Buch lesen: «Tölen Abdik Hayatı ve Seçme Eserleri»
TAKDİM
Türk Dünyasında Yılın Edebiyat Adamı-2013 Tölen Abdik, günümüz Kazak edebiyatının önemli kalemlerinden birisidir. Tölen Abdik, kaleme aldığı ve daha şimdiden Kazak edebiyatının neoklasikleri haline gelmiş edebî eserleri, her biri yoğun ilgi ile izlenen piyesleri ve eserlerinden uyarlanan filmlerle Kazakistan halkını derinden etkilemeyi başaran çok yönlü bir yazar.
1942 yılında dünyanın altüst olduğu II. Dünya Savaşının zor ve acılı günlerinde dünyaya gelen Tölen Abdik, Kazak dilinin bütün güzellikleri ile kullanıldığı ve Kazak gelenek ve göreneklerinin hiç bozulmadan yaşandığı bir bölgede dünyaya gözlerini açtı.
Halkının geleneksel yaşantısını yakından öğrenerek ve yaşayarak yetişen Tölen Abdik, bozkırın emzirdiği bir çocukluktan Kazakistan’ın bilge Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in danışmanlığına kadar uzanan bir hayat yaşadı. Onun bu hayatı kendisine büyük tecrübeler kattı. Tölen Abdik, hem halkın ruhunu hem de günümüz dünyasının yönelişlerini toplumun her kesiminde bizzat yaşayarak öğrendi. İkinci Dünya Savaşının çetin ve yokluk yıllarını, dünya ile yarışan Sovyetlerin kudretli zamanlarını ve dağılışını, Kazakistan Devletinin kuruluş yıllarının mutluluk ve sıkıntıları ile gök renkli bayrağı ile genç cumhuriyetin Avrasya’nın ortasında parlayan bir yıldız haline gelişini yaşayarak gördü. Ve duyarlı bir yazar olarak bu süreçlerde biriktirdiklerini eserlerine yansıttı.
Yazar, 1965 yılında Almatı’daki en seçkin eğitim kurumlarından biri olan Kazak Devlet Üniversitesi’nin Filoloji Fakültesi’nden mezun olduktan sonra dönemin önde gelen gazetelerinden “Sotsialistik Kazakstan” ve “Kazakstan Pioneri” gazetelerinde çalışmaya başlar (1965-70). 1970-1977 yıllarında “Jalın” dergisinde Bölüm Sorumlusu ve sonra Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı olarak hizmet ettikten sonra “Kazakfilm” film stüdyosunda Genel Yayın Yönetmeni olur (1977-1979). Ayrıca Kazakistan Yazarlar Birliği yönetiminde bulunan ve “Kazak Adebiyeti” gazetesinde de Genel Yayın Yönetmenliği görevinde bulunan Abdik, önemli çalışmalara imza atar. Bunların yanı sıra, Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin Edebiyat Bölümü’nde çalışır(1976-86). Tölen Abdik, Kazakistan’ın bağımsızlığına kavuşması sonrasında Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı’nın kültür, edebiyat ve sanat danışmanı olur (1994-1996). 1996-2008 yıllarında da Cumhurbaşkanlığı Devlet Siyaseti ve İç Siyaset Bölümü ile Cumhurbaşkanlığı İçtimai ve Siyasi Bölümü’nde hizmet verir. Halen “Örkeniyet” (Uygarlık) adlı ulusal derginin baş editörlülüğünü yürütmektedir.
Sansür ve baskının en yoğun olduğu yıllarda bile halkının ve insanlığın ıstıraplarını, korkusuzca kaleme aldı. Hatta bu yazılarını yayınlayabilecek dergiler bulamasa da yazmaya devam etti. Tölen Abdik, yalnızca eserlerindeki üstün edebî üslupla değil hayat, sisteme ve insanlığın genel kabul gören değerlerine getirdiği farklı bakış açılarıyla toplumunu etkiledi ve bugün de etkilemeye devam ediyor.
Elinizde bulunan kitaba onun, bir dönem edebiyat camiasının takdirlerini toplamış, meşhur “Erdem Cephesi”, “Baba” ve “Hayat ya da Şöhret” hikâyeleri alınmıştır.
