Buch lesen: «Bir nefeste cinsellik tarihi»
TARİHİN EDEPSİZ KÖŞELERİ
Bir Nefeste Cinsellik Tarihi, meşhur klasik felsefecilerden Ortaçağ papalarına, kral ve kraliçelerden doktorlara, siyasetçilere ve sokaktaki insanlara kadar geniş yelpazede pek çok insanın hayatının gölgede kalmış ‘edepsiz’ köşelerine ışık tutuyor. Tarihin derinliklerinde çıktığınız bu yolculukta herkesin ‘bu taraklarda bezi olabileceğini’ göreceksiniz. Kötü şöhretli Borgias, Marquis de Sade ve Sör Richard Burton (Kama Sutra’nın çevirmeni) gibi isimler resmin sadece ufak bir parçası. Sıradan insanların hayatlarından mektuplar, günlükler ve mahkeme kayıtları karşısında da bir o kadar şaşıracak; tasvir edilen çeşitlilik ve yaratıcılığı bazen utanç verici, bazen de çok komik bulacaksınız.
Bu hınzır ve etkileyici kitap sizi tarihin ara sokaklarında gezintiye çıkarırken geçmişe dair önyargılarınızı alaşağı edecek…
GİRİŞ
Philip Larkin’in kaleme aldığı ‘Annus Mirabilis’, cinsel devrimi özetleyen en zekice şiirlerden biridir.
Larkin haklı mıydı? Cinsel özgürlük gerçekten 1960’larda açık ilişkiler, doğum kontrol hapının kullanımı ve seks, uyuşturucu ve rock’n’roll’un biraraya gelmesiyle ortaya çıkan iksir ile mi tetiklenmişti? Yoksa 1950’lerde, gayrımeşru çocuk doğum oranı ve bel soğukluğu vakalarının da ‘tesadüfen’ arttığı bir dönemde, penisilinin yaygın kullanımının, ‘riskli ilişkiler’le bulaşan hastalıkların tehlikesini azalttığının keşfedilmesi mi etkili olmuştu?
Pekiyi ya İkinci Dünya Savaşı’nın sunduğu özgürlük ortamına ya da yarın herkesin ölebileceği ihtimalinin getirdiği ahlaki çözülmeye ne demeli? Bir de tabii Birinci Dünya Savaşı ve 1918 grip salgını ve bunlardan sağ çıkanların öncülük ettiği, ‘koyver gitsin’ anlayışının hâkim olduğu bir dönem var.
İsterseniz daha da eskilere bakalım. Bütün bunlar önceki yüzyıllarda, hatta binyıllarda çok mu farklıydı? Örneğin Antik Roma İmparatorluğu’nun kentleri olan Pompeii ve Herkulaneum’da kazı yapan 18. yüzyıl arkeologları, çıkardıkları fallik sanat eserleri ve erotik fresklerden adım atacak yer bulamıyorlardı. Tarihin biraz daha ahlaksız sayfalarına baktığınızda her daim kafamızı seksle bozmuş olduğumuzu siz de göreceksiniz. Seks yüzünden tahtlar kazanılmış ve kaybedilmiş, bahtlar yapılmış ve itibarlar yerle bir olmuştur.
Eğer yüzyıllardır süregelen seks takıntımız hakkında şüpheleriniz varsa gelin biraz daha eskilere gidelim. Kırk bin sene önce, tarihöncesindeki insanlar bir yandan mağaralarda yaşayıp yiyecek kıtlığı ve vahşi hayvanlara karşı savaş vererek Buzul Çağı’ndan sağ salim çıkmak için çabalarken, bir yandan da (yüzlercesi günümüze kadar muhafaza edilmiş) sarkık memeli ve devasa kalçalı Venüs heykelcikleri yaparlardı. Bu figürler sergilenmek için değil de daha çok insanlara zevk vermek gibi bir amaca hizmet etmek için yapılmış herhalde. Her nesil kendinden öncekilerin eski kafalı, bağnaz, ciddi, utangaç ve hatta sıkıcı olduğunu düşünür. Oysa bu doğru değildir. İlk pornocudan tutun da kayıtlara geçmiş ilk otoerotik asfaksi1 vakasına, Antik dönemden Ortaçağ’ın ermişlerine (ve tabii ki günahkarlarına), Rönesans dönemi şairleri ve pezevenklerinden soyluların kaçamaklarına ve George Dönemi ile Victoria Dönemi’nin yeraltı dünyasına kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan Bir Nefeste Cinsellik Tarihi hem kapalı kapılar ardında hem de tüm dünyanın gözü önünde olup bitenlere bakıyor.
