Kalkan Denizi

Text
Aus der Reihe: Felsefe Yüzüğü #10
0
Kritiken
Leseprobe
Als gelesen kennzeichnen
Wie Sie das Buch nach dem Kauf lesen
Schriftart:Kleiner AaGrößer Aa

DOKUZUNCU BÖLÜM

Stara, annesi öldüğünden beri yaşadığı, annesinin en az ada kadar eski, kare şeklindeki taştan kalesinin siperlerine dayandı.  Kenara yürüdü, bu dramatik günde nihayet bulutların ardından yüzünü gösteren güneşe şükran duydu. Sıra dışı bir netlikte önünde uzanan ufka bakıp uzakta Reece'in gemisinin denize açılmasını seyretti.  Gemisinin filodan ayrılıp,  her bir dalgayla Reece'i daha uzağa götürmesini, ufukta son anda kaybolana kadar izledi.

İçinde Reece'in olduğunu bilirse tüm gün gemisini izleyebilirdi. Gittiğini görmeye dayanamıyordu. Kalbinin ve kendisinin bir yanı sanki adayı terk ediyor gibiydi.

Bu yalnız, korkunç ve terk edilmiş adada geçirdiği tüm yıllardan sonra Stara keyfe boğuluyordu. Reece'le karşılaşması yeniden yaşadığını hissettirmişti.  Tüm yıllar boyunca içinde duran ve onun bile fark etmediği boşluğu doldurmuştu. Artık Reece'in düğünü iptal ederek onun için döneceğini ve ikisinin evlenip niyahet sonsuza kadar birlikte olacaklarını bildiği için Stara dünyadaki her şeyin yoluna gireceğini hissediyordu. Tüm hayatı boyunca dayandığı bu sefalet her şeye değmişti.

Elbette bir tarafı Selese için kötü hissediyordu. Stara, kimsenin duygularını acıtmayı istemezdi. Fakat aynı zamanda, Stara hayatının, geleceğinin, kocasının bu hamleye bağlı olduğunu ve tüm bunların adil olduğunu hissediyordu. Ne de olsa, Stara Reece'i kendini bildi bileli, çocukluğundan beri tanıyordu. Reece onun ilk ve tek aşkıydı. Bu yeni kız, Selese, Reece'i sadece kısa süredir tanıyor, hatta belki de hiç tanımıyordu. O, Reece'i Stara'nın bildiği gibi bilemezdi.

Stara, Selese'in nihayet bunu aşıp bir başkasını bulabileceğinden emindi. Fakat eğer Stara onu kaybederse bunu asla aşamazdı. Reece onun hayatı, kaderiydi. Birlikte olmaları tüm hayatları boyunca süre gelen kaderleriydi. Reece onun ilk erkeğiydi ve ona göre Selese onu elinden alıyordu, tersi değil. Stara sadece kesinlikle onun hakkı olan şeyi geri alıyordu.

Ne olursa olsun, Stara denese bile başka türlü karar veremiyordu. Mantıklı tarafı ona yanlışla doğruyu anlatsa bile dinleyemiyordu. Tüm hayatı boyunca etrafındaki herkes – ve kendi mantığı- kuzenlerin birlikte olmalarının yanlış olduğunu söylemişti. O zaman bile dinleyememişti. Reece'i kesinlikle seviyor ve ona tapıyordu. Hep böyle olmuştu. Kim ne derse desin ve ne yaparsa yapsın bunu değiştiremezdi. Onunla birlikte olmalıydı. Hayatında başka seçenek yoktu.

Stara orada durup, geminin ufukta gittikçe küçülmesini izlerken kalenin terasında başka birinin ayak seslerini duydu, dönüp baktığında erkek kardeşini gördü. Matus, ona doğru hızlıca geldi. Onu gördüğü için Stara her zamanki gibi memnun olmuştu. Stara ve Matus tüm hayatları boyunca birbirlerinin en iyi arkadaşı olmuşlardı. Ailenin ve Yukarı Adalar sakinlerinin geri kalanı tarafından dışlanmışlardı. Stara ve Matus, kardeşlerini ve babalarını hor görüyorlardı. Stara, Matus'u kendi gibi diğerlerine göre daha içine dönük, daha asil görüyordu. Stara'ya göre ailenin diğer üyeleri sahtekar ve güvenilmezdi. Sanki Matus'la beraber bu aile içinde kendi aileleri vardı.