Yazar eserlerinde hayat akışının derinliklerine, gizemli sırlarına dalarak, hayatın gerçeklerini felsefi yönden değerlendirmeye ağırlık verir. Ona göre insan hayatı, genel anlamda bir toplumun küçük bir aynası gibidir. Kahramanlarının derin bunalımlarını sadece psikolojik bir olgu olarak değil, zamanın ruhunu şekil ve şemailini belirleyecek manevi bir ölçü gibi ele almaktadır.
Yazar Tölen Abdik, Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Hizmet Ödülü (2002), Uluslararası Franz Kafka Altın Madalya ödülü (2003) ve Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Ödülü’ne (2004) layık görülmüştür.
Eserlerinden; “Erdem Cephesi” hikâyesiyle Kazakistan Cumhuriyeti’nin “Devlet Ödülü”nü, “PEN-club” ödülünü ve Franz Kafka adındaki Avrupa “Altın Madalya”sını kazanmıştır.
Tölen Abdik, 17 ülkeden 44 edebiyat dergisi genel yayın yönetmeninin katıldığı V. Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresi tarafından 2013 yılı Türk Dünyasında Yılın Edebiyat Adamı olarak ilan edilmiştir.
Kongre üyesi dergiler 2013 yılı içerisinde Tölen Abdik’in eserlerini kendi ülkelerinde okuyucuları ile buluşturdular.
Onun seçilmiş eserlerinden oluşan bu kitap Tölen Abdik’in Türkiye’de daha yakından tanınmasına hizmet edecektir. Eminiz ki okuyucu, ilk eserden itibaren ne kadar büyük bir yazarla tanıştığını hemen fark edecektir.
Tölen Abdik’i Türk Dünyasında Yılın Edebiyat Adamı olarak saygıyla selamlıyor ve daha uzun yıllar kalemiyle, Kazak halkına, Türk Dünyasına ve insanlığa yaptığı katkıları vereceği güzel eserlerle devam ettirmesini diliyoruz.
KAZAKLARIN CESUR YAZARI TÖLEN ABDİK VE ESERLERİ 1
Doç. Dr. Güljanat Kurmangaliyeva Ercilasun 2
Hayatı
Tölen Abdik, 4 Eylül 1942 yılında Kazakistan’da, Torğay ili3, Jangeldi ilçesine bağlı Kölkamıs (Enbek) köyünde dünyaya gelir. Kazak dilinin ustaca kullanıldığı, âdeta Kazak gelenek ve göreneklerinin altın beşiği olan bu mekânda, halkının geleneksel yaşantısını yakından öğrenerek ve yaşayarak büyür. Çocukluğu, savaş yıllarına ve savaş sonrası zor yıllara denk gelen Abdik, hayatın zorluklarına ve devrin yokluklarına aldırmadan, okuma ve öğrenme arzusuyla yanıp tutuşur. 1965 yılında Almatı’daki en seçkin eğitim kurumlarından biri olan Kazak Devlet Üniversitesi’nin Filoloji Fakültesi’nden mezun olur. Mezun olur olmaz dönemin önde gelen gazetelerinden “Sotsialistik Kazakstan” ve “Kazakstan Pioneri” gazetelerinde çalışır (1965-70). 1970-1977 yıllarında “Jalın” dergisinde Bölüm Sorumlusu ve sonra Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı olarak hizmet eder. Sonrasında “Kazakfilm” film stüdyosunda Genel Yayın Yönetmeni olur (1977-1979). Ayrıca “Kazak Adebiyeti” gazetesinde de Genel Yayın Yönetmenliği görevinde bulunan Abdik, önemli çalışmalara imza atar. Bunların yanı sıra, Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin Edebiyat Bölümü’nde çalışır (1976-86). Tölen Abdik, Kazakistan’ın bağımsızlığına kavuşması sonrasında Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı’nın kültür, edebiyat ve sanat danışmanı olur (1994-1996). 1996-2008 yıllarında da Cumhurbaşkanlığı Devlet Siyaseti ve İç Siyaset Bölümü ile Cumhurbaşkanlığı İçtimai ve Siyasi Bölümü’nde hizmet verir. Halen “Örkeniyet” (Uygarlık) adlı ulusal derginin baş editörüdür.