On ikinci yüzyıl rahibi ve vakanüvisi Devizes’li Richard der ki, “Aktörler, soytarılar, ipek gibi pürüzsüz tenli delikanlılar, Mağribiler, hoş oğlanlar, yumuşaklar, oğlancılar, şarkı söyleyip dans eden kızlar, şarlatanlar, dansözler, büyücüler, haraççılar, fahişeler, sihirbazlar, taklitçiler, dilenciler, şaklabanlar. Bunlar ne kadar ev varsa işgal edecekler.” Fi tarihinden beri süregelen bu işgal, insanların nabzı attıkça da elbet devam edecektir.
KLASİK BİR EĞİTİM
Bin öpücük ver bana, sonra yüz, sonra bin tane daha.
Catullus
Seksi icat edenler, klasik dönem yazarları olmasa da sevişmeyi tüm detaylarıyla ilk onlar anlatmışlardır. Soylu filozof Kral Süleyman’ın neredeyse 3.000 sene önce Vaiz kitabında da dediği gibi “Güneşin altında yeni bir şey yok.” Üstelik Antik Yunan ve Romalılar, söz konusu uygulama ne kadar sapkınca olursa olsun ilk deneyenlerden olmuş ve Süleyman’ın bu sözünü haklı çıkarmışlardır. Afrodizyaktan erotizme, nemfomaniden zoofiliye kadar seksle ilgili birçok modern kelimenin Antik Yunanca kökenli olması tesadüfi değildir.
Hayat Erkeklere Güzel
Antik Yunan’da erkek olmak ne kadar keyifliydiyse, kadın olmak da o kadar zahmetliydi; en azından saygıdeğer, namuslu ve göze batmaması beklenen bir kadın olmak. Kocaları dışarıda sosyalleşirken evli kadınlar genelde diğer kadınlarla evde otururlardı. Kocalarıyla nadiren aynı sofrada yemek yer, misafir geldiğindeyse ortadan kaybolurlardı.
Antik Yunan’da kadınların saygıdeğer bir yerleri yoktu ve hukuki veya siyasi hakları oldukça azdı. Kusurlu tanrıçalarına ve her daim kötülük için yanıp tutuşan kadın kahramanlarına bir defa bakmak bunu görmeye yetecektir: Euripides’in öz erkek kardeşini öldüren intikamcı Medea’sı örneklerden sadece biridir. Birçok erkek için evlenmenin tek sebebi mirasçılarını yasal kılmaktır, dolayısıyla göreceli olarak daha özgür bir yaşam isteyen kadınların fahişeliğe yönelmeleri şaşırtıcı değildir. Hetairai olarak bilinen üst sınıf fahişeler genelde iyi eğitimli ve saygıdeğerdirler; toplumdaki yerleri, Avrupa tarihindeki kraliyet metreslerine denktir. Milattan önce dördüncü yüzyılda, Atinalı devlet adamı ve konuşmacı Demostenes’in yazdığı üzere, “Hetairailer keyfimizi yerine getirmek, odalıklarımız günlük ihtiyaçlarımızı karşılamak, karılarımız ise bize yasal mirasçılar verip ev işleriyle uğraşmak için varlar.”
Bu Gece Olmaz Tatlım
Evli çiftler arasında sosyal bir ilişkinin olmamasının doğum oranları üzerinde etkisi olmuştur ve dolayısıyla bu dönemde büyük ailelere pek rastlanmamıştır. Tarihçi ve filozof Ksenofon bunu M.Ö. 3. yüzyılda ciddi bir sorun olarak görmüş ve “kanunen, meşru bir varisi olmayan bir çiftin gebelik başarılı olana kadar ayda en az üç kere seks yapması gerekmektedir” diye buyurmuştur.