Stara ve Matus annesinin kalesinde, Tirus'un kalesinde yaşayan diğerlerinden ayrı olarak farklı katlarda yaşıyorlardı. Babaları hapiste olduğu için aile bölünmüştü. İki erkek kardeşi Karus ve Falus onları suçluyordu. Fakat Matus'un ona her zaman arka çıkacağı konusunda ona güveniyordu, Stara da her zaman onu kolluyordu.

İkisi, genelde ana karaya gitmek için Yukarı Adaları terk edip diğer MacGil'lere katılma üzerine geçen koyu bir sohbete dalarlardı. Şimdi nihayet bu fikir bilhassa Yukarı Adalar sakinlerinin Gwendolyn'in filosuna gerçekleştirdikleri tüm sabotajlardan sonra gerçeğe dönüşebilir gibi gelmeye başladı. Stara burada yaşama düşüncesine daha fazla katlanamıyordu.

"Kardeşim," diye selamladı onu mutlu bir ifadeyle.

Fakat Matus'un ifadesi hiç olmadığı kadar kasvetliydi, onu endişelendiren bir şey olduğunu hemen anladı.

"Ne oldu?" diye sordu. "Neyin var?"

Kafasını onu tasvip etmeyen bir şekilde salladı.

"Sanırım sen neyin olduğunu biliyorsun, kardeşim," dedi. "Kuzenimiz. Reece. İkiniz arasında neler oldu?"

Stara kızardı ve Matus'a sırtını dönerek okyanusa kilitlendi. Reece'in gemisinin uzakta kaybolduğunu görmeyi umdu ama çoktan gitmişti. Bir öfke dalgası benliğini kapladı artık görüntüde yer almıyordu Reece.

"Bu seni ilgilendirmez," diye cevap verdi.

Matus hiç bir zaman kuzeniyle olan ilişkisini onaylamamıştı ve bu konuda yeterince acı çekmişti. Aralarında tek çekişme konusu buydu ve onları ayırma tehdidini savuruyordu. Matus'un veya başkalarının ne düşündüğü Stara'nın umurunda değildi. Bu kimseyi ilgilendirmezdi sadece ikisinin düşünmesi gereken bir konuydu.

Matus, Stara'nın yanına gelerek ona suçlayıcı bir ifadeyle, "Yakında evlenmek üzere olduğunu biliyorsun, değil mi?" diye sordu.

Stara kafasını sallayarak bu korkunç düşünceyi kafasından atmayı istedi.

"Onunla evlenmeyecek," diye cevap verdi.

Matus şaşırmıştı.

"Bunu nereden çıkardın?" diye ısrar etti.

Ona kararlı bir ifadeyle döndü.

"Kendi söyledi. Reece yalan söylemez."

Matus afallayarak Stara'ya baktı. İfadesi karardı.

"Öylese fikrini değiştirmesini sağladın?"

Stara da gözlerini ona dikti, şimdi öfkelenmişti.

"Onu ikna etmeme gerek yoktu," dedi. "Onun istediği buydu. Seçtiği bu oldu. Beni seviyor. Hep sevdi. Ben de onu seviyorum."

Matus dudak büktü.

"O zaman bir kızın kalbini paramparça etmek seni hiç ilgilendirmiyor? Kim olursa olsun?"

Bunu duymak istemediği için Stara kaşlarını çattı.

"Reece, beni bu yeni kızı sevdiğinden çok daha uzun zamandır seviyor."

Matus yumuşamadı.

"Peki ya krallıkla ilgili özenle yapılan planlar? Bunun sadece bir düğün olmadığının farkındasın değil mi? Bu siyasi bir tiyatro. Kalabalıklar için bir gösteri. Gwendolyn  Kraliçe ve bu onun da düğünü. Uzak diyarlardaki tüm krallık bunu izlemek için burada olacak. Reece'in iptali neye sebep olacak dersin? Bunun Kraliçe tarafından hemen kabul göreceğini mi sanıyorsun? Peki MacGil'ler kabul edecek mi? Tüm Halka'yı karıştıracaksın. Onları bize karşı kışkırtacaksın. Tutkuların bu kadar mı değerli?"

Stara dönüp Matus'a soğuk ve taş bakışlarla baktı.

"Aşkımız tüm herkesten daha güçlü. Tüm krallıktan. Bunu anlayamazsın. Bizim gibi hiç sevmedin."

Matus kıpkırmızı kesildi. Kafasını salladı, öfkelendiği belli oluyordu.

