya girerim,” diyerek düşüncelerini özetleyerek sözlerini tamamladı.
Caitlin kızgın bir şekilde kafasını iki yana salladı.
“Anlamıyorsunuz,” dedi. “Kızımı tanımıyorsunuz. Scarlet bara gitmez. Ve tanımadığı adamlarla konuşmaz. Acı çektiği için buraya geldi. Buraya geldi, çünkü gidecek başka yer, yoktu. Çünkü bir şeye ihtiyacı vardı. Buraya geldi çünkü dönüşüyordu. Anlamıyor musunuz? Dönüşüyordu.”
Memurlar Caitlin’e bakıp aklını kaçırmış olduğunu düşündüler, Caitlin bu bakıştan nefret ediyordu.
“Dönüşmek mi?” diye tekrar ettiler, Caitin’e deli muamelesi yapıyorlardı.
Caitlin umutsuz bir şekilde iç geçirdi.
“Onu bulamazsanız başkalarına zarar verecek.”
Memur kaşlarını çattı.
“Zarar mı? Ne demek istiyorsunuz? Kızının başkalarına zarar mı verecek? Silahı mı var?”
Caitlin kafasını iki yana salladı. Çok kızmıştı. Boşa zaman harcıyordu, memurlar anlamıyordu.
“Silahlı değil. Hayatında kimseye zarar vermemiştir. Ama onu bulamazsanız kimse ondan kaçamaz.”
Polis memurları Caitlin’in aklını kaçırdığına kesin karar vermiş gibi birbirine baktı ve daha sonra arkalarını dönüp bitişik odaya girdiler.
Caitlin onların gidişini izledi, daha sonra dönüp yeniden kırık pencereden dışarı baktı.
Scarlet, diye düşündü. Neredesin? Lütfen bana dön, kızım. Seni seviyorum. Özür dilerim. Seni üzecek ne yaptıysam, özür dilerim. Lütfen eve dön.
Bütün bunların en garip tarafı ise, Scarlet’in gecenin ortasında yalnız başına olmasına rağmen Caitlin’in Scarlet için hiç korkmamasıydı.
Tersine, geri kalan herkes için korkuyordu.
İKİNCİ BÖLÜM
Elleri arkasında kelepçelenmiş olan Kyle polis arabasının arka koltuğunda oturuyor, araba içindeki kafesin tellerine bakıyor ve daha önce hiç hissetmediği şeyler hissediyordu. Derinlerde bir yerde bir şeyler değişiyordu ve bunun ne olduğunu bilmiyordu, ama içinin fıkır fıkır kaynadığını hissediyordu. Bu ona eroin kullandığı zamanları, iğnenin derisine ilk dokunduğunda hissettiklerini hatırlıyordu. Bu yeni duygu, damarlarında dolaşan keskin bir ısıydı – ve buna inanılmaz bir güç eşlik ediyordu. Olağanüstü bir güçle dolup taştığını hissediyor, sanki damaları derisinden fırlayıp çıkacakmış, kanı damarlarından dışarı taşacakmış gibi geliyordu. Kendisini hayatında hiç hissetmediği kadar güçlü hissediyor; yüzünde, alnında ve boynunun arkasında karıncalanma oluyordu. Yaşadığı bu güç patlamasını bir türlü anlamlandıramıyordu.
Ama bu Kyle’ın umurunda değildi; güç olsun da nereden gelirse gelsin diye düşünüyordu. Baştan aşağı kızla boyanmış dünyaya önüne sis perdesi inmiş gözlerle baktı ve görüşü yavaş yavaş netleşti. Kafesin ardında iki polis memuru bulunduğunu gördü.
Kulaklarındaki uğuldama sona erince onların konuşmalarını duymaya başladı, başlangıçta sesleri çok kısıktı.
Biri diğerine, “Bu herif uzun zaman içerde kalmış,” dedi.
“Yeni dışarı çıktığını duydum. Onun için çok kötü oldu bu.”
Polis gülmeye başladı ve onun bu neşeli sesi Kyle’ın kafasına bir bıçak gibi saplandı. Polis aracı otoyolda hızla ilerliyordu, ışıkları açıktı ve Kyle giderek etrafındakilerin farkına varmaya, nerede olduğunu anlamaya başlıyordu. Aynı 9 numaralı karayolundaydı, yeniden hapse, hayatının son on beş yılını geçirdiği yere doğru gidiyordu. Gece yaşadıklarını bir bir aklından geçirmeye başladı: bar… o kız… onunla işini görmek üzereyken… bir şey olmuştu. O küçük kaltak onu ısırmıştı.
