Voltaire'in hayatı

Text
0
Kritiken
Leseprobe
Als gelesen kennzeichnen
Wie Sie das Buch nach dem Kauf lesen
  • Nur Lesen auf LitRes Lesen
Voltaire'in hayatı
Schriftart:Kleiner AaGrößer Aa

“İtalya’nın Rönesans’ı, Almanya’nın Reform’u, Fransa’nın ise Voltaire’i var. Voltaire, ülkesi için hem Rönesans hem de Reform anlamına geliyor. Ayrıca Fransız İhtilali’nin yarısını da ona borçlular.”– Will Durant


Önsöz

Bundan yaklaşık bir buçuk sene önce yaptığımız yayın kurulu toplantısında hepimizi heyecanlandıran bir karar aldık. Aforizma Dizisi ile başladığımız, Bir Nefeste Dizisi ve Dünya Masalları Dizisi’yle devam ettiğimiz dizilerimize bir yenisini daha ekleyecektik: Biyografi Dizisi. Birkaç yayınevinde gayet başarılı biyografiler olmasına rağmen hem günümüz okur kitlesine hitap eden hem de kişilerin hayatlarının en sıradan detaylarını bile son derece canlı bir şekilde anlatan kitaplarda bir boşluk olduğunu fark ettik. Bu alanda gördüğümüz boşluğu doldurmak için hemen kollarımızı sıvadık ve işe koyulduk.

Öncelikle biyografisini okumak istediğimiz ve hayatını ilginç bulduğumuz tarihi kişilikleri belirledik. Sonra bunların arasında yayımlanmaya değer olduğunu düşündüğümüz biyografileri seçtik. Bu bağlamda ilk etapta on önemli tarihi kişinin biyografisi ortaya çıktı. Bu on kişinin hayat hikâyesini bize aynı edebi tat ve ruhla aktaracak çevirmenler aramaya başladık. Fakat bu süreçte en çok kararsız kaldığımız şey kapak tasarımı oldu. Çünkü bir biyografi dizisine yakışır sadelikte, aynı zamanda bu önemli tarihi şahsiyetlerin hayatlarını anlatacak canlılıkta kapaklar olmasını istiyorduk. Önümüze gelen ondan fazla taslak üzerinde günlerce kafa yorduk ve ortak bir karar vermek için çabaladık. En sonunda taslakları ikiye indirdik ve hepimizin içine sinen bu kapakta karar kıldık.

Kitapları yayına hazırlama aşamasında metinle o kadar içli dışlı olduk ki bahsedilen tarihi figürlerin hayatlarına girdikçe yaptığımız işten daha çok keyif almaya başladık. Hepimizin ismen bildiği kişilerin yaşam öykülerini okudukça aslında onların da sizin bizim gibi bir insan olduklarını, bizimle aynı duyguları paylaştıklarını, hayatın onları da tıpkı bizler gibi oradan oraya savurduğunu gördük.

Uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkardığımız bu diziyi siz okurlarımızla paylaşmaktan memnuniyet duyuyoruz. Birer tarihi kayıt niteliği taşıyan bu yaşam öykülerini okurken keyif almanız tek temennimiz.

“İyi yazılmış bir hayat öyküsü, en az iyi yaşanmış bir hayat kadar nadidedir.”

Thomas Carlyle

Birinci Bölüm
(1694 – 1711)

