Nur auf LitRes lesen

Das Buch kann nicht als Datei heruntergeladen werden, kann aber in unserer App oder online auf der Website gelesen werden.

Buch lesen: «Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev»

Schriftart:
KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ’NİN
KURUCU İLK CUMHURBAŞKANI
NURSULTAN ABİŞULI NAZARBAYEV

Jambıl’ın yaratıcılığı; onun yaşam tarzı, bir adamın değil, tüm Kazak halk edebiyatının, onun mürtecil (doğaçlama) ozanlık geleneğinin kilometre taşıdır. XX. asrın en büyük atılımı olarak kabul edilmelidir. O kendine özgü ölümsüz hüneriyle tüm çağın gerçek şeceresini oluşturmuştur. Bu yüzden biz onu Kazak halkının eşsiz ulu şahsiyetlerinin biri olarak kabul ediyoruz.

 
Beğenmeyip halk atsa
Yiğidi yiğit tutsa
Er kadrini görür söz
Sarraf bilir altını
Altınlarla yürür söz
Ömür varken eskimez
Kıymetine varır söz
 
                               Jambıl Jabayev

TAKDİM

Abzal SAPARBEKULI
Kazakistan Büyükelçisi

Türk Dünyası binlerce yılın izinin tek tek sürülebildiği ve küllerinde tarih yatan halklardan oluşmaktadır. Bu halkların ilişkileri tarihin derinliklerinden doğmakta ve günümüzde yeniden güçlenmektedir. Kazakistan ve Türkiye’nin münasebetleri de bu kabildendir. Elbası Nursultan Nazarbayev’in “Büyük Bozkırın Yedi Yönü” başlıklı makalesinde yazdığı gibi, “Tarihsel süreçlerin özel bir karaktere sahip olduğu iyi bilinmektedir. Birçok insan, kendi ülkelerinin özel elçisi gibi büyük atalarının isimleriyle gurur duyuyor. Ünlü bireyler, artık devletlerin paha biçilmez bir sembolü olarak kabul edilmektedir ve bu durum ülkelerin uluslararası arenada etkili bir şekilde ilerlemesini teşvik etmektedir”.

Türkler ve Kazaklar iki akraba millettir. Geniş Avrasya coğrafyası bu iki halkın birlikte yaşamasına tanıklık etmiştir. Bu iki halk derin bir tarihi, ortak bir kültürü ve kadim bir medeniyeti paylaşır. Bugün, Türkiye ve Kazakistan çok uluslu, çok kültürlü devletlerin mirasçısıdır.

Türk Dünyası halkları arasında kökleri derin ortak tarihi, dini ve kültürel değerlere dayanan çok yakın ve sarsılmaz bağlar bulunmaktadır. Asıl amacımız, derin ve köklü bağlarımızın bulunduğu Türk hakları ile işbirliğimizi ilerletmek için karşılıklı çaba göstermek ve geleceğe taşınmasına katkıda bulunmaktır.

Türkler ve Kazakların asırlara kadar uzanan köklü dostluğunun daha da sağlamlaşması için iki ülke arasındaki işbirliğini kültürel alanda da geliştirmeliyiz. Bu bağlamda, Türk Dünyası araştırmacıları bugüne kadar yaptıkları çalışmalarıyla iki kardeş ülke bağlarının değeri üzerinde önemle durmuş, bu değerleri gençlere ulaştırma yolunda pek çok çalışma gerçekleştirmiştir.

Kazak Milli kültürünün destekçisi, Türkolog Prof. Dr. Mırzatay Joldasbekov sadece Kazak edebiyatının tarihi ile Türk Dünyası tarihinin ilk dönemlerine kadar inmiş, ilk Türk topluluklarının tarih ve edebiyatlarını incelemiştir. Türk Dünyası edebiyatının müşterek unsurları arasında yer alan yaşnameler, halkın uzun yıllar sonucu elde ettiği geleneksel halk bilgisini ve toplumun ortak kültürel belleğini aksettiren nazım türleri hakkındaki eserler ortaya koymuş.

Prof. Dr. Mırzatay Joldasbekov’un bu tür eserlerinden biri “Bozkır’ın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev”tir. Bu eserde Kazak sözlü edebiyatının en büyük temsilcisi olarak kabul edilen Jambıl Jabayaev kaleme alınmış. Jambıl, Jetisu şairlerinin büyük ozanı Süyinbay’ın takdirini kazanarak, ondan dua alır.

Süyinbay’ın yanında yaklaşık bir yıl kaldıktan sonra Kazak halk şiirinin; atışma, koşma ve deyiş türlerinde başarılı eserler verir. Jambıl’ın eserleri, Kazak halkının kültürel bir ansiklopedisi gibidir. Şairin yaşadığı dönemde Kazakların başından geçen tarihi ve sosyal olayların bir çoğu ozanın şiirlerinden takip edilebilir. Yine onun şiirleri Kazakların günlük hayatı ve sosyal yaşamları hakkında pek çok bilgiyi ihtiva etmektedir.

Jambıl’ın şairlik yeteneğinin en güzel göstergelerinden biri de imgelerinin yurt coğrafyasıyla ve Kazak kültürüyle bütünleşmiş olmasıdır. Ozanın şiirlerindeki görüntüleme gücü imgelerini, benzetmelerini, somutlaştırmalarını doğaya, doğadaki somut varlıklara ve Kazak kültürel belleğinin önemli anıştırmalarına dayandırmasından gelmektedir.