"Hayatının en büyük hatasını yapıyorsun," dedi. "Reece de öyle. Kendinizle beraber hepinizi alaşağı edeceksiniz. Sizinki aptalca, çocukça ve bencil bir karar. Çocuksu aşkınızı geride bırakmalısınız."

Matus iç çekti, patlamıştı.

"Bir mektup kaleme alıp sonraki kartalla Reece'e göndereceksin. Ona, kararını değiştirdiğini ve her kim olursa olsun bu kızla evlenmesini söyleyeceksin."

Stara kardeşine karşı gittikçe büyüyen bir öfkeyle dolduğunu hissetti.

"Haddini aşıyorsun," dedi. "Bana akıl veremezsin. Sen benim babam değilsin. Sen benim kardeşimsin. Benimle bir kere daha bu şekilde konuşursan seninle bir daha asla konuşmam."

Matus ona baktı, afalladığı belli oluyordu. Stara daha önce onunla hiç bu şekilde konuşmamıştı. Ve söylediğinde ciddiydi. Reece'e olan duyguları, erkek kardeşiyle olan bağlarından çok daha güçlüydü. Hayatındaki her şeyden daha derindi.

Matus hayret etmiş ve canı yanmıştı. Nihayet döndü ve bir hışımla terastan ayrıldı.

Stara dönüp, Reece'in gemisinden bir iz görmek umuduyla denize baktı. Tabii çoktan gittiğini biliyordu.

Reece diye düşündü. Seni seviyorum. Dik dur. Her ne engelle karşılaşırsan karşılaş, dik dur. Güçlü ol. Düğünü iptal et. Bunu benim için, bizim için yap.

Stara gözlerini kapayıp ellerini kenetledi. Reece'in bu yolda ilerleyebilme gücü bulması, ona geri dönmesi ve her ne olursa olsun ikisinin nihayet sonsuza kadar birlikte olmaları için bildiği tüm tanrılara yalvardı ve dua etti.

ONUNCU BÖLÜM

Tirus'un iki oğlu Karus ve Falus, taştan döne döne inen merdivenlerden çabucak geçerek, babalarının tutulduğu zindana doğru ilerlemeye devam ettiler. Yukarı Adalar'ın Kral olma hakkına sahip babalarını görmek için insanların bu kadar aşağıya inmelerini gerektiren bu onur kırıcı durumdan nefret ediyorlardı. İntikam için sessizce yemine ettiler.

Fakat bu sefer, her şeyi değiştirecek haberlerle beraber gelmişlerdi. Bu haberler nihayet umut doğurmuştu.

Karus ve Falus zindanın girişinde koruma olarak duran, Kraliçeye sadakatlerini bildikleri askerlere doğruca ilerlediler. Yollarında durdular, kıpkırmızı kesilmişlerdi, babalarını görmek için izin istemeleri gerekliliğinden dolayı aşağılanmaya katlanmaktan nefret ediyorlardı.

Gwendolyn'in adamları onları inceledi, sanki karar veriyorlardı. Sonunda karşılıklı kafa salladılar ve öne geldiler.

"Kollarınızı kaldırın," diyerek Karus ve Falus'a emrettiler.

Karus ve Falus askerler üstlerini ararken durumdan hoşnutsuz bir biçimde denileni yaptılar.

Sonra demir kapıları yavaşça açıp içeri girmelerine izin veren askerler arkalarından kapıyı çarparak kilitlediler.

Karus ve Falus zamanlarının az olduğunu biliyorlardı, tutsak düştüğünden beri haftada bir kez sadece bir kaç dakikalığına babalarını ziyaret edebiliyorlardı.Sonrasında Gwendolyn'in adamları çıkmalarını emrediyordu.

Zindanın uzun koridorundan geçtiler, tüm hücreler boştu, babaları bu antik hapishanede duran tek kişiydi. Nihayet duvardaki titrek bir meşaleyle zar zor aydınlanan soldaki en sonuncu hücreye vardılar. Parmaklıkları tutup, içeride babalarını gözleriyle aradılar.

Tirus yavaşça hücrenin karanlık köşesinden çıkarak parmaklıklara geldi. Yüzü zayıflamış, sakalı birbirine karışmış, asık suratla onlara baktı. Gün ışığını bir daha asla göremeyeceğini bilen bir adamın çaresizliğiyle gözlerini onlara dikti.