Yazar Tölen Abdik, Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Hizmet Ödülü (2002), Uluslararası Franz Kafka Altın Madalya ödülü (2003) ve Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Ödülü’ne (2004) layık görülmüştür.
Eserleri
Tölen Abdik, yirmili yaşlarında eserlerini vermeye başlar: İlk eserleri olan “Rayhan” (1964) ve “Sağ Kol” adlı hikâyeleri oldukça ses getirir. 1969 yılında hikâye ve povestleri (uzun hikâyeleri) “Ufuk” adlı kitapta toplanır. 1970 yılında yazarın “Hakikat” adlı uzun hikâyesi yayımlanır, 11 yıl sonra bu eser Rusça’ya çevrilir. 1977 yılında basılan “Ellada Kahramanları” isimli tercüme kitabında Yunan mitlerini çevirir. 1984 yılında “Aysız Gece” adlı kitabı, 1992 yılında Seçilmiş Eserleri ve 1987 yılında “Akşokı’nın Sert Kışları” isimli kitabı yayımlanır. Tölen Abdik, bağımsızlık sonrasında da geçiş döneminin zorluklarına rağmen çok sayıda eşsiz eser yayımlamıştır.
Okurları tarafından büyük beğeniyle okunan Ölü Ara (Өліара) romanı. Feraset Savaşı (Парасат майданы), Baba (Әке), Hayat ya da Şöhret (Тұғыр мен ғұмыр), Hakikat (Ақиқат), Batiş Kız ve Erseyit (Қыз Бәтіш пен Ерсейіт), Cehennem Ateşi Gülücüğü (Тозақ оттары жымыңдайды) ve Geri Dönüş (Оралу) adlı uzun hikâyeleri. Biz Üç Kişiydik (Біз үшеу едік) ve Gazi (Ardager) adlı piyesleri. El Çocuğu (Жат перзент), Hayırsız Cuma (Қайырсыз жұма), Konuklar (Қонақтар), Kafatası (Бассүйек), Sağ Kol (Оң қол) ve Bir Günlük Öfke (Бір күндік ашу) gibi hikâyeleri bulunmaktadır.
1984 yılında “Biz Üç Kişiydik” adlı piyesi tiyatroda sahnelenir. Ayrıca “El Çocuğu” veya diğer bir adıyla “Meçhul Babanın Hikâyesi” adlı eserinden de bir film çekilir (1983). “Batiş kız ve Erseyit” adlı eserinden de “Ödenmemiş Borç” (Өтелмеген парыз) adlı film çekilir.
Birçok eseri Kırgız ve Özbek Türkçelerine aktarılır. Bunun yanı sıra eserleri Rusça, Ukrainca ve diğer dillere de çevrilmiştir. Son zamanlarda eserleri Türkiye Türkçesine aktarılmaktadır.
2002’de yayımlanan “Feraset Savaşı” romanıyla, Kazakistan’da “PEN-kulübü ödülü”, sonra da “Kafka Altın Madalya Ödülü” sahibi olur.
Eserlerinin Tahlili
Tarih Bilinci ve Sözlü Tarih Örnekleri
Yazar, birçok eserinde tarih bilinci ve sözlü tarih örneklerini ustalıkla işler. Özellikle “Ölü Ara”, “Hayat ya da Şöhret”, “Baba” ve “Gazi” gibi eserlerinde Sovyet rejiminin tesisi sırasında meydana gelen olaylar ve bunların Kazak toplumundaki tesirleri bütün çıplaklığıyla aktarılır. Eserlerde, Bolşevik ihtilâlından sonra Beyazların4 Kazak köylerinde yaptıkları zulüm, Sovyet rejiminin gelmesiyle yürütülen kolektifleştirme siyaseti (1920’ler) ve bu siyaset sonucunda temelde hayvancılıkla geçinen Kazakların hayvanlarının ellerinden alınmasıyla karşı karşıya kaldıkları durum ile açlık çok canlı bir şekilde anlatılır. 1930’larda tasfiye siyaseti sonucunda çoğunlukla Kazakların ileri gelenleri “Halk düşmanı” (Halık jauı) bahanesiyle hapishanelere atılır, oradan da ya kurşuna dizilir, ya da toplama kamplarına gönderilir ve ağır şartlarda çalıştırılırdı. Ab-dik, eserlerinde bu konuyu da işler. “Hayat ya da Şöhret” adlı uzun hikâyesinin kahramanı Batır, bir “Halk düşmanı” çocuğudur. Batır’ın hayatı hikâye edilirken bu durumda olmanın getirdiği inanılmaz zorluklar ve engeller anlatılır. Batır’ın hapishanedeki annesinden bahsedilirken, onun gibi binlerce “Halk düşmanı” iftirasıyla hüküm giyenlerin eşlerinin düştüğü durum anlatılır.