Prof. Dr. Mırzatay Joldasbekov ele aldığı “Bozkır’ın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev” adlı eserinde millî gelenekleri koruyarak eseri uluslararası alanda söz sahibi olabilecek seviyeye taşımak için emek vermiştir. Büyükelçiliğimiz tarafından bu tür eserlerin hazırlanması konusunda, akademisyenlerimizi ve yazarlarımız her zaman teşvik etmeye, onlara destek olmaya çalışacağız. Edebiyat alanındaki çalışmaların güçlenmesi ve artırılması temennimizdir.

Kurulduğu günden bu yana Kazak ve Türk edebi ilişkilerini geliştirmekte olan ve bu eserin basımında da desteklerini esirgemeyen Keçiören Belediye Başkanı Sayın Turgut Altınok’a, Avrasya Yazarlar Birliği’ne ve Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu’na, eseri büyük bir titizlikle çeviren Ufuk Tuzman’a, kitaptaki şiirleri çeviren şair Kenan Çarboğa’ya şükranlarımızı sunarız.

TAKDİM

Turgut ALTINOK
Keçiören Belediye Başkanı

Değerli Okuyucu;

Milletimiz, devletimiz ve Türkistan coğrafyası için yeni yüzyıl, büyük bir buluşmaya sahne olmuştur. Tarih uzun yıllardır birbirinden ayrı kalmaya zorlanmış olan Türk Dünyası halklarının hasretle sarılmasına şahitlik etmiş, kardeş ve soydaş Türk Devletleri 90’lı yılların başlarında yürekten bir kucaklaşma yaşamışlardır.

Uzun yıllar boyunca uluslararası alanda “Türk Dünyası Coğrafyası” adına tek başına mücadele eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bağımsızlıklarını ilan ettikten sonra Türk Cumhuriyetleri’ni tanıyan ilk devlet olmuştur. Kardeşler ve soydaşlar arasında yürekten bir buluşma yaşanmıştır. Türk Devletleri’nin ilişkiler tarihinde yerini alan şu güzel hatıra, bize o ruh halini en güzel şekilde yansıtmaktadır:

Kazakistan Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu önemli tarihî olayın ardından Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti derhal Bakanlar Kurulunu toplamış ve Kazakistan’ı tanıyan ilk ülke olmuştur.

Nihayetinde idealimiz ve ülkümüz olan TURAN SEVDAMIZ ile TURAN DAVAMIZ gerçekleşmiştir. Bu önemli karardan sonra dönemin Cumhurbaşkanı’ı Turgut Özal, bağımsızlığına kavuşan Kazakistan’ın kurucu elbaşı Nursultan Nazarbayev’i tebrik etmek için sabırsızlanmaktadır.

Turgut Özal sabaha karşı saat 04.30 sularında telefonla Nazarbayev’i aramış ve: “Biliyorum vakit çok uygun değil ama bu büyük hadiseyi tebrik etmek için sabahı bekleyemedim. Kazakistan’ın bağımsızlığı kutlu olsun kardeşim. Yıllardır bu güzel günleri, Türk Milleti sabırsızlıkla beklemekteydi!” demiştir.

Değerli Okuyucu;

Büyük bir mutlulukla belirtmeliyim ki Keçiören, bu duygu ve düşüncelerle ve aynı umut ve mutlulukla, -geçmiş dönemde- belediye başkanı olduğumuz 15 yıl boyunca Türk Dünyası’nın kucaklaştığı bir merkez olmuştur. Keçiören Belediyesi ve Keçiören halkı tüm samimiyetiyle Türk Dünyası ile bütün platformlar ve etkinliklerde yan yana olmaktan gurur duymuştur. Süratle gerçekleştirilen “Kardeş Belediye” anlaşmalarıyla bağlar daha da kuvvetlendirilmiş, ülkeleri bir araya getirecek toplantılar, paneller, çalıştaylar, konserler, açılışlar, bilimsel buluşmalar başta olmak üzere nice etkinlik düzenlenmiştir.

Dokusu ve kimliğiyle Türk tarihi ve Türk mimarîsinin eşsiz bir ürünü olan Estergon Kalemiz, değerlerimizi geleceğe taşımak adına tarihe attığımız bir imza olarak, o günden bugüne aynı ihtişamla ayakta durmaktadır. Bundan sonrası için de görevi devraldığımız andan itibaren yürüttüğümüz çalışmalar ve ürettiğimiz projelerle kentimizin “Türk Dünyası’nın hizmetkarı olması adına ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz.

Bu hassasiyetlerle ve gönlümüzü, ömrümüzü adadığımız TURAN SEVDAMIZ ile Türk Dünyası’nın yaşayan en önemli bilim adamlarından olan Prof. Dr. Mırzatay Joldasbekov’un “Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev” kitabını Keçiören Belediyesi Kültür Yayınları’nın bir eseri olarak sizlere sunmaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Özellikle Ulu Ozan Jambıl Jabayev ve onun ustası Süyüm-bay Ozan, uzun zamandır bir kültür değeri olarak, Keçiörenli hemşerilerimizle birlikte yaşadığı için, böyle bir eserde imzamızın olması bizleri ayrıca mutlu etmiştir.