Yirmi beş yaşına geldiğinde “Voltaire” adını kullanmaya başlayan François Marie Arouet, 21 Kasım 1604’te Paris’te doğdu. Oldukça hasta bir bebek olarak dünyaya gelen Arouet’nin fazla yaşamayacağı düşünülmüştü. Ne var ki hastalıklardan çok çekmiş olsa da, beklentileri aşarak 83’üne kadar yaşadı. Erkek kardeşi Armand’dan on, kız kardeşi Marguerite’ten dokuz yaş küçüktü; aslında dünyaya gelen iki kardeşi daha vardı ancak doğumdan hemen sonra öldüler. Babası François Arouet, Poitou’nun saygın orta sınıf ailelerinden birine mensuptu; büyükbabası, Poitou’dan Paris’e göçerek orada başarılı bir kıyafet tüccarı olmuştu. Yetenekli ve dürüst bir adam olan François Arouet uzun yıllar boyunca Paris’in birinci sınıf noterleri arasında yer almış, modern İngiliz aile avukatlarının bazı önemli işlevlerinin yerine getirilmesini de kapsayan birtakım uygulamalara karşı duyduğu heves, onu bu konularda başarılı kılmıştı. François Arouet, Sully’lerin, Saint-Simon’ların, Praslin’lerin ve diğer Fransız asilzadelerinin noteriydi. Tıpkı kendisi gibi iyi bir aileden gelen eşi Marguerite d’Aumard’la birlikte hizmet sundukları büyük ailelerin gözüne girmişlerdi. Richelieu Dükü1 ve Saint-Simon Düşesi (Memoires eserinin yazarının annesi), Armand Arouet’nin çalışmalarını finanse ediyordu. Mösyö Arouet, yaşamının erken dönemlerinde satın aldığı noterliği ikinci oğlunun doğumundan birkaç yıl önce satmıştı. Takip eden yıllardaysa kraliyetin çok çeşitli gelir kalemlerine dair tüm konularda yargı yetkisine sahip önemli bir devlet kurumu olan Vergi Tahsilat Ofisi’ni elde etmişti (ofis, Hazine Dairesi’ne bağlıydı, bu nedenle kendisinden bazen hazinedar olarak bahsedilirdi). Bu da kendisine iyi bir gelir ve ciddi sorumluluklar getiriyordu. Şehirdeki resmi konutunun yanı sıra Paris’in oldukça şirin bir kırsal banliyösü olan Chatenay’de bir kır evi vardı. Madam Arouet, sonradan ruhbanların güdümüne girerek karanlık bir yapıya dönüşecek olan Versay Sarayı maiyetine karşı bir tür sosyal muhalefet tertip eden ünlü Ninon de l’Enclos’nun (François Arouet’nin müstesna müşterilerinden bir diğeri) arkadaşıydı. Ninon de l’Enclos, üç farklı kuşaktan Fransız erkeğiyle münasebete girdikten yıllar sonra, her cinsiyetten (çoğunluğu aristokrat olan) son derece rahat insanlardan oluşan parlak bir özgür düşünme çevresinin merkezine yerleşmişti. Ninon’nun yaşamının sonraki yıllarında en ateşli müttefiği Abbé de Châteauneuf2 olmuştu. Châteauneuf Markisi’nin kardeşi olan bu şahıs (Mösyö Arouet her ikisinin de noteriydi) oldukça zeki, müzikten anlayan, Paris sosyetesinde belli bir yere sahip olan ve Fransa diplomasisinde oldukça yüksek konuma sahip bir kimseydi. Abbé yalnızca Madam Arouet’nin iyi bir arkadaşı olmakla kalmamış, aynı zamanda onun parlak, zeki ve meraklı biri haline gelecek olan ikinci oğlunun vaftiz babalığını üstlenip çocuk için oldukça iyi bir rehber olmuştu. Abbé’nin, üç yaşındaki vaftiz evladına, çok uzun zaman önce unutulmuş olan, Musa’nın kurnazlıkla ve sahtekârlıkla itham edildiği “Moisade” şiirini öğretmiş olduğuna dair pek de güvenilir olmayan iddianın hiçbir doğru yanı bulunmayabilir. Fakat vaftiz kurnası önünde sarf ettiği sözlerle dini kuralları ihlal etmesinden açıkça görülebileceği üzere Abbé, yaşının çok ötesinde gelişim gösteren vaftiz evladına şüpheciliği haddinden önce aşılamış, Hıristiyanlığın kutsal gördüğü şeylerin büyük bir çoğunluyla alay etmeyi öğretmişti. Genç Arouet’nin yaşam hikâyesini takip ederken onun gelişimine etki eden bu olgu göz önünde bulundurulmalıdır. İkinci oğlunun onun hakkında söylediği birkaç şey haricinde Madam Arouet hakkında herhangi bir şey bilinmemektedir. Madam Arouet, Boileau’yu tanımış (kocası onun da noterliğini yapmaktaydı), onunla ilgili olarak “Akıl dolu bir kitap, fakat aptal bir adam,” yorumunda bulunmuştu. Madam, ikinci oğlu henüz yedi yaşındayken hayatını kaybetti.