Kadınların düşük statüsünün talihsiz sonuçlarından biri de çok sayıda kız bebeğin terk edilerek ya da tepelerin eteklerinde kendi kaderlerine bırakılarak öldürülmüş olmasıdır. Sparta’da çok zayıf yahut bir şekilde kusurlu olduğuna kanaat getirilen erkek bebekler de katledilirdi. Buna vahşi bir erken dönem ırk ıslahı da denilebilir.
Erkeklerin İdmanı
Antik bir Yunan vazosu üzerinde resmedilmiş güreşçiler
Günümüzdeki klişe Antik Yunan algısının oluşmasında, eşcinselliğin serbest olması, özellikle çıplak yapılan güreşlerde had safhaya ulaşan erkek vücuduna beğeni duyulması durumu ve her şeyin alenen yapıldığı kadın erkek karışık hamamların olması gibi bilgiler etkili olmuştur. Gerçekse çok daha masum ve şaşırtıcıdır.
Öncelikle kadınların ve erkeklerin kullandıkları hamamlar kati suretle ayrılmış ve asla birleştirilmemiştir. Bununla birlikte, Yunan gymnasiumları sadece erkeklere ayrılmıştır ve atletler buralarda gerçekten de çıplak olarak güreş tutmuşlardır.
Gymnasium kelimesi ‘çıplak’ anlamındaki gymnos kelimesinden gelir.
Ancak gymnasiumlar genç erkekleri sırf güreştirmek için değil, diğer spor dallarındaki müsabakalara hazırlamak için de kurulmuştur. Buralar aynı zamanda felsefi ve entelektüel sohbetlerin yapıldığı toplanma yerleri olarak kullanılmıştır.
Sağlığı ve gücü artırmak için yapılan idman, genç erkeğin eğitiminin önemli bir parçası olarak görülmüştür. Atletler, tanrılara övgü amacıyla ve erkek vücudunun estetik olarak beğenilmesini yaygınlaştırmak için çıplak dolaşmıştır. Bu durumsa farklı yorumlamalara yol açmıştır.
Akıl Hocalığı
Aynı şekilde, iyi eğitimli erkeklerin ergenlik çağındaki erkekleri ‘evlat edinmeleri’ âdettendi. Bu akıl hocaları, okulu bitiren gençlerin ahlaki ve toplumsal gelişimlerini devam ettirmek için birer yol gösterici olarak görev alırlardı. Sofokles, “Hepimizin yoldan sapma ihtimali olduğu için, öğreneceklerimizi öğretebilenlerden öğrenmemiz en mantıklısıdır.” demiştir.
Klasik dönem üzerine uzmanlaşan akademisyenler bu hoca-öğrenci ilişkilerinde fiziksel bir ilişkinin âdetten olup olmadığı konusunda farklı görüşteler. Ancak aralarında Sokrates, Platon ve Aristoteles’in de bulunduğu filozofların kendilerini ergenlik çağındaki erkeklerle cinsel ilişkileri kınamak zorunda hissetmeleri, bu ilişkilerin her zaman masum olmadığı yönünde bir göstergedir. Bununla birlikte, eğitim bir yana, yetişkin ve ergen erkekler arasındaki eşcinsel ilişkiler, vazo resimlerinden de anlaşılabileceği üzere, Antik Yunan’da tamamen tabu değildi. Milattan önce 5. yüzyıla gelindiğinde paiderastia ya da pederasti (oğlancılık) Yunan kültüründe çoktan yer edinmişti.
Makbul Genelevler
Atinalı devlet adamı ve kanun yapıcı Solon, M.Ö. 6. yüzyılda Atina’daki ekonomik ve ahlaki çöküş karşısında dehşete kapılmış ve devlet tarafından işletilen genelevler kurarak bu duruma bir çözüm getirmeye çalışmıştır.
Başka bir yurttaşın karısıyla değil de bir fahişeyle yapıldığında zina daha affedilebilir bir günah olarak görülmüştür. İmparatorluğun her yerinden hem kadın hem erkek yabancı köleler getirtilmiş, herkesin karşılayabilmesi amacıyla bilhassa düşük bir ücret belirlenmiştir. Genelevlerin vergi ödemesi ve bu durumun şehrin hazinesine yaraması ise başka bir avantaj olmuştur.