Keçiören’e dikilen Jambıl Jabayev ve onun ustası Süyümbay’ın büstleri aracılığı ile sahip olduğumuz değerler kentimizin bağrında yaşamaya devam edecektir.

İnanıyorum ki, elinizde bulunan bu kıymetli eser, değerli şahsiyetlerimizin daha yakından tanınmasına, Türkiye ve Kazakistan arasında var olan kültür köprülerinin daha da güçlenmesine önemli katkılarda bulunacaktır.

Türk Dünyası Davasına sahip çıkışı ve çok değerli hizmetlerinden dolayı Kazakistan Kurucu Cumhurbaşkanı ve Türk Keneşi Ömür Boyu Onursal Başkanı Sn. Nursultan Nazarbayev’e şükran duygularımla teşekkürü bir borç biliyorum.

Ayrıca eserin yayınlanmasında büyük emekleri olan Kazakistan Büyükelçimiz Sn. Abzal Saparbekulı’na ve Avrasya Yazarlar Birliği Başkanımız Sn. Dr. Yakup Ömeroğlu’na da çok teşekkür ediyorum.

2019 Keçiören, Ankara

TAKDİM
Bozkırın Ruhu Jambıl Jabayev

Dr. Yakup ÖMEROĞLU
Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı

Ozanlık geleneği Türk halklarının tarihin derinliklerinden günümüze taşıdığı değerlerimizdendir. Ozanlar, toplumlarını aydınlattılar, her zaman toplumun bir adım önünde oldular. Acıları, sevinçleri toplum kesimlerinde ortaklaştırdılar; gelecek öngörülerini, ahlak anlayışlarını söz ve müzikleriyle halkın ruhuna işlediler.

Zaten bazı Türk lehçelerinde uzmak veya ozmak fiilleri, öne geçmek anlamına gelmektedir. Ozan ise gayet açık olarak “öne geçen” demek, toplumun önünde yürüyen sanatçılar.

Ozanlar yalnız sanatçı da değiller, onlar şairlik ve saz sanatlarının yanında toplumu yoğuran önderlerdir. Kazak halkı için de en önemli ozanlardan birisi hiç kuşkusuz Jambıl Jabayev’dir.

Bu büyük ozanı, Kazak Türkolojisinin büyük alimi Prof. Dr. Mırzatay Joldasbekov’un kaleminden okuma imkanı bulmak, okuyucu için büyük bir şanstır.

Mırzatay Joldasbekov, yılların birikimi ile “Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev” kitabında ozanı, dönemini ve sanatını okuyucu ile paylaşıyor.

Kitabın çevirileri bu konuda uzun yıllardır tecrübe kazanmış Ufuk Tuzman ve Ercan Argınbayev tarafından yapıldı. Bu eserin önemli yanlarından birisi de kitapta yer alan şiirlerin şair Kenan Çarboğa tarafından, hece, durak ve kafiye gibi hususlarda şiirin orjinaline sadakat gösterilerek yapılan çeviriler olmasıdır. Bu güzel çeviriler için Kenan Çarboğa’yı tebrik ediyorum. Çevirmenlerimize huzurlarınızda şükranlarımızı sunuyorum.

Kitabın yayınında özel gayret sarf eden, Kazak edebiyat ve kültürünü Türkiye’de tanıtmak için her zaman önemli çalışmalar yapan Sayın Büyükelçi Abzal Saparbekulı’na teşekkür ediyorum.

Türk Dünyası denildiğinde uzun yıllardır hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan ve yaptığı çalışmalarla başında bulunduğu Keçiören’i, Türk Dünyasının kültür merkezi haline getiren değerli Belediye Başkanımız Sayın Turgut Altınok’a da minnettarız.

Bu çalışmalar sayın Elbası Nursultan Nazarbayev’in “Ruhanî Diriliş” makalesinde belirttiği gibi millî kültür kodlarımızı öğrenme, yaşama ve dünyaya tanıtma konusunda önemli adımlardan sayılabilir.

Kazak kültürünün ozanları, yazarları, düşünürleri, kahramanları dünyada daha yakından tanındıkça, Kazakistan’ın uluslararası alandaki itibarı da daha yükseklere çıkacaktır.

“Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev” kitabının kardeş halklarımız arasında sevgi bağlarının güçlenmesine, devletlerimizin ilişkilerinin derinleşmesine katkı sağlamasını diliyorum.

JAMBIL VE ONUN OZAN ÇEVRESİ

Kazaklarda denir ki:

 
Güneş ışığıyla dünyayı aydınlatır,
Ay ışığıyla geceyi aydınlatır,
İyi adam; hikmetiyle insanlığı aydınlatır…
 

Günümüzde, büyük bir gururla “Kazakların Jambıl’ı tüm insanlığın Jambıl’ıdır” diye söyleyebiliriz. Jambıl’ın paha biçilmez eserlerini, kendine özgü ve yüksek entelektüel potansiyelini, insan ve toplumsal hayatı iyileştirmeyi amaç edinen yaratıcılık heyecanını gerçekten de tüm insanlığın manevi zenginliği diyebiliriz. Bunu hayatın kendisi de ispatlamıştır. Kazak halkı var oldukça, onun dili ve inancı yaşadıkça, dürüstlük ile insanlığın, adalet ve ahlakın timsali kabul ettiğimiz Jambıl da sonsuza kadar yaşayacaktır.

