Yeni Hayat, Doğru Yol

Text
0
Kritiken
Leseprobe
Als gelesen kennzeichnen
Wie Sie das Buch nach dem Kauf lesen
  • Nur Lesen auf LitRes Lesen
Yeni Hayat, Doğru Yol
Schriftart:Kleiner AaGrößer Aa

YENİ HAYAT

DİN

 
Benim dinim ne ümittir, ne korku;
Allah’ıma sevdiğimden taparım!
Ne cennet, ne cehennemden bir koku
Almaksızın vazifemi yaparım.
 
 
Vaiz! Deme cehennemin ateşi
Çıkar bilmem kaç bin çeki odundan.
De ki vardır bir güzellik güneşi
Doğmuş bizim aşkımızın od’undan…
 
 
De ki vardır “Tûbâ” adlı bir ağaç,
Kökü gökte, gönüllerde dalları…
Yemişinden yedi ruhum, değil aç;
Bütün sevgi, şefkat onun balları.
 
 
Vaiz! Bana muhabbeti şerh eyle,
Ben aramam şeytan nedir, melek ne?
Erenlerin esrarından söz söyle:
Seven kimdir? Sevilen kim? Sevmek ne?
 
 
Beni cennet va’di ile avutma,
O kalbimdir, çünkü sevgi ilidir,
Cehennemin azabıyla korkutma,
Korku nedir bilmez: Gönlüm delidir…
 

DİN İLE İLİM

 
İnsanların ilk mürşidi kimlerdir?
Hiç şüphesiz peygamberler, veliler…
Bu devirde din, hikmete rehberdir;
Ahlak, sanat hep o nurdan alır fer…
 
 
Fakat sonra din yerini ham zühde
Verir, artık coşkun vecdi azalır;
Velilerin yeller eser yerinde,
Mürşit adı fakihlere irs kalır.
 
 
Fakihlerin kılavuzu nakliyyat,
Dini zorla sürüklerler bu yola…
Hikmet der ki, “Bana rehber akliyyat;
O hâlde siz sağa gidin, ben sola!”
 
 
Din mürebbi olur, hikmet muallim;
Her birisi çeker ruhu bir yana!
Savaşırken bunlar, çıkar meydana
Tecrübeden doğma müspet bir ilim.
 
 
Bu son üstat der ki: “Nakil tarihtir,
Akıl yolu, bu tarihin usulü;
İkisi de aynı şeyi gösterir,
Matlup olan: ruhun ona vusulü!”
 
 
O şey nedir? Bir vecidli gönül mü?
Kutsi olan her şey ona dil midir?
Öyleyse al benim de son sözümü:
“Din kalpteki vecdin müspet ilmidir!”
 

MİLLET

 
Sorma bana oymağımı, boyumu,
Beş bin yıldır millet gibi yaşarım.
Sorma bana ailemi, soyumu,
Soyum Türklük, soy büyüğüm hünkârım…
 
 
Süngü beni ayırsa da vahdetimi unutmam,
Dilde, dinde müşterekiz, hep gelmişiz bir belden,
Devletimin kaygısıyla milletimi unutmam.
Anadolu bir iç ildir, ayrılamaz dış ilden…
 
 
Deme bana: “Oğuz, Kayı, Osmanlı…”
Türk’üm, bu ad, her unvandan üstündür…
Yoktur Özbek, Nogay, Kırgız, Kazanlı
Türk milleti bir bölünmez “bütün”dür.
 
 
Gök, Ay, Yıldız, Dağ ve Deniz Hanlar bütün ölmüşler,
Yalnız diri Gün Han kalmış altın yayı elinde.
Baktı, dedi “Moskof’la Çin Türk kavmini bölmüşler,
Artık onlar hür olacak Rus ilinde ve Çin’de…
 
 
Her ülkede Türk bir devlet yapacak,
Fakat bunlar birleşecek nihayet…
Hep bir dille aynı dine tapacak,
Olacak tek harsa malik bir millet!”
 
 
Ey Türk oğlu! Artık ne ben, ne sen, ne o; bir şey yok.
Uluslar yok, uruklar yok, ancak büyük Turan var…
Siyasette şirk olamaz, ayrıca Han ve Bey yok.
Türk ruhunda yalnız bir il, yalnız bir tek İlhan var…
 

AHLAK

 
Ahlak yolu pek dardır.
Tetik bas, önü yardır.
Sakın “Hakkım var” deme,
Hak yok, vazife vardır!
 
 
Hak milletin, şan onun,
Gövde senin, can onun,
Sen öl ki o yaşasın;
Dökülecek kan, onun…
 
 
Ben, sen yokuz, biz varız
Hem Ogan, hem kullarız.
“Biz” demek, “Bir” demektir.
Ben, sen ona taparız!
 
 
Ne derece hizmetin
Varsa, odur himmetin;
“Kıymetim var” deme ki
Gerçek ola kıymetin…
 
 
Bir şairdir Türk eli,
Müz’üne bağlı beli;
Bu Müz, bir ahlaktır ki
Baş vermektir temeli…
 
 
Millete ver canını,
Ocağını, şanını…
Bir âşık olsan bile,
Feda et cananını…
 

VAZİFE

 
O, gönlüme arştan inen bir sestir:
Milletimin vicdanına ma’kestir!
Ben askerim, o, üstümde kumandan,
Baş eğerim her emrine sormadan!
 
 
                  Gözlerimi kaparım!
                  Vazifemi yaparım!
 
 
Hikmetini sormam, ince elemem,
Amirimdir ona karşı gelemem!
Haklığına eylemişim kanaat,
Benden ona kaytsız, şartsız itaat!
 