 

Karus ve Falus'un kalbi bu görüntüyle kırıldı. Onu özgür bırakarak Gwendolyn'den intikam almak için çok daha fazla bileniyorlardı.

"Baba," dedi Falus umutla.

"Sana acil haberlerimiz var," dedi Karus.

Tirus, tonlarındaki umudu fark edip onlara baktı.

"Söyleyin öyleyse hemen," diye kükredi.

Falus boğazını temizledi.

"Kız kardeşimiz görünüşe göre tekrardan kuzeni Reece ile aşk yaşıyor. Muhbirlerimiz ikisinin evlenmeyi planladıklarını bildirdi. Reece ana karadaki düğünü erteleyip yerine Stara ile evlenmeye kararlı."

"Bunu durdurmanın bir yolunu bulmalıyız," dedi Karus kızgın.

Tirus ifadesiz bakışını sürdürdü, gözleri yuvalarından fırladı, tüm olasılıkları tarttı.

"Durdurmalı mıyız?" dedi Tirus yavaşça. "Nedenmiş?"

Akılları karıştı, yeniden babalarına baktılar.

"Neden mi?" diye sordu Karus. "Ailemizin Reece'inkiyle birleşmesine izin veremeyiz. Kraliçenin eline koz vermiş oluruz. Eğer ailelerimiz birleşirse tüm kontrolü kazanır."

"Halkımızın sahip olduğu son özgürlüğü de ellerinden almış oluruz," diye ekledi Falus.

"Planlarını uygulamaya koydular bile," diye ekledi Karus. "Onları durdurmak için bir yol bulmalıyız."

Bir cevap beklediler ama Tirus yavaşça başını sallıyordu.

"Sizi gidi aptal çocuklar," dedi yavaşça, sesi karanlıktı, kafasını tekrar tekrar sallıyordu. "Neden bu kadar aptal çocuklar yetiştirdim? Bunca sene size hiç bir şey öğretmedim mi ben? Hala önünüzdekini görüyorsunuz da ötesine anlam veremiyorsunuz."

"Anlamıyoruz, Baba."

Tirus küçümser ifadeyle baktı.

"Ve bu yüzden ben bu konumdayım. Siz de bu yüzden hükümdar değilsiniz. Bu birleşmeyi engellemek yapabileceğiniz en aptalça şey, adamızın başına gelen en köyü şey olur. Eğer Stara'mız Reece'le evlenirse hepimiz için en iyisi olur."

Akılları karışmış, anlam veremeden babalarına bakıyorlardı.

"En iyisi mi? Nasıl olur?"

Tirus sabırsızca iç çekti.

"Eğer iki aile birleşirse Gwendolyn beni burada tutsak tutamaz. Beni serbest bırakmaktan başka bir şansı kalmaz. Bu her şeyi değiştirir. Bizi gücümüzden ayırmaz aksine bize güç verir. Gwendolyn'in bizden aldığı ana karada yasal MacGil'ler oluruz. Görmüyor musunuz?" diye sordu. "Reece ve Stara'nın çocuğu onların olduğu kadar bizim de çocuğumuz olur."

"Fakat Baba, bu normal değil. Onlar kuzenler."

Tirus kafasını salladı.

"Siyaset, evladım, normal değildir. Bu birleşme olacak," diye ısrar etti, sesinde kararlılık vardı. "Siz ikiniz de bunun olması için elinizden gelen her şeyi yapacaksınız."

Karus gergin, kararsız bir halde boğazını temizledi.

"Fakat Reece ana karaya doğru yola çıktı bile," dedi. "Artık çok geç. Duyduk ki, Reece zaten kararını vermiş."

Tirus uzanıp sanki Karus'un yüzünü yumruklamak ister gibi demir parmaklıkları yumruklayınca Karus afallayarak geri sıçradı.

"Düşündüğümden daha aptalsın," dedi Tirus. "Birleşmenin olması için elinizden geleni yapacaksınız. Bundan daha hafif konularda bile adamlar fikir değiştirebilirler. Reece'in fikrini değiştirdiğinden emin olacaksınız."

"Nasıl?" diye sordu Falus.

Tirus durdu, biraz sakalını sıvazlayarak düşündü. Nice ay vaktinden beridir, gözleri gerçekten görüyor, tartıyor, bir plan yapmaya çalışıyordu. İlk kez olarak gözlerinde umut ve iyimserlik vardı.