Nursultan Nazarbayev
 
Yükselen özgürlükten ışık saçıldı,
Aydınlanan halkın gönlü açıldı.
 
Jambıl

Kazaklar âşıklık ve ozanlık ruhuna yaratılıştan sahip bir halktır. İleri gelen doğu bilimcileri ve Rus âlimler bunu defalarca kabul ettiklerini yazmıştır.

Çok eski zamanlardan günümüze kadar şiir ve hikâyeleriyle milletinin tarihini bizlere sözlü edebiyatımızın büyük söz ustaları kabul ettiğimiz ozan ve âşıklar aktarmıştır. Asırdan asra, nesilden nesle aktarılan Kazak söz sanatı ustalarının yetiştiği iki büyük okul vardır.

Birincisi; Hayat Okulu. Modern zamanın derinlerine hitabeti, felsefesi ve dehasıyla kök salmış bir okuldur. Bu okulun temellerini sözlü edebiyatın efsane ozanı Asan Kayğı atmışsa da, asırlar sonra bu geleneği yazılı edebiyatın en önemli öncülerinden Kazakların ulu şairi, büyük düşünürü Abay sürdürmüştür.

İkincisi; Gırtlaklarını ölesiye patlatan, çeneleri yorulmak bilmeyen, tanınmış halk destancılarının, istidatlı söz ustalarının okuludur. Bu öğretinin atası ise Sıpıra jırav (ozan) kabul edilmektedir. Bu öğretiyi devam ettiren mürtecil (irtical/doğaçlamalı) âşıklık geleneğinin önemli temsilcileri arasında Şalkiyiz, Bukar, Şöje ve Mayköt ozanları görmekteyiz. Bu geleneğin en güçlü ve müstesna mirasçılarının başında şüphesiz Jambıl Jabayev gelmektedir.

Âşıklık sanatının doğasını, kaynağını, tarihini ve bugünkü durumunu derinlemesine inceleyen değerli bilim adamı Muhtar Avezov bu alanı kendi içinde farklı akımlarla sınıflandırmaktadır. Ona göre; Epik âşıklık akımında Marabay’ı; Yırcı (şarkıcı, halk sanatçısı) âşıklara Birjan’ı, Akan’ı, Jayav’ı, Musa’yı; Atışma (mürtecil/doğaçlamacı) âşıklarına; Şöje’yi, Kulmambet’i örnek göstermektedir. Halk Asan Kaygı’yı gibi ozanları da bu guruba dâhil etmektedir.



Kazaklarda âşıklık geleneğinin en eski sözlü icra türü “ozanlık” (destancı âşık) olarak kabul edilir. Ozanlar yetenekli siyasetçiler, sultan ve hanların bilge danışmanları, Kazak boylarının rehberleri ve askere liderlik eden bahadırlardır. Şaman nesinden geldikleri için ozanların geleceği görme yeteneği olan kâhin olduklarına da inanılırdı. Ozanların öncelikli görevi devlete, Han’a, halka bağlılıklarıyla hizmet etmek olmuştur. Ozanların konuları halk ve devlet için önemlidir. Bozkır ozanlarının halk şiiri Türklük varlığının, yiğitliğinin ve eski göçebe geleneğinin görünüşüdür. Vasiyetler, ezgiler, ozanların eserleri yazılmazdı. Sadece halkın arasında dilden dile, halk efsaneleri ve hikâyelerde bir ozandan diğerine aktarılarak yayılırdı. Destancı ozanlar (Jırav); halkın tarihini anıtlaştıran ve o ölümsüz eseri koruyan kişilerdi.

Asan Kayğı

Kazak halkının büyük ozanı (destancı), âşık (doğaçlama) ve halk filozofu. Kazaklar onu her daim düşünceli (kaygılı) gördüğü için Asan’a “Kayğı” adını da vermiştir. Kazak Hanlığının temelini atan Kerey ve Janibek sultanların en etkili danışmanı olmuştur.

Bilinen düşünceli kişiliği halk arasında adının efsaneleşmesini sağlamıştır. O, halkı için yeryüzünün vaat edilmiş cennet topraklarını arama kaygısına düşen bir âşık olarak tanınmıştır.

İlginç bir şekilde Kazak âşık ve ozanları söz ustalığı ve hitabet sanatında olağanüstü kabiliyetlidirler. Dombıraya mükemmel hâkimdirler. Bestelerini küy (sözsüz ezgi) şeklinde, uzun ve kesintisiz bir biçimde icra ederler.

Kazak âşıkları asıl konu anlatımına geçmeden önce repertuvarını çok derinden başlatarak, dinleyicisini müziğin motiflerinde gizlenen özgün düşünce ve fikirleriyle hazırlar. Buna “jeli” (hat/ bağlantı) derler. Bu saatlerce sürebilir. Kadim Kazak ozanları çalarak söyledikleri hikâyelerin milyonlarca satırını ezbere söyleyebilirdi. Böylesi bir yeteneğe hayran kalmamak mümkün değildir. Dudaklarından dökülen kelimeler adeta yıldırımın düşen şimşeği gibidir.