Arkeologlar, bu genelevlerden birinde, tabanına kabartmayla ‘Beni Takip Et’ yazılmış, yürüdükçe toprakta ayartıcı bir mesaj bırakan bir çift sandal bulmuşlardır.
Aman Doktor, Canım Doktor
Hipokrat, Batı tıbbının babası olarak kabul edilir. Bugün doktorlar hâlâ onun koyduğu prensiplere dayanan bir yemin olan Hipokrat Yemini’ni eder, böylece mesleklerini onurlu bir şekilde icra edeceklerini ifade etmiş olurlar. Çalışmalarını M.Ö. 4. Yüzyıl’ın başlarında yapan Hipokrat, tıpta çığır açmış ve birçok ilginç bilimsel teori geliştirmiştir.
Buna rağmen Hipokrat’ın orgazm üzerine oldukça tek taraflı ve erkeklerin lehine düşünceleri vardır. Dönemin diğer doktorları gibi o da kadınların dişi menisi ürettiğine inanırdı. Aynı zamanda kadınların seks sırasındaki zevkinin sadece erkeğin boşaldığı zaman doruk noktasına ulaştığını düşünürdü. Bir başka teorisine göre (herkesin açıkça tercihi olan) erkek çocuk sahibi olmanın tek yolu önce erkeğin orgazm olmasıdır, kadının erkekten önce orgazm olması durumunda çocuk maalesef kız olacaktır.
Kadın Dokunuşu
Antik Yunan’da evli kadınların sinirli ve cinsel bakımdan mutsuz olmalarına belki de şaşmamak gerek. Kimileri bir sevgili bulmak için bir kadın pezevenge başvurur, ancak yakalanmaları halinde cezaları büyük olurdu. Bununla birlikte daha az risk arz eden seçenekler de yok değildi. Gizli saklı bir ahlaksızlıktansa, ipi sağlam kazığa bağlayan bir çözüm olarak mastürbasyon yeğ tutulurdu. Ayrıca kayıtlar, tahtadan ya da içi doldurulmuş deriden yapılmış ve iyice zeytinyağına bandırıldıktan sonra kullanılan dildoların2 varlığına işaret eder.
Kadınlar çareyi birbirlerinde de aramışlardır. Yunanlılar lezbiyenlere genellikle ‘sürtünmek’ fiilinden türemiş olan tribas kelimesiyle hitap ederlerdi. Yine de Latince homo’dan3 kelimesinden değil de, Yunanca ‘aynı’ anlamına gelen homos’tan kelimesinden elde edilmiş ‘homoseksüel’ kelimesi de hem erkekler hem de kadınlar için geçerliydi. Lezbiyen kelimesiyse M.Ö. 6. yüzyılda kadınlar hakkında şiirler yazmış olan Yunan şairi Sappho’nun memleketi Lesbos’tan4 esinlenilerek 19. yüzyılda türetilmiştir.
Hoş Kalçalar
Antik Yunan’da bir dansçı
Antik Yunan’da kadınlara karşı tutum zaman içinde değişti. Sanat ve edebiyat kadın ile erkek arasındaki romantik aşkı yansıtmaya başladı ve vazo resimleriyle heykellerde kadın vücuduna verilen değer ortaya kondu. Callypgian denilen, güzel kalçalı kadınlar daha fazla rağbet görürdü. Kadınlar bazen daha kıvrımlı görünebilmek için kalçalarına destekleyici yastıkçıklar koyarlardı.
İç Gıdıklayıcı Masallar
Bu hikayelerin zamanında en az günümüzdekiler kadar dedikodusever olan okuyucuları dehşete düşürüp heyecanlandırmak için abartılıp abartılmadığı bilinmez, ancak Antik Çağ yazarlarına bakılırsa, Yunanlılar komşularının seks hayatına karşı doymak bilmez bir merak duymuşlardır.