"Bu kız, evlenmek üzere olduğu Selese," dedi Tirus sonunda. "Onun aklına girilmeli. Onu bulacak ve ona kanıt götüreceksiniz. Reece ve Stara'nın aşkının kanıtını. Reece oraya ulaşmadan önce ona ilk ağızdan haberi vereceksiniz. Reece'in başka birine aşık olduğunu bilmesini sağlayacaksınız. Bu şekilde, Reece kararını ona ulaşmadan değiştirse bile her şey için çok geç olacak. Ayrılıklarını garanti altına alacağız."

"Fakat aşklarıyla ilgili ne kanıt sunabiliriz?" diye sordu Karus.

Tirus sakalını sıvazlayarak düşündü. Nihayet aklındakini söyledi.

"Mektupları hatırlıyor musunuz? Stara gençken bulduklarımızı? Reece'e olan aşkını yazdığı mektupları? Reece'in de ona cevapladıkları?"

Karus ve Falus kafalarını salladılar.

"Evet," dedi Falus. "Kartalları yakalamıştık."

Tirus kafasını salladı.

"Kalemde duruyorlar. Onları Selese'e götürün. Yeni yazıldıklarını söyleyin, ikna edin. Yaşlarını asla tahmin edemez- her şey bitmiş olur."

Karus ve Falus nihayet gülümseyerek kafalarını salladılar, babalarının kurnazlığı ve zekasının ne kadar büyük olduğunu fark ettiler.

Tirus, da hatırlayamadığı kadar uzun bir süreden beri ilk kez gülümsedi.

"Adamız yeniden doğacak."

ON BİRİNCİ BÖLÜM

Thor atının üstünde oturmuş, Lejyon'un yeni arenasında hepsi hevesli çocukların Lejyon alımı için oluşturdukları sıra önünde duruyor, onlara dikkatle bakıyordu.

Thor sonu gelmeyecek gibi görünen onlarca yüze bakıyor, her birini dikkatle inceleyerek üzerindeki sorumluluğun ağırlığını hissediyordu. Halka'nın her tarafından yeni alımlar için çocuklar gelmişti, hepsi de yeni kurulan Lejyon'a katılmaya can atıyordu. Bir sonraki savaşçıların tohumunu atacak kişileri seçme görevi çok korkutucuydu, Halka gelecek senelerde kaderini bu adamlara teslim edecekti.

Throgrin'in bir yanı burada olmayı hak etmediğini hissediyordu, geçmiş onca ay vaktinden önce kendisi de Lejyon tarafından alınmayı ummuştu. O günleri düşününce sanki koskoca bir ömrü geride bırakmış gibiydi;  hepsi Gwen'le tanışmadan, çocuğu olmadan, bir savaşçıya dönüşmeden önceydi. Şimdi ise burada yeniden oluşturma göreviyle, Halka'yı savunurken öldürülmüş cesur ruhların yerine başkalarını bulması gerekiyordu.

Thor geçtiği çocuklara bakarken, açtığı mezarlığı gördü;  öğleden sonra güneşiyle topraktan çıkıp parıldayan tüm mezar taşları ona bir zamanlar bildiği Lejyon'u hatırlatıyodu. Onları buraya, yeni arenanın etrafına gömmek Thor'un fikriydi, böylece hep onlarla birlikte olacaklar, devam etmesi için ona yardım edip, destek olacaklardı.

Lejyon kardeşleri Reece, Conven, Elden ve O'Connor'ın Halka boyunca çeşitli görevlerde olduğunu bildiği için Thor rahat hissediyordu. En azında burada, evine yakın kalıp göreve odaklanabilen biri vardı. Aynı zamanda Lejyon Lideri de olmuştu, dolayısıyla yeniden kurma işi neredeyse doğal akışında gerçekleşiyordu.

Thor önünde duran çocuklara baktı, bazıları için umutluydu ama diğerleri için aynı şey geçerli değildi. Onlara yaklaşırken, dikkatini çekmek için ellerinden geleni yapıyorlardı; bazılarının savaşçı olmadığını, diğerlerinin ise çok daha fazla çalışması gerektiğini hemen anlayabiliyordu. Hepsinin gözlerinde, endişe ve sonrasına ve bilinmeyene duyulan korkudan vardı.