1940’lara gelindiğinde II. Dünya Savaşı vardır, Kazaklar da vatan koruma savaşına katılmaktadırlar. Savaşa gidebilecek bütün erkekler savaşlarda, kalan halk; kadın, çocuk ve yaşlılar, ağır ve zor şartlarda, geçim sıkıntısı ile tarım ve hayvancılıkla meşgul olurlar. Bütün bunların yanında, geride kalanlar savaş meydanına yardım göndermek için ağır vergiye de tabi idiler. Kazak toplumunun maddi ve manevi açıdan çektiği zorluklar, ağır insan telefatı, yazar Abdik’in eserlerinde kendilerine yer bulurlar.
Sovyet devrindeki Kazak toplumunun yaşadığı birçok trajedi, Stalin ismiyle bağlantılıdır. Siyasetin uygulanmasında aşırıya kaçma gibi, Stalin’in kültleştirmesi de bir illet olmuştur. Stalin kültleştirilmesi, “Hayat ya da Şöhret” povestinde, Sakan örneğinde aktarılmıştır. Bu uzun hikâyede, yatılı okulda okuyan dört lise öğrencisi, sert kış şartlarında okullarının biraz ısıtılabilmesi için odun hazırlamak ve dal kesmek için yerleşim yerinden uzak bir yere giderler. Akşama kadar dal kesen çocuklar hem yorulmuş hem de acıkmışlardır. İçlerinden birisi, üç kilometre kadar bir yerde uzaktan akrabası olan Sakan’ın yaşadığını söyleyerek, ona uğramayı teklif eder. Bu akraba, deve yetiştirdiği için ıssız bir yerde tek aile halinde yaşayan, fazla geleni gideni olmayan bir evdir. Sakan, lise öğrencilerini çok iyi karşılar, çocuklar akşam yemek yiyip, bu evde gecelerler.
“Önlerine et geldi. Sakan ortaya konan tabağın altına koymak için içeriden bir tomar gazeteyi alıp, birini açıp bakmıştı ki, ilk sayfada Stalin’in resmini görüp korkuyla ‘Eyvah, bu kişi çıkıverdi’ dedi. İkinci gazeteyi açtı, orada da aynı resim varmış. Üçüncü gazetede de önderin resmi vardı. Sonunda dayanamadı, ‘Her neyse, bu kişi önder olabilir, ama yemekten büyük değildir’ diye, son gazeteyi tabağın altına seriverdi.” …Bu olayın üzerinden fazla vakit geçmeden, ana kahraman Batır, Sakan’ın hapse atıldığı haberini duyar. Suçu ise Stalin’in resmiyle alay edip, tabağın altına sermesi idi. Hüküm giyme maddesi, Sovyet karşıtı propaganda yapmış olması. İşin en ilginç kısmı ise bu olayı kimin yetiştirdiği konusu idi. Batır, önceden de NKVD’nin [dönemin İç İşleri Bakanlığı], çocuklar arasından dahi kendilerine ispiyoncu tayin ettiklerini duymuştu, fakat Sakan’ın evine giden dört çocuk. Birisi kendisi, kendisinin bu kurumla ilişkisi olmadığını biliyor. O zaman kalan üç kişiden hangisi olabilir? Üçü de biz değiliz diye kendilerinin olmadığını söyleyip yemin ediyorlar. Hiçbir insana inanmak mümkün değil.5
Yazar Tölen Abdik’in, “Hayat ya da Şöhret” uzun hikâyesinde, usturuplu şekilde sıkıştırmış olduğu bu bilgi, aslında gerçek hayattan bir kesit ve döneminde oldukça sık rastlanmış olan bir illettir. Tarafımızdan yürütülmekte olan Orta Asya’nın Sovyet dönemindeki tarihini, dönemin şahitlerinden, yaşayanların gözünden kaydetmeyi amaçlayan sözlü tarih projesi çerçevesinde, çok benzer olaylara hem Kırgızistan’da, hem Kazakistan’da defalarca rastlamıştık. Örneğin Stalin kültünün güçlü olduğu dönemlerde, Kırgızistan’da gerçek hayatta yaşanan bir olayda, birisinin, hasmının ayakkabısının altına Stalin resminin olduğu gazeteyi sermesi, sonra da arkadaşını ihbar etmesi ve mağdurun hapse atılması, bu şekilde hasmının hayatının çıkmaz yola sürüklenişi, bizlere bu sözlü tarih çalışmaları esnasında anlatılmıştı. Tölen Abdik, böylece gerçekte yaşanmış olan olayları ve tarihi ustalıkla eserlerine dâhil etmekte, okurlarının tarih bilgisinin ve bilincinin artmasına katkıda bulunmaktadır.