Milattan önce 5. yüzyılda Herodot Tarihi isimli eseri yazan Herodot, aynı zamanda bir kaşif, gezgin ve hikaye anlatıcısıydı. Gördüğü harikaları, gezdiği yerleri ve tanık olduğu tuhaf gelenekleri yaşar gibi tasvir etmiştir. Örneğin, Mısırlılar’ın güzel kadınların vücutlarını öldükten sonra birkaç gün, yani ceset çürümeye başlayana kadar gömmeden tutma âdetlerini yorumlamıştır. Görünüşe göre bu uygulamayla mumyalayıcılar arasında yaygın olan nekrofilinin önlenmesi amaçlanılırmış. Herodot ayrıca Mısır’daki ayinlerde yaşanan vahşeti ve Hazar Denizi yakınlarında yaşayan Massaget kabilesinin doymak bilmez cinsel arzularını anlatmıştır. Bu halkın erkeklerinin hepsinin birer karısı olduğu, ancak kadınların ‘ortak tutulmuş’, yani cinsel objeler olarak erkekler arasında paylaşılmış olabilecekleri söylenmiştir. Seksten sonra cinsel organlarını tütsü buharıyla dezenfekte eden Babillilerin de kadınlarını hayatlarında bir defaya mahsus olmak üzere, (Herodot’un Afrodit olduğunu düşündüğü) Mylitta tapınağında tanrıçaya bir sunu olarak tamamen yabancı erkeklerle cinsel birleşmeye göndermek gibi tuhaf bir gelenekleri vardır.
Roma’da Romalı Gibi Davran
Romalı kadınlar Yunanlı kadınlara göre daha özgürdüler. Varlıklı kadınlar kesinlikle daha büyük bir serbestlik içindeydiler; boşanma ve kendi mallarının bir kısmını ellerinde tutma haklarının yanı sıra, ziyafetlere katılabilir ve erkeklerle özgürce konuşabilirlerdi. Ancak, kadınlar eş ve fahişe olarak iki kesin kategoriye ayrılırlardı.
M.Ö. 1. Yüzyıl’da yazan Romalı şair ve Filozof Lukretius, Doğa Üzerine isimli epik eserinde döllenme için en iyi sonuç veren pozisyonun ‘rahmi yukarı doğru kaldırılmış’ bir kadına arkadan yaklaşmak olduğunu yazmıştır. Kadının birleşme sırasında hareket etmesinin tamamen gereksiz olduğunda ısrar etmiş; hatta hareket etmenin döllenmeyi engellediğini ve fahişelerin seks esnasında bu yüzden kıvrandığını iddia etmiştir. Zaten seksten zevk almak evli kadınların haddine düşen bir şey olarak görülmemiştir. St Jerome’ye göre, Lukretius bir aşk iksiri içtikten sonra delirmiş ve intihar etmiştir.
Bir defne çelengiyle çerçevelenmiş Lukretius
Erkekler İçin Tek Kural
Sadakatsiz kocası İason’u cezalandırmak için çocuklarının ölümünü planlayan Medea
Kadınların zina yapması kesinlikle yasaktı, ancak erkekler için aynı şey geçerli değildi; her ne kadar diğer erkeklerin karıları ve bakire kızları yasak bölge olsa da, fahişeler ve kölelerle birlikte olmaları meşruydu. Roma İmparatorluğu’nun erken dönemlerinde, zina yapan kadınlar ölümle cezalandırılmış, ancak bu ceza sonradan sürgün ve malının üçte birine el koymaya indirilmiştir. Kocaların günahkar karılarını affetmelerine izin verilmemiş, aksi takdirde onlar da cezalandırılmıştır.
Zina yasasından muaf tutulmak uğruna, katı kurallardan kaçmak isteyen bazı evli kadınlar kendilerini fahişe olarak kaydettirmişlerdir.
İmparatoriçe’nin Genelevi
İmparator Claudius’un karısı İmparatoriçe Valeria Messalina’nın, kendi açtığı genelevde takma bir isimle bir fahişe olarak çalıştığına dair hikayeler, diğer tanınmış yazarların yanı sıra Tacitus, Suetonius ve Büyük Plinius tarafından da anlatılmıştır. İmparatoriçe, varlıklı Romalı kadınlar için grup seks partileri düzenlemiş, fahişelerle tüm gece seks yapma yarışlarına girmiş, bu yarışları da bazen bir gecede yirmi beş farklı kişiyle sevişerek kazanmıştır. Messalina’nın seksi, iktidar alanını genişletmek ve politikacıları tahakkümü altına almak için kullandığı söylenmiştir. Messalina ayrıca konumuna bir tehdit oluşturduğunu düşündüğü herhangi birini sürgüne yollatması ya da idam ettirmesi konusunda Claudius’u ikna etmiştir. İşin ilginci daha sonra Claudius, Messalina’yı idam ettirmiştir.