"Erkekler!" diye bağırdı. "Yaşınızın önemi olmaksızın hepiniz erkek oldunuz. Silahlarınızı alıp vatanınızı korumak için kardeşlerinizle beraber hayatınızı riske attığınız gün erkek olursunuz. Eğer Lejyon'a katılırsanız, onurunuz ve kahramanlık için savaşacaksınız. Sizi yaşınız değil, bu erkek yapar. Anlaşıldı mı?"

"EVET EFENDİM!" diye hepsi bir ağızdan bağırdı.

"Yaşları benden iki kat büyük olan adamlarla savaşırken yanımda öldüler," diye devam etti Thor. "Daha yaşlı olmak onları benden daha fazla erkek yapmadı. Daha iyi birer savaşçı da. Erkekçe görev alarak adam, kendinizi geliştirerek daha iyi savaşçılar olursunuz."

"EVET EFENDİM!"

Thor atını sıra boyunca yavaşça, aşağı ve yukarı yönlendirerek, gelen çocukların gözlerine bakıp onları gözlemliyor, tartıyordu.

"Lejyon'da edineceğiniz yer kutsaldır. Halka'da bundan daha büyük bir onur bahşedilemez. Kimseye devredilemez. Bu daha çok bir konumdur. Şifredir. Kardeşliğin şifresidir. Bir kez girdiniz mi kendinizi savunmak için yaşamayı bırakır kardeşlerinizi korumak için yaşamaya başlarsınız."

"EVET EFENDİM!"

Thor atından indi. Yavaşça yürüyüp döndü ve önündeki araziye, yeni yapılan arenaya baktı.

"İşte, orada bir dizi hedef var. Önünüzde, yerde mızraklar duruyor. Her birinize bir mızrak. Hedefi vurmak için tek şansınız var. Bana kendinizi gösterin," dedi Thor, yana yürüyüp izleyerek.

Çocuklar öne doğru atıldılar,  her biri yerde duran mızraklardan birini aldı. Heyecanla mızrakları fırlattılar, hepsi de yaklaşık yirmi beş metre ötede duran hedefi ilk vuran kişi olmayı istiyorlardı.

Thor tekniklerini profesyonel bir gözle izledi. Hemen hemen hepsinin ıskaladığını görünce pek de şaşırmadı.

Sadece bir avuç çocuk hedefi tutturdu. Hiç biri de hedefi on ikiden vuramadı.

Thor yavaşça kafasını salladı. Bu uzun ve sancılı bir süreç olacaktı, bunu biliyordu. Diğerlerinin yerine geçecek yetenekteki çocukları hiç bulup bulamayacağını merak ediyordu.  Kendinin ve diğer kardeşlerinin ilk günlerinde nasıl olduklarını kendine hatırlattı.

"Mızraklarınızı alın, geri gelin ve tekrar deneyin."

"EVET EFENDİM!"

Arenada koşup mızraklarına doğru ilerlediler ve Thor görüntüyü izlerken, arkasından gelen bir ses onu şaşırttı.

"Thorgrin."

Thor baktı ve zar zor tanıyabildiği bir çocuğun yüzünü gördü, ona umutla bakan bir çocuktu.

"Beni hatırladın mı?"

Thor gözlerini kısıp yüze ait ismi hatırlamaya çalıştı.

"Seni hatırlıyorum," dedi çocuk. "Benim hayatımı kurtardın. Beni unutmuş olabilirsin ama ben seni asla unutmam."

Thor gözlerini kıstı, hatırlamaya başladı.

"Neredeydi?" diye sordu Thor.

"Zindanda tanışmıştık," dedi çocuk. "Kral MacGil'i öldürmekle suçlanıyordun. Ben de hırsızlıkla suçlanıyordum. Beni kolumun kesilmesinden kurtarmıştın. Bu asla unutamayacağım bir nezaket."

Thor bir anda hepsini hatırladı.

"Merek!" dedi Thor. "Hırsız!"

Merek kafasını salladı ve gülümsedi. Elini uzatınca Thor sıktı.

"Bu iyiliğini geri ödemek için geldim," dedi Merek. "Lejyon'a alım yaptığını duydum ve gönüllü olarak geldim."

Thor ona şaşırarak baktı.

"Senin bir hırsız olduğunu sanıyordum?" diye sordu Thor.

Merek ona gülümsedi.

"Lejyon için daha iyi bir yetenek bulabilir misin? Ne de olsa, bir savaşı kazanmak adamlardan silahlarını,  cesaretini çalmak değil midir? Bir hırsız çevik ve cesurdur, diğerlerinin gidemeyeceği yerlere gider, kurnaz ve korkusuzdur.  Bir hırsız diğerlerinin istediklerini alır. O izin almaz. Tereddüt etmez. Bunlar bir zaferin özellikleri değil midir?"