Olanları hatırlayınca içinden bir ürperti geçti. Onu ısırmıştı.
Kyle uzanıp boynuna -boynunda acıyan iki yara izine- dokunmaya çalıştı ama yapamadı; ellerinin arkasında kelepçelendiğini fark etti.
Kyle kollarını hareket ettirdi ve hiç zorlanmadan kelepçeleri kırdığını görünce şaşırdı. Şaşırarak bileklerini tuttu ve onlara baktı, bu kadar güçlü olduğuna kendi de şaşırdı. Kelepçelerde mi sorun vardı? Açık kelepçelere baktı: Bunu nasıl yapmış olabilirdi?
Kyle elini boğazına götürdü, iki yaraya dokundu ve yaraları acıdı, ısırık damarlarına kadar ulaşmıştı. Oturduğu yerde sallanıp duran kelepçelere baktı ve düşündü: Vampirler gerçekten var mıydı? Bu mümkün müydü?
Kyle sırıttı. Şimdi anlayacaktı.
Kyle sallanan kelepçeleri aldı ve önündeki kafese vurdu.
İki polis dönüp ona baktı, bu sefer gülmüyorlardı; yüzlerinden şoke oldukları anlaşılıyordu. Kyle’ın elleri serbestti, kelepçeler kırılmıştı ve elinde kelepçeleri sallarken sırıtıyor ve kafese vurmaya devam ediyordu.
Bir memur diğerine, “Lanet olsun,” dedi. “Onu kelepçelemedin mi, Bill?”
“Kelepçeledi. Bundan eminim. Hem de sımsıkı kelepçeledim.”
Kyle, “Yeterince sıkı değildi,” diye hırıldadı.
Polislerden birisi silahına uzanırken, diğeri frene bastı.
Ama yeterince hızlı değillerdi. Kyle olağanüstü bir hızla metal kafesi bir kürdan gibi söküp attı ve ön koltuğa atıldı.
Kyle yolcu koltuğundaki polisin üzerine atladı, silahı elinden aldı ve sert bir dirsek indirip boynunu kırdı.
Diğer polis direksiyonu birden kırdı ve araba otoyolda ilerlerken Kyle uzandı, polisi kafasının arkasından yakaladı ve ona kafa attı. Bir kırılma sesi çıktı ve polisin kanı Kyle’ın üzerine sıçradı. Araba yalpalıyordu, Kyle uzanıp direksiyonu yakaladı – ama çok geç kalmıştı.
Polis arabası otoyolun karşı şeridine geçmişti ve karşıdan gelen bir arabaya çarptığında her yeri korna sesleri doldurdu.
Kyle ön camdan uçarak çıktı ve kafa üstü asfalta düştü, uzun bir süre döne döne sürüklendi, araba da yanında döne döne ilerliyordu. Kyle’a doğru gelen bir araba fren yaptı ama geç kalmıştı – ve Kyle göğsünün üzerinden geçen arabanın altında ezildiğini hissetti.
Kyle orada yatıp güçlükle nefes alırken araba büyük bir ses çıkartarak durdu ve otuzlu yaşlarda bir kadın bağıra çağıra sırt üstü yatan Kyle’ın yanına koştu.
Hızlı hızlı, “Aman Tanrım, iyi misin?” dedi. “Zamanında durmaya çalıştım. Aman Tanrım. Birini öldürdüm! Aman Tanrım!”
Kadın çılgına dönmüştü, onun üzerine eğilmiş ağlayıp sızlıyordu.
Kyle bir anda gözlerini açtı, oturdu ve kadına baktı.
Kadın şaşkın şaşkın ona bakarken ağlamayı kesti, farların ışığında gözleri ardına kadar açıktı.
Kyle sırıttı, öne doğru eğildi ve giderek uzayan, güzel kesici dişlerini kadının boğazına geçirdi.
Bu hayatında tattığı en iyi histi.
Kyle onun kanını içerken kadın çığlık atıyordu, kadın kollarına yığılıp kalana kadar içmeye devam etti.
Kyle sonunda doymuş bir şekilde ayağa kalktı ve dönüp boş otoyola baktı.
Yakasını ve üzerindeki gömleği düzeltti ve ilk adımı attı. Bu şehirden alınacak bir sürü öç vardı – ve her şey Scarlet ile başlıyordu.