Neşelenmek gerektiğinde âşıkların gönüllere saçılan latifeleri halkı güldürerek, eğlendirebilir. Övmek istenildiğinde methiyeler dizerek, ilgilisini göklere çıkarırlar, kınamak gerektiğinde ise yererek alçaltırlardı. Bütün bunlar irtical (doğaçlama) gücün muazzam kabiliyetini apaçık göstermektedir. Bu sanatın dâhiyane temsilcileri bulunmaktadır. Onlardan biri de çağımızın Homeros’u olarak adlandırılan Jambıl Jabayev’dir.

Jambıl epik geleneğin temsilcisi bir ozan olmasının yanı sıra hem atışma geleneğinin namlı bir âşığı, cesaretlendirici efsane tekniğiyle bir savaş ozanı ve bilge bir söz ustasıdır. O gerçekten de yüce, feraset sahibi bir sanatçı ruha sahip Kazakların sivil siyasi şiirinin de mimarıdır. Jambıl’ın yüceliği onun sadece söz ustası olmasından kaynaklanmamaktadır. O, yeni halk yırı akımının ulu Baytereği (Hayat Ağacı) olmasının yanı sıra Kazak ozanlarının rehberi olarak halk âşıklarının yeni göçünü başlatmıştır.


SANATIN YÜKSELİŞİ
 
Jambıl’ın adı şair mi?
Sözü selce akmazsa
Şair dediğin bir pınar
Biter yerden çıkmazsa
Gözünü açmaz topluluk
Dinlemeyip bakmazsa
Değersizleşir altın söz
Duyan sahip çıkmazsa
 
 
Beğenmeyip halk atsa
Yiğit yiğidi tutsa
Er kadrini görür söz
Sarraf bilir altını
Altınlarla yürür söz
Ömür varken eskimez
Kıymetine varır söz
 
 
Kökü altın yer varken,
Stalin’ce er varken
Halkım yere sığamaz
Yeri iyi insandan,
Eri iyi insandan,
Hımbıl çocuk doğamaz
Doksan üçte Jambıl’ı
Külaş gibi bir dalı
Hiçbir rüzgâr eğemez
 

Jıravlık (ozanlık)

Kazak sözlü anlatım geleneğinin en eski türüdür. Ozanlar aynı zaman da mürtecil âşıklar olduğundan her şeyden önce yetenekli ve yaratıcıdırlar. Halk onları bilge kabul eder. ХV-ХІІІ. asırlarda yaşamış birçok âşık aynı zamanda savaşlara katılan bahadırlar, boyların liderliklerini yapan kişiler olmuştur. Ozanlar aynı zamanda Dede Korkut, Balasagunlu ve Yesevi (hikmet) hazretlerinin temellerini attıkları edebi geleneği de sürdürmüşlerdir.

Kazak Hanlığında ozanlar, hanlığın stratejik ideologları, han danışmanları olarak çok büyük hizmetler vermiştir. Ozanlar devlete hizmeti farz kabul ederlerdi. Anlatı geleneğinin başlıca temsilcileri arasında Asan Kayğı, Şalkiyiz, Tilenşiulı, Dospambet, Jiyembet, Marğaskan, Aktamberdi, Temirkara, Ümbetey, Bukar jıravları (ozanları), Kalkamanulı’nı, Kaztuğan’ı, Şalkiyiz adlı mürtecil âşıkları, Sıpıra ve Kablisan adlı destancıları görmekteyiz.

Jambıl’ın geleneklerini Şaşubay, Nürpeyis, Kenen, Nartay, Orınbay, Omar, Doskey, Kalka, Kuvat, Ümbetali, Nurhan ve Sayadil’in başını çektiği halk ozanları devam ettirmiştir. Onların külliyatları destanlara, tarihi menkıbelere, halk söylenceleri ve efsanelere dayanmaktaydı. Halk ozanlığının ölümsüz motiflerini sürdürerek, halkın gerçek sesi olmuşlardır.

Jambıl’ın, sözlü anlatımın gelişmesine katkı sağlayan ve buna yeni bir nefes getiren büyük ozan ve âşıkların, düşünürlerin son temsilcisi olduğunu tekrarlamak yerinde olacaktır.

Jambıl’ın sanatsal ve görsel açıdan yaratıcılığının (doğaçlaması) edebi betimleme (tasvir) alanında ayrı bir önemi olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Kazak halkına karşı yurttaşlık ve âşıklık sorumluluğunu sonuna kadar yerine getirmiş olan Jambıl’ın büyük mirası huzurunda borçlu olduğumuz ise aşikârdır.

Ne yazık ki, biz hala çağlayan gibi aşığın kalbinden dökülen güçlü şiirlerindeki ifadelerin zarafetini ve fesahatindeki derinliği tam anlamıyla kavrayabilmiş değiliz. Jambıl son nefesinde edebi sekreteri Abdilda Tajibayev’e:

– Abdilda, ben artık iyileşemem zor. Suranşı bahadırın bana armağan ettiği ve her zaman yanımda dolaşan kızıl kaplan üç kez seslenmeme rağmen bana bakmadı, demiş.