 
                  Gözlerimi kaparım!
                  Vazifemi yaparım!
 
 
Benim hakkım, menfaatim, arzum yok.
Vazifem var; başka şeye lüzum yok.
Aklım, gönlüm düşünmezler duyarlar;
Ondan gelen emirlere uyarlar…
 
 
                  Gözlerimi kaparım!
                  Vazifemi yaparım!
 
 
Var demezdim bu dünyanın ötesi,
Gelmeseydi vazifenin gür sesi.
Bu ses mutlak Mavera’dan geliyor…
Hak nerdeyse ta oradan geliyor…
 
 
                  Gözlerimi kaparım!
                  Vazifemi yaparım!
 

VEFA

 
Biz Türkler sulh çağlarında,
Uslu arı kovanıyız.
Harbin kanlı dağlarında,
Yırtıcı av doğanıyız.
 
 
                  Fert olarak kin tutmayız,
                  Millî öcü unutmayız…
 
 
Ferden gayet mahviyetli.
Milliyette davalıyız;
Memlekette sükûnetli,
Hudutlarda kavgalıyız.
 
 
                  Fert olarak gözümüz tok,
                  Millî şanda hırsımız çok.
 
 
Gösteririz fertle millet
Başka başka temayüller:
Birisinde zorlu savlet,
Öbüründe tahammüller:
 
 
                  Biri halim, biri kahir,
                  Aradaki tezat zahir.
 
 
Lakin namus işlerinde
“Fert-millet” bir kafadayız,
Ferden gibi milletçe de
Ahdimize vefadayız.
                  Mukaddestir vefakârlık:
                  “Kutsi benlik?” riyakârlık!
 

KÖY

 
Ey Türk, senin köyün hür bir yuvadır.
Çiftlik değil, yoktur beyi, ağası…
Her köylünün var bir çifti, tarlası,
Öz evinde o hem bey, hem ağadır…
 
 
                  Hiç kimsenin yarıcısı, rençperi
                  Olmaz, ancak olur vatan askeri…
 
 
Kalmaz köyde göz erimi ruhunun.
Hakanlığın dört ucunu kuşatır…
Bir tufandan, himmetiyle Nuh’unun,
Çanakkale mucizesi parlatır…
 
 
                  Hem kaptanda, hem tayfada keramet
                  Olmasaydı, bulur muyduk selamet?
 
 
Ümmi değil, muallimsiz kalsa da;
İmamı yok, gene bilir dinini…
Dost ve düşman kimdir tanır dünyada,
Doğru bulur sevgisini, kinini…
 
 
                  Ona cami, mektep, kitap yapınız…
                  Emin kalır hudutta her kapınız.
 
 
Lakin ey Türk bu mesut köy bitiyor!
Mültezimin, faizcinin, tüccarın
Pençesinde! Diyor: “Beni kurtarın!”
Bu üç işi senden çabuk istiyor!
 
 
                  “Kaldır aşar usulünü, aç banka,
                  Yap her semtte bir zirai sendika.”
 

LİSAN

 
Güzel dil, Türkçe bize,
Başka dil, gece bize.
İstanbul konuşması
En saf, en ince bize.
 
 
Lisanda sayılır öz
Herkesin bildiği söz;
Manası anlaşılan
Lügata atmadan göz.
 
 
Uydurma söz yapmayız,
Yapma yola sapmayız
Türkçeleşmiş, Türkçedir;
Eski köke tapmayız.
 
 
Açık sözle kalmalı
Fikre ışık salmalı;
Müteradif sözlerden
Türkçesini almalı.
 
 
Yeni sözler gerekse
Bunda da uy herkese;
Halkın söz yaratmada
Yollarını benimse.
 
 
Yap yaşayan Türkçeden,
Türkçeyi incitmeden,
İstanbul’un Türkçesi
Zevkini, olsun yeden.
 
 
Arapçaya meyletme
İran’a da hiç gitme;
Tecvidi halktan öğren,
Fasihlerden işitme.
 
 
“Gayn”lı sözler emmeyiz,
Çocuk değil, memeyiz!
Birkaç dil yok Turan’da
Tek dilli bir kümeyiz.
 
 
Turan’ın bir ili var,
Ve yalnız bir dili var.
“Başka dil var.” diyenin
Başka bir emeli var.
 
 
Türklüğün vicdanı bir,
Dini bir, vatanı bir;
Fakat hepsi ayrılır,
Olmazsa lisanı bir.
 

KADIN

 
Cemiyetin üç rüknü var: Birincisi aile!
Bu diyanet yuvasını kuran sensin, kadındır.
Medeniyet bayrağını sensin alan ilk, ele,
Altın harfle yazılacak ona senin adındır.
 
 
İkincisi devlettir ki onu erkek yaratmış
Avcı iken çoban olmuş, çoban iken hükümdar.
Kuvvet haktır diye adil mahkemeler donatmış,
Hak kuvvettir diye düzmüş demir kollu ordular.
 
 
Üçüncüsü millettir ki ilk insanca ülfetten
Beri, ruhlar bu devrenin ermesine müştaktır.
Din doğmuştu aileden, hukuk ise devletten,
Milletteki son mefkûre ilme uygun ahlaktır.
 
 
Millet yalnız yapılamaz, bunu ancak dirlikte
Kadın erkek: İki vicdan birleşerek yapacak;
İlk mabetler ayrı idi, şimdi artık birlikte
İki cins bir irfanda bir Allah’a tapacak!
 
Sie haben die kostenlose Leseprobe beendet. Möchten Sie mehr lesen?