Buch lesen: «Yüreğime Aşk Düşsün»
Hilal Otyakmaz Aydın
Yazar lisansını Türk Dili ve Edebiyatı, Yüksek lisansını Tasavvuf edebiyatı üzerine tamamlamış olup bu süreçte Avrupa’nın Kudüs’ü Bosna Hersek adında Bosna-Hersek’te yaptığı alan çalışması kitabını yayınlamıştır. Doktorasına Halk Edebiyatı üzerinde devam etmektedir. Makaleleri, editörlük yaptığı kitaplar, çeşitli gazete ve dergi yazıları da mevcuttur. Akademik ve kitap çalışmalarına halen devam etmektedir. Çalışma alanları şunlardır: Halk edebiyatı, halk bilimi, folklorik alan çalışmaları ve tasavvuf.
“De ki; Rabb’imin sözleri için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar mürekkep ilâve etseydik dahi Rabb’imin sözleri bitmeden önce mutlaka deniz tükenirdi.”
(Kehf Suresi, 109.)
Efendimiz (s.a.s.) buyurmuştur:
“Cenab-ı Allah vardı, başka bir şey yoktu. Şimdi de daha önce olduğu hâl üzeredir.”
“Nefsini bilen, Rabb’ini bilir.”
“Kâmil mü’min Cenâb-ı Allah’ın âyinesidir.”
“Ben kulumu sevince onun tutan eli, gören gözü, yürüyen ayağı olurum.”
İlmin kapısı Hz. Ali (r.a.) buyurmuştur:
“İlim bir nokta idi…”
Başta Hz. Peygamber’imizin (s.a.s.), Hz. Ehl-i Beytin,
Hz. Hasan Basrî’nin, Hz. Abdülkadir Geylânî’nin,
Hz. Bayezıd-ı Bistamî’nin ve Hz. Muhyiddin İbn-i Arabî’nin ruhlarına ithafen…
Şeyh Seyyid Hacı Salih İbrišević el-Farukî,
Ergül teyzem, ailem, eşim ve Faruk Yiğit Araz kardeşime teşekkürü bir borç bilirim.
Bu yazılan hakikat cevherleri âcize ait değildir. Bu hakikatlere vasıl olamadığım için de Rabb’im affeylesin ve bu güzelliklere cümlemizi vasıl eylesin.
Âmin.
Efendimiz (s.a.s): “Şüphesiz ki, Rabb’imi Rabb’im ile bildim.”
Rabb’imi Rabb’im ile bilme niyazıyla…
Bismillahirrahmanirrahim
MUKADDİME: LEDÜN İLMİ / HİKMET-KUŞ DİLİ
(Güzel Okuyucum! Giriş uzun tutuldu ki, kitabın mahiyeti bilinmiş olsun. Rabb’im hakkıyla istifade etmeni ve ettirmeni nasib ü müyesser eylesin. Âmin.)
Selam olsun…!
Cann… Bilir misin, hikmet-kuş dili nedir? Neden hikmet dili derler bu gönül ilhamlarına? Çünkü bu ledün ilmi,1 hikmet esintileri, kuşun aniden uçuşu gibi, sâlikin2 gönlüne hızla gelir ve gider. Kuş, uçup gitmesi, özgürlüğüne düşkün olması açısından insanın ruhuna benzetilir. İnsanoğlu kuş misali ifadesi de oradan gelir. Bu hikmet dilinin de muhatabı ruhtur. Rabb’ini hakkıyla bilmeye adanan kula, Hak katındaki ledün ilimleri ruhtan bedene, bedenden uzuvlara doğru öğretilir. Ruhun seyr-i sülûku3 ile Rabb’in katındaki hikmetler, sâlikin yüreğine akıtılır. Hikmetler yüreğe aktığı anda yazılması gerekir. Bu dil her yerde yazılan, kitaplardan öğrenilen kesbî bir ilim olmadığı için herkes anlayamaz. Ancak aşk ehli anlar. Ayrıca kâinatta her varlığın bir konuşma dili vardır. Sâliklerin aşk dili kuşların konuşmasına benzer. Gizli, remizli, ehlinin anlayabileceği dildir. Sayılar, tecelliler, hâller bu dilde önemlidir. Teslimiyet, sadakat, tevekkül, ilim, takva, ihsan, aşk ve daha birçok makamların perdeleri, hikmet dilinin tezahürleri ile açılır ve sâlike yol aldırır. Gönül kuş gibi olmuş, Rabb’in katındaki ilham esintilerine açılmıştır. Bilinmezlikler memleketine yola koyulmuştur. Orada bilinen Rabb ve Resul’dür.