Abdilda bu konuşmayı daha sonra tanınmış edebiyat tarihçisi Viktor Şklovskiy’e bahsetmiş olmalı ki, Moskova’da büyük bir edebiyat toplantısında kürsüden konuşma yapan Şklovskiy şöyle der:

– Dostum Abdilda bana Jambıl’ın kaplanı hakkında ilginç bir hikâye anlattı. Her istidatlı ve üstün yetenekli ozanın böyle bir kaplanı olmalı. O olmadan âşık, âşık değildir!

Aslına bakarsak, bu bir masalsı ifadeyse de, “Jambıl’ın kaplanı” denilen sözün özü ona büyük ozanlardan miras kalan söz ustalığının gücü ve ilhamının tasviridir.




Ozanlığın ustalık okulu ve temsilcisi Jambıl kendine elbette sadece Süyinbay’ı örnek almamıştır. Kazak halkının yakından tanıdığı ve Jambıl’ın izinden gittiği âşıklar da vardır.

Bazılarından Jambıl’ın kendisi de bahseder. Ozanlık geleneğinde ‘Benim manevi rehberim (akıl hocası) Süyinbay’dır’ der. Âşık geleneğinde ise Mayköt’ü, Kulmambet’i, Maylıkoja’yı, Kulınşak’ı akıl hocaları olarak kabul ettiğini belirtir.

Jambıl’ın yetiştirdiği Şaşubay, Nurpeyis, Kenen, Nartay, Omar, Doskey, Kalka, Kuvat, Ümbetali, Yesdavlet, Nurhan, Abdigali, Sayadil gibi kalabalık bir ozan topluluğunun güçlü yaratıcığı bahar çiçekleri gibi her yeri kaplamış ve Kazak edebiyatında özel bir ozan kuşağı kabul edilmiştir.

Bu harikulade ozan kuşağının en büyük gayesi ise ozanları piri Jambıl’ın yolundan gitmektir. Günümüzde maalesef bu yenilikçi âşıkların sonraki kuşaklara olan tesirinin önemi halen kaleme alınmıştır.

Jambıl’ın şiirlerindeki derinlik ve söz sanatı tam anlamıyla araştırılmıştır diyemeyiz. Bu nedenle günümüzde yapılması icap eden en önemli işlerin başında ozanın mirası olan söz ustalığı okulu ve çevre etkisini araştırmak olmalıdır. Jambıl ‘Yırın girdiği âlemin rüyasında kundaktaki bebek benim’ der. Yani ozanımız dünyaya anne karnından bir âşık olarak geldiğini kabul eder. O hiçbir zaman başkalarını dinlemekten ve onlardan bir şeyler öğrenmekten usanmamıştır.

Jambıl’ın doğrudan hocası şüphesiz Süyinbay’dır. Âşıklık geleneğinin tarihi kaynağı ve yolculuğu ise kendisinden önce yaşamış olan Mahambet ve Süyinbay’dan başlamaktadır. Muhtar Avezov’un ve daha sonra Yesmagambet İsmayilov’un da dikkat çektiği gibi asırlık epik yapıtlar ile destanlardan da etkilenmiştir. Jambıl’ın ozan kişiliğine etki eden iki ana unsur sadece belâgat çevresi ve geleneklerdir diyemeyiz.

Jambıl, Jetisu bölgesinin başköşesinde, yır (jır: ezgi, şiir, şarkı) geleneğinin yükselişe geçtiği bir dönemde dünyaya gelmiştir. O dönemlerde Jetisu Bölgesi nazım şeklin çalıp söylenerek icra edilen halk destanlarının altın beşiğiydi.



Ozanın doğup büyüdüğü Jetisu civarları, özellikle güney yamaçları ve Çu (Şu) ile Talas nehrinin aşağı kıyı bölgelerinde yırlar açılmamış çiçekler gibi hala o derin zenginliğini muhafaza etmektedir. Bunu da, son yıllarda topladığımız bilgiler tamamıyla doğrulamaktadır.

Bu yöreler sadece isimleri sıkça anılan Süyinbay, Mayköt, Baktıbay, Kulmambet, Böltirik gibi ünlü âşıkların değil, onlar gibi ozanlık ve âşıklık istidatları onların izinden giden, Davren sal, Kenbay, Tilemis, Kılışbay, Barmak, Karkabat, Özbek, Nuralı, Savıtbek ile Sıbanbek kardeşler, Kojatay, Orakbay, Kalıbek, Rahımbay, Satıbaldı, Egemberdi kardeşler, Kudaybergen, Karakoja, Törekoja ve hatta bayan âşıklar Ulbike, Özipa, Kırmızı, Almen, Aykümis, Latipa, Bayan ve Jañıldık hanımların da nam saldığı topraklardır. İnce ustalıkları, söz sanatının genişlemesi ve zenginleşmesinde, âşık atışmalarının (aytıs) olağanüstü mürtecilleri (doğaçlama ustaları) olarak büyük katkı sunmuştur. Arkalarında zengin yır mirası bırakmışlardır. Jambıl bazılarının öğrencisi olmuşsa da, birçoğuna hocalık etmiştir.