Messalina uçta bir örnek teşkil etse de dikkate değer sayıda kadın kendini fahişe olarak kaydettirmiş olacak ki, M.S. 19 yılında İmparator Tiberius’un da desteğini arkasına alan Senato, bir Roma şövalyesinin eşi olan ya da onun soyundan gelen herhangi bir kadının fahişe olarak çalışmasını yasaklayan bir kanun çıkarmıştır.
Sapkınlık
Antik Roma’da üç tür evlilik vardı. Bunlardan ikisi değişen seviyelerde karmaşıktı; gittikçe popüler olan üçüncüsü ise sadece bir sene kesintisiz olarak birlikte yaşama şartını koşuyordu, ancak herhangi bir kesinti senenin tekrar başlamasına sebep oluyordu. Boşanmak da kolaylaşmıştı. En kesin boşanma sebebi zinaydı, ancak ahlaki çözülme, sarhoşluk ve kısırlık da boşanmak için geçerli sebepler arasında sayılıyordu.
Jül Sezar’ın evlatlık oğlu ve halefi İmparator Augustus, karısı Scribonia’dan ‘sapkınlık’ sebebiyle boşanmıştır. Esas meseleyse Scribonia’nın Augustus’tan altı aylık hamile olan on yedi yaşındaki yeni metresi Livia Drusilla’dan hoşlanmaması ve onu onaylamamasıdır.
Üst sınıf Romalı aileler bazen çiftleri siyasi ya da hanedanla ilgili sebeplerden dolayı da boşanmaya zorlardı. Örneğin, Augustus’un kızı Julia, Tiberus’la evlenebilmesi için kocasından boşanmaya zorlanmıştır. Tiberus ise bu evliliği yapabilmek için sevdiği karısı Vipsania’dan boşanmaya ikna edilmiştir. İşin ilginci, Vipsania da Julia’nın üvey kızıdır.
Saç ve Makyaj
Antik Roma’da güzellik sırları oldukça fazlaydı. Kadınların kıyafetleri Yunanlılarınki kadar açık değildi, zira esas makyaja önem verilirdi. Makyaj yüz temizleme kremi ve fondötenle başlar; rastık, göz farı ile devam eder ve yanaklarla dudakların kırmızı boyalı macunla renklendirilmesiyle tamamlanırdı. Klasik dönem kadınları makyaj fırçasının erbabıydı, ancak henüz suya dayanıklı makyaj malzemeleri geliştirilmemişti: Roma yazının sıcağında ya da yağmurda makyajlar erir, kadınların yanağında palyaçolarınkine benzer kırmızı ve siyah izler bırakırdı.
Saçlar katlanıp kıvrılarak lüle yapılırdı. Kırlaşmış saçlardan ve kırışıklıklardan günümüzde de olduğu gibi hoşlanılmaz, bunlar saklanmaya çalışılırdı. Kır saçlar boyanır ya da cımbızla çekilirdi. Got ya da Sakson kabilelerinin kadınlarınki gibi kızıl ya da sarı saçlar oldukça modaydı. Saç boyalarında afyon ruhu ve haşhaş ile karıştırılmış akrep ve kuş kafasından öküz safrasına kadar tuhaf maddeler kullanılırdı. Hindistan’dan getirilen saçlarla yapılan pahalı peruklarsa bir başka seçenekti.
Makyaj ve saç tamamlandıktan sonra, parfümlü yağlar ve mücevherler de çekici bir dişilik katmak için bolca kullanılırdı. Romalı erkeklerin gözlerinin hep dışarıda olmasına belki de şaşırmamak gerek.
Cazibeli Bir Tebessüm
Diş beyazlatma günümüzde ortaya çıkmış bir uygulama değildir. Daha genç ve çekici görünme çabası içindeki Romalılar da dişlerini beyazlatmak için keçi sütü ve idrardan oluşan bir karışım kullanırdı.