Thor dikkatle inceledi ve söylediklerini düşündü.

"Söylediklerinde doğruluk payı var," dedi Thor. "Hakkını vereyim. Bunu da uzun boylu düşünmüşsün fakat bir şeyi kaçırıyorsun. Aslında bir hırsızda eksik olan en önemli şey, onurdur. Bir savaşçının ruhu ve kalbi ise onurla çarpar. Hırsızın onuru yoktur."

Thor iç çekti.

"Buradaki en iyi savaşçı olabilirsin," dedi Thor. "Ama onurumuza en ufak bir leke sürmene izin veremem."

Thor arkasını döndü ama Merek elini omzuna koydu.

"Lütfen," dedi Merek. "Bana bir şans ver. Yöntemlerimin onursuz olduğunun farkındayım. Ancak ailem için zor zamanlardı ve onları desteklemek için başka şansım yoktu. Tabii ki bunun için beni suçlayamazsın. Bir kulede oturarak aşağıya bakıp hiç bir şeyi olmayan insanları izlerken onurdan bahsetmek kolaydır. Kimse bana bir hayat bahşetmedi. Sahip olduklarımı hep elde etmek zorunda kaldım."

Thor yüzünü ekşitti.

"Bana da kimse bir hayat bahşetmedi," diye karşılık verdi. "Yine de kimseden çalmadım."

Merek çaresizce yutkundu.

"Bu nedenle senden affını diliyorum," dedi Merek. "Ve yolumu değiştireceğime ant içiyorum."

Thor ona baktı.

"Doğru," dedi Merek. "Eğer beni Lejyon'una kabul edersen bir daha kimseden bir şey çalmayacağıma yemin ediyorum. Buraya çalmaya gelmedim. Buraya daha bir hayat istediğim için geldim. Eski hayatımı geride bırakarak daha iyi bir insan olmak istiyorum."

Thor ona bakıp durumu tarttı. Kendinin de bir zamanlar hak etse de etmese de burada bir yer edinmek için yalvardığını hatırladı.

"Çok kararlısın," dedi Thor. "Samimi de görünüyorsun. Sanırım herkesin hata yaptığı ve ikinci bir şansı hak ettiği konusunda haklısın," diyerek kafasını salladı. "Sana bu şansı vereceğim. Deneyebilirsin. Kötüye kullanırsan, seni arenadan tekmeleyerek göndereceğimden emin olabilirsin."

Merek kocaman gülümsedi ve Thor'un omzunu sıktı.

"Teşekkür ederim!" dedi. "Teşekkür ederim, teşekkür ederim!"

Thor da ona gülümsedi.

"Şimdi git ve diğerleriyle beraber mızrağını al da neler yapabileceğini görelim."

Merek, sevinçle çocukların grubuna dalarak bir mızrak aldı.

Merek atan son kişi oldu ve mızrağı havada süzülüp hedefi tam on ikiden vururken Thor ilgiyle izledi.

Tam isabet.

Diğer tüm çocuklar şaşırarak baktılar ve Thor da merakla ona baktı. O da şok olmuştu. Etkilenmişti de.

"Tekrar!" diye bağırdı Thor, şans eseri olup olmadığını ve diğer çocukların daha yakına atıp atamayacaklarını merak etti.

Çocuklar mızraklarını yeniden almak için koştuklarında Lejyon'un dış kapılarından yürüyen yalnız bir çocuğun ona geldiğini gördü. Thor bu çocuğu da hatırladı, yüzü ve kıyafetleri kir pasak içindeydi, nereden olduğunu çıkartamadı.

 

Çocuk  ona baktı.

"Beni davet ettiğin için Lejyon'unu denemeye geldim."

Thor çocuğu inceledi, daha gençti,  diğerlerinden küçüktü ; onu nerden tanıdığını çıkartmaya çalıştı.

"Davet mi ettim?" diye sordu Thor.

"Deneyebileceğimi söylemiştin. Hatırladın mı? İmparatorluk'ta. Babamın kulübesinde. Grubunu canavar ormanından kurtarmıştım. Seni bulmak için okyanusu açtım. Çok genç olduğumu biliyorum. Küçüğüm. Ama bırak da diğerleriyle beraber deneyeyim."