Güzel okuyucum! Hikmet dilini, âşıklara sor. Âşık mürşidinin4 gönül esintilerini hikmet diline yansıtır. Mürşidinden aldığı güzellik cevherlerini, dilinden dökülenler ile hâlka yansıtır. “Beni sorman bana, ben bende değilem.”5 ile cevelan eder. Bu yüzden hikmet dili anlatılması zor bir dildir. Kulun dünya hayatında yaşadığı olaylar, zamanlar, mekânlar ve şahıslardan sıyrılıp, bu dört unsurun arka planında olan hakikatlere yelken açması ile hikmetler görülmeye başlanır. Rabb’ini marifet-hakikat ile bilmek adına öğrenilen ilimler aşk, tefekkür, sadakat, istikamet, tevekkül ve diğer güzellik cevherleri ile amelleşmeye başladıkça, kulda yakînlik artar. Tasavvuf yolunda olan hâller yaşar ki, mükâşefe yani keşfetmeye izin vermesi ile perdeler açılır ve Rabb’in lütuf esintileri gönülde coşmaya başlar. Sâlik duramaz. Ruhu cezbe ile döner durur. Gönül dili ise zamanla açılır. Yaşanılan hâllerin, makamların aktarılması zordur. Bu dilin farklı farklı makamları, her makamın içerisinde de farklı sırları vardır. Hayat her daim bu sırların peşinde, Rabb’e daha iyi kul olabilmek sevdasıyla geçer. Hak, bazı sâliklere bu güzellikleri yaşattıktan sonra onları bir müddet hayretten konuşamaz durumda bırakır. Bazılarından ise, gördüğü hikmetleri anlatması istenir. Hak, yaşattığı güzellikleri anlatmaları için onlara hikmet dilini inkişaf ettirir. Bu inkişaf için gönüllerini İnşirah Suresi’nde olduğu gibi yıkar, temizler ve geniş hâle getirir. Hikmet dili; bilinmeyen, idrak edilemeyen âlemlere vasıl olan bir dildir. Sâliki farklı kabz (sıkıntı) hâllerine sokar. Burada mürşid çok önemlidir. Sâlik, Rabb’in bahşettiği bu güzelliklere ancak ‘hiç’lik’ ile eriştirilir. Hiç olanda, Rabb’in yanında varlık ortaya koymayanda, Hak daim var olur, bâki olur.
Hikmet dili, Hakk’ın güzellik sırlarının açılmasıdır. Dünyaya yakınlık yerine, Hakk’a yakînliği artan kula, Hakk’ın Kendisini marifet, aşk ile bildirmesinin tezahürüdür. İnşirâhın kalbini kapladığı sâlik, hikmet diline bu şekillerde alıştırılır. Zamanla, kendisinin konuşmadığını, yazmadığını fark eder ki, insanoğlu hiçbir zaman kendi isteğiyle konuşamaz, yazamaz. Rabb ‘ol’ der, insanoğlu hiçliği ile yapması gerekeni yapar. Ayrıca sâlike bu alıştırmalardan sonra, Rabb’in isim, sıfat, fill tecellileri de başlar. Bu tecelliler için yukarıda bahsettiğimiz gibi, kalb inşirah nurları ile hazırlanır, temizlenir. Temizlenir ki, Güzeller Güzelinin tecelli nurlarına layık olsun.
Hak, kalbe sürekli farklı yönlerden tecelli eder. O’nun vechi her yöndedir. Bu yüzden hikmet dili hemen anlaşılamaz. Zahîrde anlaşılır gözükür, batında ise yüksek derinliklere sahiptir. Hakikatlerin söyletildiği sâlikin kendisi de bazen anlayamaz. Ancak mürşidi o hakikatleri açmasına izinli ise, zamanla anlayabilir. Efendimiz (s.a.s.), Rabb’imiz ile Miraç’ta muhab-betullaha erer. Bu, aşkın tecellisi olan hikmetlerin nihai noktasındadır. Efendimiz (s.a.s.) Ashab’ına zahîri olarak Mirac’ı anlatır. Dilinden dökülen inci tanelerinin vahiy gözüyle batınî olarak hikmetlerine erenler, O’nun (s.a.s.) izinden, Rabb’in iznine göre batında Mirac’ı yaşamaya başlarlar. Hikmetlere vakıf olmak bundandır. Hz. Süleyman’ın (a.s.) karıncalarla, kuşlarla konuşması bundandır. Hz. Davud’un (a.s.) demirle söyleşmesi vahiy ile birlikte ledün ilminin nihai noktalarındandır. Efendimiz (s.a.s) ve diğer peygamberler vahiy ile buyururlar. Onların arkalarından gelen varisler de Hakk’ın katındaki ilimlere talip oldukları için ledün ilmi ile konuşturulurlar.
Yüce Allah, peygamberlerine (a.s.) mucize, onların arkasından gelen varislerine de, kerametler bahşetmiştir. Ledün ilmi, hikmet-hikmet dili Hakk’ın yakınlığına nail olanlara, Kendi katındaki güzellik, hikmet cevherlerini nasip ettiği dildir, ilimdir. Kul ilme yeteri kadar vakıf değil iken, Rabb’inin aşkına talip iken; Rabb’i de ona bilmediklerini bildirir, onu Kendisi için konuşturur.
Rabb bu güzellikleri neden bahşeder? O’nun adı zaten yücedir. İnsanların O’nun adını yüceltmesine ihtiyacı yoktur. İnsanın Hak katında yücelmeye ihtiyacı vardır. Bu yüzden kul, hiçliğini kabul eder ve Yüce Allah’ın dilediği ilimler ile donatılır. Sonra da insanların yüreklerine Hakk’ın aşkına vesile için aktarır. Bu kitaptaki hikmet-hikmet dili hakikatlerine bu açıdan bakarsanız daha kolay aktarılanlara vakıf olursunuz, biiznillâh.
Bu güzelliklerin inkişafı içerisinde eserde Hasan Basrî Hazretleri’nin, Bayezıd-ı Bistamî Hazretleri’nin ve Muhyiddin İbn-i Arabî Hazretleri’nin sohbetlerine günümüzde herkesin anlayabileceği şekilde yer verilmeye çalışılmıştır. Yüce Allah hakkıyla idrak edenlerden olmayı nasib ü müyesser eylesin. Bilmem, hikmet-kuş dilinin değerini acizâne anlatabildik mi?