“Baba” povestinde, ölüm döşeğinde yatan babasının başında bekleyen oğlu, babasının daha önce anlattıklarını hatırlar. Yazar, hatıralar vasıtasıyla geçmişi ve tarihî olayları kaleme almaktadır. Son saatlerini yaşayan babasının hayatını hatırlarken, onun yaşamış olduğu dönemde Beyazların Kazak köylerine yaptıkları zulümler, Sovyet rejiminin tesisi esnasında halkın yaşadığı zorluklar, iktidarın dine karşı açtığı savaş, kolektifleştirme sancıları ve yankıları, II. Dünya Savaşı, yokluklar, ölümler, kayıplar ve ekonominin düzeltilmesi için verilen emekler gibi olaylar hatıralarda belirir. Bu eser, Kazakların Sovyet devrinin ilk yıllarındaki yaşayış ve tarihi ile ilgili oldukça önemli hatıraları kayda geçirmiştir. Bununla beraber, şehirde eğitim aldıktan sonra orada yaşamaya devam etmiş olan ve babasına gereken ilgi ve önemi gösteremediğini düşünen oğlunun vicdan azabı konusu da işlenir. Memleket kavramı, halkı ile beraber olma değerleri, oğlunun yüreğini ölümden beter sızlatır.
Ayrıca, Abdik’in eserlerinde zengin etnografik ve folklor malzemeleri de bulunmaktadır. “Ölü Ara” romanında “ak süyek” oyununun tasvir edilmesi gibi, diğer birçok eserinde de Kazakların gelenek ve görenekleri çok ustaca işlenmiştir. Yazar, dilini, gelenek ve göreneklerini, benliğini, kimliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Kazak toplumu için değerli birçok etnografik ve folklorik malzemeyi, Sovyet zamanında bile çekinmeden eserlerinde işlemiş ve genç nesli bilinçlendirmek amacıyla bilgisini paylaşmıştır.
Tarih Yazımında Adalet Sorgulaması
Tölen Abdik’in, “Ölü Ara”6 romanında “Oymawıt” ve “Seyit” adlı kahramanların tartışması ile toplumun ulaşmak istediği hedefler ve adalet, dürüstlük, eşitlik gibi manevî değerler sorgulanır. Ayrıca, başarı ve gelişme kavramları da sorgulanır. Bununla beraber tarihi, tarih yazımını ve tarih yazıcılığındaki anlayış da tartışılır. “Aman Tanrım, …biz tarihten Büyük İskender’in dönemini, Yunanistan’ın en başarılı çağı diye okuduk. Başarı ne demek? Ülke ne kadar çok suç işlerse, ne kadar çok yeri işgâl ederse, ne kadar çok insanı kırarsa, o kadar çok başarı mı demektir? Bundan sonra nasıl olur da hakikat, adalet veya mutluluk hakkında konuşabiliriz.”7 Baş eğdiğimiz liderlere, güçlü derken acımasız olan da onlar değil mi, tarihte en çok kan döken liderleri en başarılı diye mi kabul ediyoruz, şeklinde paradokslar doğurur ve okurlarını sorgulamaya davet eder.