Thor dönüp baktı, afalladı, hatırlamaya başladı.

"Ario?" diye sordu Thor.

Ario kafasını salladı.

Thor şok olmuştu, bu çocuğun buraya gelebilmek için bir dünya yolu kat ettiğine inanamıyordu. Sırf bu bile, Thor'a her şeyden fazlasını anlatıyordu. Bu çocuğu İmparatorluk'tan hatırlıyordu, çevik ve korkusuzdu. Ormandaki her sesi taklit edebiliyordu. Onları Gathor canavarından kurtardığını hatırladı. O olmasaydı hepsi ölmüş olurlardı.

Fakat aynı zamanda Ario hem çok küçük hem çok genç duruyordu.

Thor çocukların kalabalık grubuna bir bakış attı, mızraklarını son bir turla yeniden fırlatmışlardı. Hepsi bu sefer biraz daha yaklaşmıştı, daha fazlası hedefi vurnuştu ve Thor biraz daha umutlu hissetti.

"Yaylar ve oklar!" diye bağırdı Thor.

Tüm çocuklar dönüp yerde yaylardan ve oklardan oluşan uzun sıraya koştular ve uzaktaki hedefleri vurmak için nişan aldılar.

Hepsi sırayla okları attı ve çoğu hedefi şaşırırken Thor kafasını salladı.

Thor hala orada duran Ario'ya baktı.

"Hatırlıyorum," dedi. "Sana hayatlarımızı borçluyuz. Fakat çok genç ve küçüksün. Canının yanmasından korkuyorum. Biraz daha büyüyünce gelmeni söylemiştim- ve henüz büyümemişsin. Okyanusu geçtiğin için üzgünüm ama canının yandığını görmek istemem."

Ario dudak büktü.

"Buradaki diğer tüm çocuklardan daha yetenekliyim!" diye kararlı bir şekilde bağırdı.

Thor gülümsedi.

"Öyle misin?"

Thor kafasıyla yayı işaret etti.

"Hedefini diğerlerinden daha doğru tutturacaksın, öyle mi?"

Ario da ona gülümsedi.

"Bana bir şans ver."

Thor içini çekti.

"Tamam," dedi teslim olarak. "Bir şans."

Ario öne atıldı; bir yay aldı, oku yerleştirip atışını yaptı. Yayı atarken tereddüt bile etmedi.

Thor, ok havada süzülüp hedefi geçtiğinde,  çocuğun arazideki en uzak hedefe atış yapıp tam isabetle vurduğunu gördü.

Thor çocuğa ağzı açık halde bakakaldı. Böylesi isabetli bir atışı daha önce hiç görmemişti.

"Bunu nasıl yaptın?" diye sordu Thor.

Çocuk omzunu silkti.

"Ormanda atış yapmayı öğreniyorsun. Bir hayat biçimi oluyor. Diğer çocuklar için bu alıştırma meselesi ama benim için hayatta kalma meselesi."

Thor onaylayarak kafasını salladı.

"Beni haksız çıkarttın," dedi. "Diğerlerine katılabilirsin."

Ario kocaman gülümsedi.

"Teşekkür ederim efendim," dedi sevinçle. "Sizi hayal kırıklığına uğratmayacağım!"

Ario koştu ve diğerlerine katıldı.

"Oklarınızı alıp tekrar atışınızı yapın!" diye kükredi Thor, hepsi harekete geçti.

"Thorgrin!"

Thor döndü, sesi tanıdı, Erec ve Kendrick'in zırhları içinde samimi bir şekilde ona baktıklarını gördü.

"Lejyon işlerini bir süreliğine bırakabilir misin?" diye sordular. "İşlerimiz var. Bize katıl. Seninle konuşmamız gereken önemli bir konu var."

Thor konunun ne olduğunu merak etti, daha önce hiç onu kenara çekmemişlerdi.

Thor omzu üstünden çocuklara baktı.

"Endişelenme," dedi Kendrick. "Kısa süre sonra geri dönebilirsin."

Thor çocuklara döndü.

"Erkekler, atışa devam!" diye kükredi. "Ben dönene kadar durmayın."

Thor döndü, Kendrick ve Erec'le yürümeye başladı. Dünya üzerinde en çok saygı duyduğu bu iki adamın onu nereye götürdüğünü merak ederken kalbi hızlıca çarpıyordu.

Sie haben die kostenlose Leseprobe beendet. Möchten Sie mehr lesen?