Roma Hamamları
Klasik dönem heykellerinden anlaşılacağı gibi, Roma modası kadınların kasık kıllarını tamamen tıraş etmesi ve diğer bölgelerdeki kıllarını aldırmasından yanaydı. Bu durum bir dereceye kadar erkekler için de geçerliydi. Tüylerin kısaltılması bir hijyen ve temizlik göstergesi olsa da, eşcinsel erkekler tıraş olmayı cinsel bir davetiye olarak da kullanırlardı. Hamamlar Romalı erkeklerin birbirlerini “kesebilmeleri” için birçok fırsat sunardı.
Roma’daki yaşamı hicveden zekice vecizeleri ile tanınan şair Martial, erkeklerin takım taklavatları hakkında birkaç açık saçık yorumda bulunmuştur: ‘Penisin de burnun da o kadar büyük ki Papylua, yaydığın kokudan sertleştiğin anlaşılıyor.’ Romalı general Labienus’a da şu soruyu sormuştur: ‘Göğsün, bacakların ve kollarındaki kılları alıyorsun; tıraşlı penisinin etrafıysa kısacık tüylerle kaplı; bunların hepsini metresin için yapıyorsun, biliyoruz. Peki, Labienus, göt deliğini tüylerden kimin için arındırıyorsun?’
Antik Yunan’daki gibi Roma’da da varlıklı adamların genç erkek dostlarının olduğu bilindik bir şeydi, ayrıca birden fazla imparatorun yaptığı açılımlar da bir dereceye kadar cinsel özgürlüğü teşvik etmişti.
Her Şey Boş
Jül Sezar hem asker, hem devlet adamı, hem de yazardı; Roma’nın lideri, Britanya ve Galler’in fatihi, çeşitli sosyal ve siyasi reformların öncüsüydü; jülyen takviminin yaratıcısı ve M.Ö. 15 Mart 44 tarihinde suikaste kurban gidene kadar ‘Hayat Boyu Diktatör’dü. Tüm zamanların en büyük askeri kumandanlarından biriydi ve başarılarının haddi hesabı yoktu. Yine de onun da kendine göre güvensizlikleri vardı.
Bugün Sezar’ın büstlerini ve özenle kesilmiş saçlarını görenler tasvir edilenin kim olduğunu ânında anlar. Oysa aslında giderek açılan alnı Sezar’ı rahatsız ediyordu. Kelini kapatmak için saçlarını düzenli olarak kestiriyor ve açıklığı mümkün oldukça gizleyebilmek için defne yapraklarından bir taç takıyordu. Sakallarını zaten düzenli olarak kesiyordu, ama söylenene bakılırsa bir de yüzünde ve vücudundaki istenmeyen tüyleri cımbızla alıyordu.
Sezar’ın zamanında bölük komutanlarının erkekliklerini ve imparatorluğa bağlılıklarını göstermek üzere meme uçlarını deldirmesi âdettendi. Gücünün ve ordusuyla birlikteliğinin bir göstergesi olarak Sezar da meme uçlarını deldirmişti. Cicero, Plutarkhos, Suetonius ve ayrıca askerlerinin müstehcen şarkılarına göre Sezar doyumsuz bir âşıktı. Üç kere evlenmiş ve birçok ilişkisi olmuştu; gönül maceralarına kendisinden Caesarion (Küçük Sezar) isimli bir erkek çocuğu sahibi olan Kleopatra da dahildi. Heteroseksüel olarak tanınmasına rağmen, M.Ö. 80 civarında, yani yirmisinde bir delikanlıyken yaşadığı eşcinsel bir ilişki söylentisi, hayatının sonuna kadar peşini bırakmadı. Genç Sezar, Roma’nın Pontus’lu Mithridates’e karşı desteklediği Bitinyalı Kral IV. Nikomedes’ten bir filo almaya gönderilmişti. Lakin Sezar, Nikomedes’in sarayında gereğinden uzun kalmış ve dolayısıyla kralın yatağını paylaştığı yönünde dedikodulara sebep olmuştu. Seneler sonra bile Sezar’la ‘Bitinya Kraliçesi’ diye dalga geçilmeye devam edilmiş ve askerlerin şarkılarında ondan ‘bir kralın kıymetlisi’ diye bahsedilmiştir.
Gerçek ne olursa olsun, Memmius ve Cicero dedikodulara inanmış, daha sonra Suetonius da bu hikayeyi dile getirmişti.