Süleyman Davud’a varis oldu ve dedi ki: “Ey insanlar! Bize hikmet dili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.” (Neml Suresi, 16)
“Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” (Kehf Suresi, 65)
Kıyamete kadar gelecek aşk erenlerine selam olsun:
Severim ben seni cândan içeri
Yolum ötmez bu erkândan içeri
Nere varır isem gönlüm dolusun
Seni kanda koyam bundan içeri
Beni sorman bana bende değilim
Sûretüm boş gezer dondan içeri
Beni benden alana ermez elim
Kadem kim basa sultândan içeri
Tecellîden nasîb erdi kimine
Kiminin maksûdu bundan içeri
Kime dokunduysa ol dost nazarı
Onun şûlesi var günden içeri
Senin aşkun beni bende alıpdır
Ne şîrîn derd bu dermândan içeri
Şerîat tarîkat yoldur varana
Hakîkat marifet andan içeri
Süleymân kuş dili bilir dediler
Süleymân var Süleymân’dan içeri
Sülûk seyir eden aşkun erine
Niçe mezheb olur dînden içeri
Dînin terk idenin küfürdür işi
Bu ne küfürdür îmândan içeri
O bir dilber durur hîç yok nişânı
Nişân olur mı nişândan içeri
Bâb – 1: İlim Kapısı
HASAN BASRÎ HAZRETLERİ 7 : Rabb’imin selamı, rahmeti, bereketleri, katındaki her türlü hikmet cevherleri; Efendimiz (s.a.s.), diğer bütün peygamberler (a.s.), Ehl-i Beyt, Ashab-ı Güzin (r.a. ecmain), tabiın, tebe-i tâbiın(rahimehullah), kıyamete kadar hakkıyla onların peşinden gelenler yüzü suyu hürmetine bütün insanlığın, hususan ilim yolunda mücâhede edenlerin üzerlerine daim-baki olsun. Âmin, âmin, âmin.
Rabb’e sülûk eden dervişte; hikmet dilinin olması ve ilerlemesi için dervişin kalbinin, muhabbetullah8 dışındaki her varlığa karşı dikkatli olması gerekir. Yaratılan Yaradan’a duyulan aşktan, vefadan dolayı sevilir. Hikmet dili, aşk dilidir. Aşk ile nakışlar, bağlar, sırlar bir bir çözülür. Her aşk makamı, sırların ortaya çıkışı ve hikmet dilinin açılmasıdır. Sâlik, hikmet dilinin sırlarını buyurduğu nefesler9 ile de yansıtır.
Hikmet dili insanı yakıp kül eder. Aşk şehidi eder. Bu sebeple sâlik sürekli mürşidinin izinde yürür. Yunus Emre bu hâlleri yaşarken, Taptuk Emre Hazretleri ona yol, yöntem göstermeseydi hikmet dili bu şekilde inkişaf etmezdi. Bayezıd-ı Bistamî Hazretleri’ne, İmam Cafer-i Tayyar Hazretleri yol göstermeseydi, marifet hakikat yolları yürünmezdi. Bayezıd-ı Bistamî Hazretleri’nin dersleri bittikten sonra çoğu zaman talebeleri O’na anlattıklarını hatırlatınca: “Bunlar benden değildir.” buyururmuş. Onlarda hikmet dili geniş şekilde inkişaf bulmuştur.
Hikmet dilinin vasıfları çoktur. Her sâlike yürüdüğü yolun hâllerine, makamlarına göre farklı inkişaf eder. Bu inkişaflar Rabb tarafından zamanın ihtiyaçlarını da karşılar. Sâlik de gönlüne gelenleri bilemez. Kendisini, mürşidine ve Rabb’ine teslim eder. Rabb’i de, teslim olan sâlike bahşeder. Ne bahşedilirse kalp bohçasına, o güzellikler ikram edilir dostlar sofrasına. Yüce Allah sâlikin gönlüne insanların ruhen, bedenen neye ihtiyaçları varsa o ihtiyaçları yağdırır. Burada sâlikin seyr-i sülûku önemli rol oynar. İstidata göre istinat verilir her daim.
Yüce Allah, sâlikin gönlünü hikmetler için açmaya başladığı zaman, gönül Hakk tarafından yağmalanmış olur. Rabb’in yağmaladığı gönle ne mutlu… Seyr-i sülûktaki aşk, ilim, sadakat, istikamet, muhasebe, ihlâs basamakları, muhabbetullaha doğru açılan kapılardır. Her birinin ayrı ayrı sâlikin gönlünde yönleri, yolları vardır. Muhabbetullaha giden yolda bunlar basamak olarak hikmetlerin inkişafını gerçekleştirir.
Hikmet dili, nazlı bir dildir. Bu dilin açılması sâliki zorlar. İstikamet ve sabır gerektirir. Dünyaya dünya olduğu için yüz çevirmek, Rabb için yönelmek; hâlk içinde daim Hakk ile muhabbet gerektirir. Dünya ve içindekileri kalbinden atamayan, tasavvufun hakikatlerinden uzaklaşır. Hikmet dili ise, yaşanan olayların arka planındaki hakikatlerin görülebilmesi için Hakk’ın sâlikteki kalp gözlerini açmasıdır. Sâlikin menzillerde yaşadığı, gördüğü güzellikleri sembollerle hikmet dili ile aktarmasıdır. Bunu da ancak yaşayan hâl erenleri anlayabilir. Bu güzelliklere talip olunmaz. Hak dilediğine verir. Yaşama amacımız, bu hikmetlere vasıl olmak yolunda Rabb’i hakkıyla bilme, bulma ve O’nun ile hakkıyla olmadır.