Felsefî Sorgulama ve İrdeleme
Tölen Abdik’in kendine özgü tarzı, felsefî sorgulama ve felsefî düşünce şeklidir. “Feraset Savaşı”, “Sağ Kol”, “Hakikat” ve “Batiş Kız ve Erseyit” gibi birçok eseri ezber bozar ve insanları düşünmeye sevk eder. İyi ve Kötü, Merhamet ve Zulüm, Sevgi ve Nefret nedir? Bunların açıklaması, dozu nedir? Bu kavramlar göreceli veya kendi içinde dahi değişken değil midir? Örnek olarak suyu alır. Çin felsefesindeki “yin ve yang” anlayışından yola çıkarak suyu sorgular. Su, hayattır, insanlar susuz yaşayamazlar, su iyidir; ancak bahar olup, karlar eridiği zaman dereler taşar, su sele dönüşür, can ve mala zarar verebilir, bu sefer su kötüdür. Dereler eski hâline döndüğünde, su yine iyi bir güçtür. Demek ki, iyilik de kötülüğe dönüşebilir, kötülük de tekrar iyiliğe çevrilebilir. İyi nedir, kötü nedir? Bu kavramlar da göreceli mi, değişken mi?
Sosyal Problemler
Yazar Abdik, ayrıca toplumdaki önemli sorunları kaleme alır. Toplumda yer almakta olan temayüller, manevî çöküş, makam sevdası, rüşvet, ikiyüzlülük ve riyakârlık gibi olumsuz olaylara ve değişmekte olan değerlere dikkat çeker. Sosyal problemleri gündeme taşıyarak onlarla savaşır. Örneğin, “Hayırsız Cuma” hikâyesi, bir bakanın bir günlük hayatı üzerine kurulmuştur. Bakanın görevine son verilmiş olması, ona o kadar ağır tesir eder ki, aynı günün sonunda kalp krizi geçirerek hayatı son bulur. Hayatında üst düzey yönetici olmaktan başka iş yapmamış bu kişinin elinden başka bir iş gelmezdi. Hayatının anlamı makamdan ibaret idi. Makam ve iş sevdası ile eşi ve tek çocuğuna bile zaman ayıramamıştı. Bütün sorunları bakanlık forsunu kullanarak halletmişti. Ailesine fazla zaman ve ilgi gösterememiş olmasından ailesi de o kadar şikâyetçi değillerdi; çünkü eşi de bu forsa ve konfora alışmış durumdaydı. Koltuğun gitmesi, ömrün sonu idi. Bu hikâye ile yazar, toplumlardaki yine önemli bir mesele olan makam sevdası ve koltuğun kudretinden bahseder, insanların makama ne kadar anlam yükleyebildiğini ortaya koyar.
Nesiller Arası Çatışma
Tölen Abdik’in kaleme aldığı eserlerde nesiller arası çatışma ve fikir ayrılıkları da vücut bulur. Eskiye karşı yeni, şehre karşı kırsal anlayış, modernleşmeye karşı geleneksellik gibi sorular ve sorunlar, eserlerinde ustalıkla işlenmiş olup okuyucuyu düşündürmektedir. Abdik’in “Baba” uzun hikâyesinde ve “Konuklar” hikâyesinde bu konuların farkına varmak mümkündür. “Konuklar” hikâyesinde yaşlanmakta olan eşiyle beraber köyde yaşayan Ergabıl dede, tatil dönüşü ailesiyle bir günlüğüne uğrayacak olan oğlunu, özellikle de torununu hasretle bekler. Sonunda “konuklar” teşrif ederler. Şehirli gelinin kılık kıyafeti, Kazakça konuşamaması büyükler tarafından yadırganırken, oğulları tarafından âdeta gurur kaynağı gibidir. Torun, sadece Rusça konuştuğu için, dedesini değil özlemek, yaklaşmaz bile. Üstelik Kazakça konuşmaları anlamamaktadır. Okusun, adam olsun diye şehre gönderdikleri oğulları jeoloji konusunda pek bilgili ve başarılı bir uzman olmuş, yabancı ülkelerde gezmektedir. Büyükbaba, hiç değilse yılda bir hafta