Jambıl’ın yüceliğine ve önemine dönecek olursak, bu sadece Bayterek (Hayat ağacı) gibi onu halk ozanlık geleneğinin en zirvesine taşıyan şiir ustalığı ile ölçülemez. Jambıl, halk ozanlarının yeni akımına öncülük yapmıştır. Âşık olarak hocalığın mutluluğunu tam olarak yaşamış ve ardında da Ümbetali, Kenen, Ötep, Sayadil, Kalka, Kuvat, Abdigali, Ömirzak, Yesdavlet gibi isimleriyle halk içinde ölümsüzleşmiş muhteşem öğrenciler bırakmıştır.


Jambıl:
 
Ah Aygümüş, hem eksiğim hem yarım
Yalnız sensin tek düşüncem tek kârım
Gençlik bana birçok hata yaptırdı
Kötülere yem olursun korkarım
 
Aygümüş:
 
Kul eksiği bilip alır kıl payı
Dolaşırsın şehri, köyü, çöl, çayı
Biri için yaratılmış kadarız
Benim için bırak pişman olmayı
 

Jambıl’ın yakın akranları:

Nurpeyis Bayganin, Şaşubay.


Muhtar Avezov ‘Kazak halkının özellikle gelişmiş olan atışma (aytıs) geleneği, 19. yüzyıldan başlayarak diğer bölgelerde yavaş yavaş unutulmaya yüz tutarken, Jetisu, ülkenin Güney Bölgeleri ve Sirderya boyunda daha da güçlenmekteydi’ şeklindeki satırları kaleme aldığında büyük ihtimalle yukarıda anılan ozanlık sanatı ustaları ve o yıllardaki âşıklık geleneğinin genel durumunu göz önünde bulundurmaktaydı.

Yaşlılıklarında Sarı-Arka’dan Jetisu’ya Şöje ve Tübek, Talas’tan Mayköt daha sonra Şaşubay gibi ünlü ozanların yerleşmesini de büyük yazarın sözlerinin ispatı olarak görebiliriz. Bu şahısların Jetisu’ya yerleşmesi bölgedeki âşıklık geleneğinin yükselişiyle açıklanabilir. Yoksa neden bu bölgenin ozanlarıyla defalarca atışan anlı şanlı mürtecil âşık Mayköt, Talas’ın aşağı bölgelerinden Jetisu’ya gelip yerleşsin. Elbette akrabalarının izini sürmek veya konukseverliğini benmiş olduğundan kaynaklanmamaktadır. O bu uğurda Süyinbay’ın yurduna âşıklık geleneğinin geliştiği bu topraklara yır arayışıyla ozanlığı için gelmiştir. Şöje ve Mayköt ile birlikte her zaman sözün deryası Jambıl dolaşırdı. Daha sonra o da bu ozanlar çevresinin en güzel tekniklerini ve alışkanlıklarını kendi öğrencileri Ümbetali ve Kenen’e aktarmıştır.

Örneğin, yırlarındaki iğneleyici şakacı üslubu ile doğaçlama yeteneğinin inceliğini Ümbetali’ye aktarmıştır. Destanların ve efsanelerin uzun uzadıya anlatım üslubunu Ötep ve Sayadil’e, halkı birlik ruhuna çağıran nasihatçi ve cesareti ortak şarkı ve ezgilerle yüceltme yeteneğini de Kenen’e aktarmıştır. “Nazım anlatımda Jambıl, şarkıyla anlatım da Kenen, ritmin söz ustalığın da Ümbetali eşsizdir” diyen İlyas Jansügirov bu özelliklerine satırlarında vurgu yapmaktadır.

Jambıl’ın etrafında o günlerde var olan insanlar düşünceleri bu şekildeydi.


“Jambıl Şaşubay ozanı dinlerken”, B. Çekalin.


 
Hey, Orınbay, Şaşubay,
Söz nehrine kaynak say
Haydi, salın şiiri
Haydi, coşsun taşkın çay
Nartay, Kenen, Nurlıbek
Mayasar, Kuvat, Jaksıbay!
Şiir, şarkı söyleyin
Sesinizden korksun ay
 
 
Bu sözlerin gücünden
Hasmın nutku bağlansın
Şiirleri işiten
Dostlar coşup eğlensin
 

Jambıl’ın ozanla çevresine baktığımızda; onun sanatsal doğası, kişiselliği, yeteneği, onun istidatlı ustaların çırağı olarak çıktığı yolda ustalık mertebesine taşıması, Jambıl’ın kaplanıyla tanışması anlamına gelmekteydi.

Bir gün Jambıl, öğrencisi ve kardeşi Kenen Azirbayev ile geniş yaylaları dolaşırken, Kulan-saz’ın yüksek sırtlarına gözlerini dikti:

– İlerideki buzullar ve kayalarla kaplı, Kumbel’den bu yana doğru harita gibi kat kat dökülen dağ yamaçları Karakiya’dır. Defalarca at koşturduğumuz yerler. Batıya doğru uzanan Şetendi sırtları Kırgızlarla sınırımız. Karakiya’nın yamaçları Karakastek’in duru sularıyla adeta kucaklaşmakta. Onun sağ eşiğinden bu tarafa doğru ise Karabastav, Kulansaz, Köktuma, Jeldisay uzanıyor. Bu tarafı Maytöbe’ye yaslanmaktadır. Yeşil kadife örtüyle kaplı kıvrımlı tepeler dinlenmeye çekilmiş kuzular gibi uzaklara devam edip gitmekte, üstlerinde serin rüzgâr esmektedir. Pırıl pırıl gökyüzü kimi zaman yerini birden koyu bulutlara bırakarak sağanak yağmurlar dökülür. Arada hortuma dönüşen bir yönü de vardır. “Her gün başına bulutlar toplanarak, zirvesini gökyüzüne okşatan, zaman zaman da silkeleyerek temizleyen bu dağ değil miydi?”