Efendimiz (s.a.s.) tarafından Medine’ye görevlendirilen Mu-sab bin Umeyr Hazretleri (r.a.), hicret ederken yedi ayet biliyormuş. Bu ayetlerin genel içerikleri: “Rabb’e hamd, Rabb’e, Resül’üne (s.a.s.) hakkıyla iman etme, imandan sonra küfre dönmeme-istikamet ile İslam’da devamlılık, Rabb’e inancını, teslimiyetini arttırma, Rabb’in her hâlden haberdar olduğu bilincinde olma ve O, ‘ol’ dedikten sonra her şeyin olacağı aşkına bağlı olmadır.” Musab Bin Umeyr’in (r.a.) hikmet dili budur. Yüce Allah, bu ayetleri O’nun (r.a.) kalbine yerleştirmiş ve kalbinin atışları bu ayetlere göre şekillenmiştir. O (r.a.), ayetleri yaşamıştır. Hak, onun yaşadığı güzellikleri aktarmak için lisanından insanlık için uygun olan kısımları inci, cevher olarak dökmüştür. Dökülenler gönülden imiş, lisan ise bunun için vesileymiş. Ayrıca Musab Bin Umeyr (r.a.), bu ayetlerle yaşadığı hâli sır olarak tutmuştur. Sır; Rabb’e-Resul’üne (s.a.s.) aşktır. Yüce Allah, O’nun (r.a.) için bu ayetleri seçmiş ve O (r.a.), bu ayetler ile Hakk’ın, Efendimiz’in (s.a.s.) yüce adını insanlığa duyurmuştur. Musab Bin Umeyr Hazretleri (r.a.), bu ayetlere inanmış ve ayetleri yaşamıştır. Karşısında büyük bir kılıçla duran Sad bin Muaz’a öfkelenmeden, O’ndan korkmadan sadece O’na: “Dinle! Eğer dinledikten sonra yine kabul etmez isen, o zaman öldür.” demiştir. Bu, nasıl bir teslimiyettir? Bu ihlâs; ayetlerin O’nun (r.a.) lisanında ve gönlünde yoğunlaşması, Allah ve Resül’ünden (s.a.s.) başka gözünü hiçbir şeyin görmemesidir. Musab bin Umeyr (r.a.), Rabb’inin O’na (r.a.) bahşettiği gönül sırlarını çok iyi muhafaza etmiştir. Allah Resülü (s.a.s) O’nu (r.a.) yetiştirmiştir. Ferasetinin ve ilme olan aşkının yüceliği ile kısa zamanda hızlı yol aldığı için, Efendimiz (s.a.s.), O’nu (r.a.) tebliğ ile vazifelendirmiştir. Tebliğ ki, en yüce vazifedir. Ayrıca küçük yaşta gösterdiği cesareti ile Allah yolundan sadece ölüm ile döneceğini kanıtlamıştır.
Musab bin Umeyr Hazretleri (r.a.), tebliğe gittiği zaman müşriklerin bir anda etrafında toplanmaları O’nu (r.a.) heyecanlandırmıştır. ‘Bismillah’ diyerek, Rabb’inden ve Resül’ünden yardım istemiştir. Orada O konuşmamıştır. Yüce Allah, Resül’ünü O’nda konuşturmuştur. Dur durak bilmeden, tane tane aşk ile insanların direk kalplerine tebliğ etmiştir. Bilmediği güzellikleri anlattığı için konuşanın kendisi olmadığını anlamıştır. Efendimiz (s.a.s), ne konuşulması gerekiyorsa (Hakk’ın izniyle), Musab Bin Umeyr’de (r.a.) konuşmuştur. O’nu dinlemeye gelenlerden bazılarının anlattıkları karşısında kalplerinin hızlı, yoğun atışı üstlerindeki kıyafetlerinin sallanışından belli olmuştur. Bu şekilde olan kişiler orada Müslüman olmuşlardır. Kalpler, Rabb’in kelamı karşısında duramamış ve aslına kavuşmıştur. Musab Bin Umeyr Hazretleri’nden dökülenler hikmet dilinin tevarüsleriymiş.
Bu hakikatlerin güzelliklerini insanlığa aktarabîlmek için, Hasan Basrî Hazretleri de sohbet meclislerinde, Rabiatü’l Adeviyye Pîrânın da bulunması istermiş. Bu şekilde şeriat, hakikat-marifet güzelliklerini O’nunla dengeleyerek insanlığa tebliğde bulunurmuş. Rabiatü’l Adeviyye Hazretleri, aşkın zirvesini yaşamış. Aşk başlı başına O’nun için âb-ı hayatmış. Hasan BASRÎ Hazretleri insanlığa, şeriat kaidelerini sıbgatullah ile taçlandırmanın yollarını bu işin erbabı olan Rabiatü’l Adeviyye ile tanıtmaya çalışırmış.
BAYEZID-I BİSTAMÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, rahmeti, bereketleri, katındaki türlü hikmet cevherleri; Efendimiz (s.a.s.), diğer Peygamberler (a.s.), Ehl-i Beyt, Ashab-ı Güzin (r.a.ecmain), tâbiın, tebe-i tâbiın (rahimehullah) yüzü suyu hürmetine bütün insanlığın, hususan Hak yolunda aşk ile daim ilim öğrenmek için mücadele edenlerin üzerine daim-baki olsun. Âmin, âmin, âmin, velhamdülillahirabbilalemin.