yanlarında kalmadıklarına sitem etmektedir. Büyükler, çocuklarının köydeki iş ve evlerine sahip olmaları ve yeni neslin eski kurulu düzenlerini devam ettirmeleri beklentisindedirler. Büyükbabanın bir diğer beklentisi ise, Kazak geleneklerinde görülen, torunun dede ve nenesinin yanında talim ve terbiye alması için bırakılmasıdır. Dedesinin bu isteğine karşı, oğlu, köyde Rusça eğitim veren okulun olmamasını ileri sürer. Dedesi çok kızgın ve üzgündür. Babası ise oğlunun iyi bir eğitim almasını istemektedir… Bu eserde, diğer birçok eserden farklı olan bir özellik olarak, olay örgüsünde mutlak doğru veya iyi ile kötünün olmaması göze çarpar. Hikâyede nesiller arası anlayış farkı, fikir ayrılığı ve çatışma vardır, ancak birini haklı çıkaracak şekilde yazılmamıştır, çünkü herkes kendisine göre haklıdır, kendine göre bir doğrusu vardır. İşin özü, değişen anlayıştır…
Mesajları Semboller Vasıtasıyla İletmesi
Tölen Abdik’in yazarlığının bir özelliği, mesajı semboller kullanarak iletmesidir. “Feraset Savaşı” adlı uzun hikâyede felsefî sorgulama ve irdeleme yaptığından yukarıda bahsedilmişti. Aynı povestte yoğun bir sembolik anlatım da göze çarpar. Eser, psikiyatride kişilik bölünmesi veya çoklu kişilik diye adlandırılan hastalıktan muzdarip olan bir hastanın günlüğünü konu alır. Hikâye, kişilik bölünmesinden bahsediyor gibi görünürken, aslında ikiyüzlülükten ve riyakârlıktan bahsetmektedir. Aynı zamanda iyilik ve kötülük kavramlarını da sorgulamaktadır. “Sağ Kol” ve “Feraset Savaşı”, tıp veya psikiyatri konularından bahsediyor gibi ise de bu sembollerle aslında sosyal problemler ele alınmaktadır.
Tölen Abdik’in eserlerini inceleyen Amangeldi Kenşilikulı şöyle belirtir: “İşin esasında hikâyedeki Sağ Kol’da, bir insanın vücudunda yaşayan çift kişilikte, zulmün sadece dış görünüşünü göstermek için seçilmiş olan sembolik işaretlerdir, fakat hikâyedeki gerçek suçlular bunlar değildir. Asıl suçlu, akla itaat etmek istemeyen, hiçbir şeyi dinlemek istemeyen insan zihniyetidir…”8
“Cehennem Ateşi Gülücüğü” adlı uzun hikâyede (bu eseri 30 yıl önce Juldız dergisi, yabancı ülke konu ediliyor, uygun değil açıklamasıyla yayımlamayı reddetmiştir), acımasız bir şekilde kaybolan Kızılderili kabilesinden bahsediyor gibiyken, aslında Kazak ulusunun kaderinin tehlikede olduğu mesajını verir.
Toplamda Tölen Abdik’in yayımlanmış olan on hikâyesi, on uzun hikâyesi, bir romanı ve iki piyesi bulunmaktadır, ancak yazarın kalemi bununla noktalanacak değildir. Okurları, Abdik’in yeni eserini hasretle ve sabırla beklerler. Hem daha sık, hem daha çok, daha kapsamlı yazmasını arzu eden birçok müptela okuru bulunmaktadır. Yazar ise olay örgüsünü, eserin her bir detayını iyice planlamadan yazmayan, “az ama öz” yazmayı tercih eden biri olarak tanınır.9
Eleştirmen Amangeldi Kenşilikulı, Tölen Abdik’in eserlerini tahlil ederken, yazar için “gaddar yetenek” tabirini kullanmaktadır10. Kenşilikulı’nın da belirttiği gibi, eserlerinde olaylar “mutlu son”la bitmez. Bu özgün tarzı, Abdik’in okuyuculara özel bir mesaj ve ders vermek istediğini düşündürmektedir.