Bütün bu zirveler belli başlı boylara ve beylere aittir. Çoğu da varlıklıdır. On dört yaşından beri gördüğün bu toprakları nasıl tanımazsın ki. Şu ilerideki düzlük Karağaylı’nın, oradaki dağ geçidi ise Şaltabay’ın yerleşkesi. Maytöbe geçidi ise Jılkıbay’ın toprakları. Bütün bu insanlar 1929 yılında özgürleşerek rahata kavuştu” derlerdi.

Batıda ise, Jambıl’ın çok sevdiği ve şiirlerine de konu olan Kulansaz bölgesi adeta Maytöbe ile kucaklaşarak Suvıktöbe’nin zirvesiyle birleşmektedir.

Suvıktöbe’den sonra Alatav etekleri Korday sırtlarıyla kendini tamamlar. Şapıraştı-Ekeyler boyundan gelen halkı yaz aylarında Kulansaz ve Suvıktöbe yaylalarında sürülerini otlatır, kışı ise Bayğara ve Han Jambıl dağlarının eteklerinde geçirirlerdi.


Sarıbay Biy (Bey) Aydosulı

Kazak bahadırıdır. Çocukluğundan itibaren halkının azatlığı ve ülkesinin bağımsızlığı arzulamıştır. 1860 yılında General Kalpakovskiy ile birlikte Hokand Hanlığının hükümdarı Kudiyar’a karşı savaşmıştır. Dehası ve kabiliyetlerinden dolayı Kazak halkı onu kendine biy (bey) olarak seçmiştir. Herhangi bir anlaşmazlıkta Sarıbay sabrı ve adaletiyle öne çıkmıştır. Kazak halkında yaygın kullanılan “Sözün özü, altındır” şeklinde kullanılan halk sözünün Sarıbay Biy’e ait olduğu ileri sürülür. O gerçek bir söz ustası olmuş, halkı onun sözüne itibar etmiş, beyliğinde hiç kimse onun kararlarına aykırı hareket etmemiştir.

 
Halk üzülse ezelden
Aklına batur gelir
Yiğit çözer düğümü
Dertlere derman olur
Yağmalanan şaşırır
Başını yerde bulur
Genç yetişkin, bahadır
Halkın hakkını alır
Aslan kalpli Suranşı
Kabrin yücede kalır
 

Ozan Jambıl 1846 yılının Şubat ayı sonunda tam da Han Jambıl Dağları’nın eteklerinde çetin bir kış soğuğunda dünyaya gelmiştir. Yakın akrabalar geleneklere göre, yeni doğan çocuğa bir isim koymak için toplandıklarında Jambıl’ın dedesi Istıbay onlara şöyle seslenir: ‘Sevgili kardeşlerim, bildiğiniz üzere Şapraştı soyunun insanları iki ayrı bölgede varlıklarını sürdürmüşlerdir. Yazları Kulansaz yaylalarına çıkmışlar, kışları ise kendilerini koruyan Han Jambıl Dağlarını yurt edinmişlerdir.

Halkımızı çatısı altında himaye eden, kötü hava şartlarından, çetin ve acımasız kışın soğuğundan koruyan, düşmandan gizleyen bu dağ, bizim için kutsal bir mekândır. Bu dağın adını torunuma veriyorum, adı Jambıl’dır. O da bu dağ gibi halkının ulu koruyucusu, savunucusu olsun!’diyerek, bu ismi aksakal bebeğin kulağına üç kez ezanla seslenerek, hayırduasını verir.

Jambıl dünyaya gözünü açtığında, Jetisu Hokand Hanının himayesinde idi.

Dünya mazlumların sesine kulak vermez. Bir taraftan zenginler yılan gibi kanlarını emerken, diğer taraftan sinsi ve kurnazlar kargalar gibi halkı gagalayıp soymaktadırlar. Bu baskılara daha fazla dayanamayan Kazak halkı ise ağır haraçlar ödemeyi reddederek atına biner. Savrık, Suranşı, Andas, Sarıbay bahadırlar ordu toplayarak, halkı Hokand Hanın adamı olan Kanatşı’ya karşı mücadeleye çağırırlar. Halkın birlik mücadelesinde bu bahadırlar büyük rol oynamıştır.

Savrık ve Suranşı yakın akraba çocuklarıdır. Savrık yaşça daha büyüktür, Suranşı bir asker olarak yetiştirilmiştir. 60 yaşında Suvıktöbe eteklerinde hayata közlerimi yumar. Suranşı (1815-1864) kahraman kişiliğe, sebatlı ve kararlı yapıya, uzun ve iri bir vücuda sahiptir. Esmer yüzünün sol tarafında çiçek hastalığından kalmış izler, gür sesi ve sivri dilli olmuştur.