Bu fasılda; Hz.Yakup (a.s.) ile Hz. Yusuf (a.s.) arasındaki muhabbet hakkında ve Hz.Yakub’un (a.s.) Hz.Yusuf’a (a.s.) öğrettiği hikmet dili ile rüya yorumlama ilminden bahsedilecektir. Her olay ‘inşallah’ kelimesinde Rabb’in dilemesi ile olur. Hz. Yakub (a.s.), Hz.Yusuf’un (a.s.) diğer kardeşlerinden farklı olduğunu biliyordu. Bu sebeple küçüklüğünden beri O’nu (a.s.) diğer evlatlarından ayrı terbiyede yetiştiriyordu. Hz. Yusuf (a.s.) kardeşleri ile pek oynamazdı. Hz. Yakub’un (a.s.) dizinde vahyi soluklar ve o vahiyle gönlüne Rabb’den gelen hikmet dilinin ilhamları kazınırdı. Hz. Yakub (a.s.), Hz. Yusuf’u (a.s.) her zorluğa manevi güç ile hazırlıyordu. Sadece Rabb’ine dayanması gerektiğini kalbinde sabitliyordu. Her olay karşısında sabır ile bekleyip sonunun ne olacağını düşünmeden sadece Rabb’e teslim olması gerektiğini öğütlüyordu. Bu öğütler vahiy ile birlikte Rabb’in marifetullah esintilerinin hikmet dili olarak yansımasıydı. Hz. Yusuf (a.s.), zaman ilerledikçe Rabb’in ahlakıyla güzel şekilde ahlaklanıyor, hikmet dilinin marifetleri yüzünde nur olarak aksediyordu. Küçük yaşlarda kalbi Allah aşkıyla coşardı. Hz. Yakub (a.s.), O’ndaki (a.s.) bu hâlleri bildiği için kardeşleri ile fazla bir arada bulunmamasını tavsiye ederdi. Yüce Hakk’ın yarattığı aşk makamı, kutsallığı hiçbir varlık ile kıyas edilemeyecek bir makamdır. Allah insanın bu makamlar ile azalarını coşturur. Sadece Hakk’ı görmesini sağlar. Rabb’ini Rabb’i ile gören hangi varlık olursa olsun aşk makamında cûşa geçer. Peygamberler sürekli insanlara Allah’ın emir ve yasaklarını bildirdikleri için Allah peygamberlerinde bu makamları dengelemiştir.
Rabb’e aşk makamlarına yakînliği artan insanların bu makamları bir mürşid gözetiminde devam ettirmeleri gerekir. Bu hikmetleri bilene, anlayana aşığın hâl dili uzaktan-yakından yeterlidir. Asıl olan, âşıklık makamının hep gizli olmasıdır. Ancak âşıklar izin dairesinde hikmet dili vasıtası ile bu makamı inkişaf ettirebilirler. Sebebi de diğer âşıklara yollar açılsın, âşıklığın yolu, yöntemi, hakikatleri öğrenilsin.
Hz. Yusuf’un (a.s.) sesi de çok güzelmiş. Hikmet dilinin esintilerini güzel nefeslerle ifade edermiş. Kardeşleri O’nun (a.s.) söylediği hakikatleri anlamazmış. O da (a.s.), Hz. Yakub’a (a.s.) şakırmış. Hz. Yusuf’un (a.s.) divan şeklinde bir kitabı da varmış. Züleyha Valide’miz, O’nun (a.s.) güzelliğinden ve konuşmasından etkilendiği için O’na âşık olmuştur. Hz. Yusuf’a (a.s.), vahiy yoluyla rüya yorumu da bahşedilmiştir. Yüce Allah peygamberlerine (a.s.), vahiy ile birlikte hikmet dilini de bahşettiği için Hz. Yusuf (a.s.) rüyaları Rabb’in gösterdiği hikmetlere göre yorumlarmış. Rüya yorumlama; Allah’ın izni ile hakikat perdelerin açılması, ilim yolunda seçtiği kuluna hikmetlerini bildirmesi ile gerçekleşir. Hz. Yusuf (a.s.) küçüklüğünden, kuyuya atılana kadar ki zaman dilimine kadar, bu ilimleri Hakk’ın izniyle Hz. Yakub’dan (a.s.) öğrenmiştir. Onların mürşidleri Hz. Cebrail (a.s.) idi. Belirli süreden sonra Allah O’nu (a.s.) peygamberi olarak terbiye etmeye devam etmiştir. Peygamberleri terbiye eden her daim Rabb’dir ve Rabb’in görevlendirdiği melekleridir. Hz. Yusuf’un (a.s.), Hz. Yakub’dan (a.s.) ayrıldıktan sonraki zaman diliminde Hak tarafından yetiştirilmesi önemlidir. Hz. Yusuf (a.s.), hikmet dilinde ileri seviyelere getirilmiştir. İnsanlar O’nun (a.s.) konuşmalarına, olayları yorumlama fehmine hayran olurlarmış. Peygamberlerin (a.s.) vahiy gelmediği zamanlardaki buyrukları da yine hikmet dilindendir. Bu da Allah vergisidir.
Hikmet dilinin makamları ilerletildikçe, âşık daha çok imtihanlara maruz kalır. Âşık, Rabb’den gelen her sıkıntıyı imtihan olarak görmek yerine imtihanı aşk yolunun basamakları olarak lütuf şeklinde yaşar. Sonra daha çok yanar ve yandıkça hikmet dilinden daha yakıcı ifadeler dökülür. Hz. Yusuf’un (a.s.) dilinden dökülenler gibi. Rabb’im hepimizi Hz.Yakub (a.s.), Hz. Yusuf (a.s.) gibi, sabırla, aşkla kuyularda, saraylarda sadece kendisine güvenen eylesin. Hz. Yusuf (a.s.) kuyuda iken sadece bedeni kuyudaydı. Ruhu Rabb’i ile güzel hâllerdeydi. Her işin böylece başı sabır idi. Allâhümme salli ala seyyidinâ Muhammed.
MUHYİDDİN İBN-İ ARABÎ HAZRETLERİ 10 : Rabb’imin selamı, rahmeti, bereketleri, katındaki türlü hikmet cevherleri; Efendimiz (s.a.s), diğer bütün peygamberler (a.s.), Ashab-ı Güzin (r.a.ecmain), tâbiın, tebe-i tâbiın(rahimehullah), peşinden kıyamete kadar devam eden hakiki aşk ve ilim erbabları yüzü suyu hürmetine bütün insanlığın, hususan da ilim yolunda nefsi ile daim mücadele edenlerin üzerine baki olsun. Âmin, velhamdülillahi rabbilalemin.
Rabb’ime, Kendi katındaki varlıkları sayısınca şükürler, hamdler, zikirler daim olsun. Rabb’in her ‘ol’ emrinde öyle güzellik hikmetleri vardır ki, Hak bu güzellikleri görmemizi nasip etsin. Seyr-i sülûktaki öncelikle afakî (dış) yolculuğumuz, kâinatı seyre çıkışımız iledir. Önce Rabb’in tecellilerini görürüz. Bu tecelliler sonrasında Rabb’in Zat’ını görmemize vesile olur. Sâlik, Rabb’ini marifetullah ile bilme, bulma, olma aşkı ile girdiği menzillerde sürekli farklı semboller, sayılar, kavramlar ile karşılaşır. Sayılar bu yolculukta önemli yere sahiptir. Sayılar, sâlikin seyr-i sülûkundaki varlıklar, eşyalar üzerinde gösterilir. Sayılar sâlikin azalarında manevi hâl ve makamların açılımlarına vesile olur. Bir sayısından dokuz sayısına kadar sâlikin azalarına, tasavvufun temel kaidelerinin (istikamet, aşk, sabır, ihlâs, sadakat, tefekkür, tevekkül, tezekkür, tefvîz ve menzillere göre yeni hikmetlerin karşılığı kavramların öğrenilmesi) sırları yerleştirilir. Dokuz sayısından sonraki hâller ve varidatlar değişmeye başlar. Sâlik, muhabbbetullah eksenine girdiği için farklı ilimler ile hissedar olur. Sabır, istikamet, sadakat iyice yerleştikten sonra bunlar zamanla aşka, ihlâsa döner. Sâlik için geri dönmeyi isteme söz konusu olmamalıdır. Sâlik ilerlemek için nefsi ile mücadele hâlindedir. Hiçliğinin farkına vardıkça, daim Tek’te var olacağı için ilerlemesi de hızlanır. Sâlik kendi varlığından vazgeçemezse bu ikiliktir ki, Hak nasıl iki olan yerde tam şekilde var olabilsin. İnsanın yaratılış gayesi bu hakikatlere vakıf olabilmektir. Hakk’tan başka varlık olmadığı için sen aradan çekil ki, bu sırlara vakıf olasın. Bu hiçlik ile manevi yolculuğun (seyr-i sülûk) hakikati ayn’a (öz) dönmektir. Hiçliğini bilmeyen yolda olduğunu sanandır.
Seyr-i sûlukta genelde tek sayılarla yürünür. Varlık tekliktir. On sayısından sonra sayılar ile birlikte, devirler de değişmeye başlar. Yan yana sayılar iki olur. On bir sayısından sonrası için sâlik yolculuğa farklı hazırlanır.
İlerleyen sayıların makamlarında (on dokuz-yirmi bir gibi) nefsi ölmeden evvel öldürme yolları açılmaya başlanır. Bunun da kendi içinde çok fazla yolları vardır. Fenâ makamları çokçadır ve sonrasında bekâ makamları gelir. Vakti gelince bunlar da ifade edilir. Bu sayılar sâlike rüyalarında, rabıtalarında, mürşidleri tarafından Allah’ın izni ile öğretilir. Mürşidi sâlike zikirler verir ve zikirler ile sâlik Hakk’a giden yolda hakkıyla olma adına pekiştirilir. Amaç daim, her anında Hak ile olabilme bilinci, ihsan aşkını her azaya hakkıyla yerleştirebilmek terbiyesidir. Ölmeden evvel ölmek için mücadeledir. Yüce Allah sâliki, Kendi Yüce isimleriyle yüceltme zümresine almıştır. Bu Hakk’ın tercih meselesidir. Yüce Allah her kulunu tercih etmiştir ancak sonrasında Hakk’ı daim tercih edeni, Hak da daim tercih etmiştir.
Sâlikin tasavvuf yolundaki kavramları kal’den hâle geçirmesi ile birlikte bu sayıların tezahürü gerçekleşir. Sayıların hikmet dilindeki ilmi geniştir. Aşk bu sayıların ve kavramların her daim kuşatıcısıdır. Bir sayısından dokuz sayısına olan yolun başlangıç ve bitişi aşk vasıtasıyla ise, on bir sayısından diğer sayılara devir ile de aşk, istikamet ile devam eder. Aşk her bir menzilde yer alır, her varlığı kapsar, kuşatır. Yüce Allah’ın muhabbetullah eksenine girmek farklı bir lütuftur. Bu sayılar, renkler, vücudlar, varlıklar kısacası kesretler sonunda vahdette birleşir. Renksizlik, sayısızlık, zamansızlık-mekânsızlık, her varlık ortadan zamanla kalkar.
Hikmet dilinin sadr olmak üzere diğer uzuvlarda açılması, bu açılmanın da devamlılığı için sâlik, nefsi ile sürekli zor bir mücadele hâlindedir. Hikmet dili zor ve hassas bir hâldir sonra makama tebdil eder. Sürekli Hak ile olma hâli devamında ise Hak ile olma makamıdır.
Rabb’in razı olmadığı, dünyanın girdiği kalbde hikmet dili barınamaz. Sâlikin bu yüzden sürekli, dikkatli olması gerekir. Dikkatli insan olmak için insan beklentisiz olarak sevdiği kişiyi bile üzmemek üzere her davranışına dikkat eder. Karşısındakini mutlu eder, mutlu olur ve karşılık beklemez ise huzur bulur. Bu anlatılanların Tek Sahibi olan Yüce Allah’a beklentisiz aşk, ihlâs ile bağlanma insana anlatılamayan güzellikleri yaşatır.
Hak ile olan yürüyüş güzel bir yürüyüştür ki, Yüce Allah bu yürüyüşte kulun başarısız olmasını hiçbir zaman istemez. Yüce Allah kulunun bu makamlardan geriye gitmesini de istemez, bulunduğu yerde kalmasını da istemez. Sürekli ileriye, Kendi’sine yaklaşılmasını ister. Sâlikin dilinden bu yaşanılan güzellikler coşkun bir eda ile dökülür. Hak, bu coşkunluğu dervişe yaşatır ancak dervişin dilinden bu ledüniyat ilminin aynı şekilde aktarılmasına izin vermez. Hikmet dilindeki bu coşkunluk kalb süzgecinden geçirilerek hâlka verilir. Hikmet dilinin bilinmeyenleri bu yüzden fazladır. Bilinmeyenler sâlikin bilinenlerinde saklıdır. Sırlar hassas terazide iyi korunmalıdır. Koruyan da daim Hakk’tır. Her şey O’ndan yine O’nadır.
Hikmet dili; sabrın, mücadelenin dilidir. Şeytan bu yoldaki sâlik (yolcu) ile çok uğraşır. Yolundan vazgeçirmek için onun her azasına türlü vesveseler gönderir. Hakk yolcusu sürekli Rabb’inden yardım isteyerek düşmanını iyi bilir. Düşmanına karşı kendisini savunması için imanını Allah’ın izniyle güçlendirir. Mücadele ve kabz11 sonucu dervişin gönlünden hikmet dili, Rabb’in üns esintileri ile dökülmeye başlar. Derviş, yaşadığı bu hâlleri kendisine dâhil anlatamadığı için gönül dünyasında mürşidi ile sürekli irtibat hâlinde olmalıdır. Her menzilde; ‘Rabb’imin rızası var mıdır?’ diye nefsi ile muhasebede olması, bunu nefsine zorla değil, Rabb’e aşk rızasına bağlı çevirmesi, mürşidi ile istişare ederek hareket etmesi, dervişin hikmet diline olan yatkınlığını hızlandırır. Rabb’e aşk yolunun basamaklarını aşmak muhasebeyi sağlam yapmak ile irtibatlıdır. Sürekli kalabalık içinde kalan, yalnızlaşamayan insan hikmet diline yönelemez.
İnsanoğlunun Rabb’ine her an var olan yolculuğunun bilinci insanı kuşatmalıdır ki, hikmet dili yüreğe istikamet ile akmaya devam edebilsin. Hak katındaki hikmetler dervişin yüreğine süzülürken derviş varlığından sıyrılır. Farklı mekânlarda seyr hâlindedir. Bu sebeple bu hikmetlerin hâlktan uzak hâlvette12 yazılması önemlidir. Bu aşamalar dervişin bedenine-ruhuna zamanla yerleşir. Zamanla her hâl, sonrasında makam derviş için muhabbete dönüşür. Rabb’i karşılıksız, beklentisiz, sadece onun Rabb’i olduğu için sevmeye tekâmül eder. İnsan-ı kâmiliyete varışlar başlamış olur. Bundan sonraki dönem derviş için hayat; Rabb’e aşk için her olaya ‘sefa’ demektir. Lütfu da hoş, kahrı da hoş demedeki kahrı bile lütuf görme makamıdır. Derviş için hakikatler, bu şekilde güzel görme ve aşkla Allah’a bağlılıkla devam eder. Mürşid, dervişin terbiyesine bu güzelliklerin istikameti için sürekli devam eder.
Yüce Allah kullarına yaşattığı her hadiseyi onlar için terbiye unsuru sayar. Bu terbiyelerin arka planındaki hikmetlere yönelme, kulun Rabb’ine olan yolculuğunda tekâmülünü hızlandırır. Yolculuğun istikametine göre dervişte hikmet dilinin çeşitleri tezahür eder. Derviş sürekli yolculuğun ilerisi için mücadele etmelidir ki, hikmetlerin inkişafına fazlaca nail olsun. Hâlkın içinde Hak ile olma, mürşidlerin ruhaniyetlerinden beslenip onlardan hakkıyla ders alma ve aldığı hikmetleri izin dairesinde insanlığa aktarmak hikmet dilini daha çok açar, ilerletir. Mürid, Rabb’i için talep edendir. Mürid sabırla istemeye, hayretle Rabb’inin güzellikleirni seyretmeye devam etmelidir ki, Rabb’i ondaki tecellilerini arttırsın.
Mürid başına gelen bu hâlleri anlayamadığı için mürşidi onu her daim Rabb’ine doğru yönlendirmeye çalışır. Burada tam teslimiyet, nefis ile mücadele için önemlidir. Bu mücadeleler ile bu hâller aşılmaya çalışılacaktır. Çünkü mürid bilemez. Farklı olaylar yaşar, anlayamaz. Mürşidine olayları, rüyaları anlatmalı ki; mürşidi onu zikirlere, tefekküre ve dikkat etmesi gerekenlere yönlendirebilsin. Bu şekilde hikmet dili açılmaya başlayacaktır inşallah. Hikmet dili nazlıdır. Zaman ve sabır en iyi ilaçtır. Rabb’im nefsimizin engellerini aşmayı, bahşettiği güzel hakikatleri görmeyi, her hâlimizde O’nunla olmamızı daim nasib ü müyesser eylesin. Âmin.
Cafer-i Sadık Hazretleri’nin13 ruhaniyeti ile Bayezıd-ı Bistamî Hazretleri14 yıllarca seyr-i sülûk yolunda yetişmiştir. İki Zatın her gün ders saatleri varmış ve o saatte ilmi ledün-hikmet dili mürşidinden müridine aktarılırmış. Cafer-i Sadık Hazretleri’nin ilmi Hızır’dandır (a.s.). Hızır’ın (a.s.) makamından ders alan talebeler bu dersleri hikmet dili vasıtası ile insanlığa aktarmışlardır. Bu derslere katılanlar ledün ilmi ile aktarılan hikmet deryalarını okudukları, dinledikleri zaman yazının hangi rahleden geldiğini anlarlarmış.
Her bir dervişin bu rahledeki terbiyesi farklıdır. Her insan farklı meşreplidir. Derviş mürşidinin elinde yeniden büyüyen bir bebek gibidir. Yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve diğer her olguyu baştan öğrenir. Bebek büyüyüp konuşmayı öğrendikçe, dilinden dökülenler artık hikmet dilidir. Bu yetişme örneğinde Cafer-i Sadık Hazretleri, Bayezıd-ı Bistami Hazretleri’ne öyle vak’alar aktarırmış ki, Bayezıd-ı Bistamî Hazretleri duyduklarının etkisi ile cezbe hâlinde bir müddet tepkisiz şekilde kalır ve Allah’ın izni ile ve mürşidinin himmeti ile dünyaya dönermiş. Letafet âleminden kesafet âlemine dönüşü yaşarmış. Bu derslerin etkisiyle günlerce konuşamaz hâlvette kalırmış. Talebeleri O’nu merak ederlermiş.
Pîr yemeyi içmeyi unutur, talebelerinin O’na hatırlatması ile bir tas çorba, az ekmek ile hayatta kalabilmek için yemeyi seçermiş. Rabb’in izni ile hâlvetten celvete15 çıktığı zaman müridlerine verdiği dersler hikmet dilinin yansımalarıymış. Bu yansımaları da herkes kendi kabına göre idrak edermiş.
Rabb’ine canla başla; mürşidine itaat ile teslim olan derviş, hikmet dilinin esrarlarını yüreğine nakşeder. Sonra da Hakk’ın izniyle, mürşidi ona ‘Oldun.’ diyene kadar mürşidinin vekili olarak vazifesine devam eder. Bu makam herkese nasip olmaz. Yüce Allah hakiki mürşidlere öyle makamlar nasip etmiştir ki, bazen mürşidin dervişine bir firasetli bakışı bile dervişin gönlüne hikmet dilini nakşetmeye değer. Bu nakıştan sonra talebe önceki hâlindeki gibi olmaz. Dili bülbül gibi şakımaya başlar. Rabb’inin tecelli nurları mürşidi vesilesi ile gönlünden diline hikmet dili olarak tecelli eder. Söylenemeyen, anlatılamayan hikmet dilinin nice ilimleri vardır. Her sâlik bu ilimleri kaldıramaz. Yüce Allah herkesin kabına göre nasibini her zaman verendir. Ayrıca bahşedilen bu sırları kimseye söylememek gerekir. Ancak insan yaratılış itibariyle sabırsız ve acelecidir. Hikmet dili ise bunun aksine; sabır, sakinlik, yaşanılanların arka planındaki hikmetleri tefekkürle ve yaşayarak görme, dil hâlka karşı sükût ederken sadece mürşidine konuşmayı ve Rabb’iyle sohbet etmeyi gerektirir. Bu sayılanlar zamanla, Hakk’a gösterilen teslimiyet ile anlaşılır. Aşk ehline bunlar Rabb’inin hediyeleridir. Yüce Allah dilediğine bahşeder. Yüce Rabb dilediği kullarından eylesin. Bu güzellik hikmetlerini okumayı, dinlemeyi, kalbe öperek almayı daim nasip eylesin. Âmin. Allahümme salli ala seyyidinâ Muhammed.