Öksüz kalan çocuk, on yaşına basana kadar babasının çatısının altında yaşamaya devam etmiş sonrasındaysa yatılı olarak Louis-le-Grand Koleji’ne kaydolmuştu. Bu ünlü ruhban okulu, Fransa’nın genç zihinlerine etki etmek üzere Cizvitler tarafından ülkede kurulan eğitim kurumlarının en büyüğüydü. Okulda yatılı olarak eğitim görenler iki sosyal sınıfa ayrılıyordu. Bunlardan ilki genç Arouet’nin dahil olduğu sınıftı; diğer sınıfta ise bazıları soylu olmak üzere hepsi iyi ailelerden gelen çocuklar yer alıyordu. Bu sınıfın mensupları kendilerine ait odalarda kalıyor ve onlarla ilgilenen özel uşakları bulunuyordu. Arouet, üstün sınıfta yer alan birkaç çocukla uzun süre devam edecek ve kendisine fayda sağlayacak arkadaşlıklar kurmuştu. Büyük bir güce sahip Polis Bakanı’nın iki oğlu olan D’Argenson kardeşlerle arkadaşlığı son derece önemliydi; zira büyüğü gelecekte savaş bakanı, küçüğü ise dışişleri bakanı olacaktı. Voltaire, kolej döneminden altmış yıl kadar sonra kaleme aldığı hayali bir diyalogda, Louis-le-Grand Koleji mezunlarından biri olan karakterin ağzından okulda verilen eğitimin faydasız ve yetersiz olduğuna dair alaycı ithamlarda bulunur. Bu kişi, okuldan ayrılışıyla ilgili olarak konuştuğunda tartışma alevlenir, “Biraz Latince ve birtakım şeyler öğrenmiştim,” diye ekler. Bununla birlikte, daha neşeli bir ruh hali içinde bulunduğu zamanlarda Voltaire, Cizvit öğretmenlerinin erdemlerine ve retorik öğretmenlerinden biri olan dost canlısı Peder Poreé’nin derslerini dinlerken geçirdiği “keyifli saatlere” dair itiraflarda bulunmuştu. Bu okulda hatırı sayılır derecede Latince öğrenmişti fakat asla akademik düzeyde Latince metinler yazamadı, Yunancasıysa zayıftı.

Voltaire’in çok erken yaşlarda ortaya çıkan bir yeteneği vardı, öğretmenleri de bu yeteneğinin gelişimini desteklemekten geri durmamışlardı. Papa’nın ünlü böbürlenmelerini anımsatan bir üslupla, “Kundağımdan çıkar çıkmaz bir şiir kekelemiştim,” (“Au sortir du berceau j’ai bégayé des vers”) diye yazar Voltaire. Voltaire’in bu yeteneği, okula girişinin hemen ertesinde üstlerince bilinir hale gelmiş olmalı ki bu, kendisi tarafından anlatılan şu olaya sebebiyet vermiştir: Bir gün okula yaşlı bir asker gelir. Okulun hocalarının birinden, daha önce komutasında bulunduğu alay komutanı Dauphin’e, yaklaşmakta olan yılbaşında sunulmak üzere övgü dolu bir şiir yazması ricasında bulunur. Böylelikle Dauphin’in kesesinin ağzı açılacaktır. Hoca, meşgul ya da isteksiz olduğundan yaşlı askeri küçük Arouet’ye yönlendirir. Arouet’nin bir çırpıda yazıverdiği dizeler yaşlı askerin umduğu etkiyi yaratır. Voltaire’in aktardığına göre onun bu marifeti Versay’dan bile duyulmuş ve Abbé’yi bu zeki vaftiz evladını yaşlı Ninon de l’Enclos ile tanıştırma konusunda teşvik etmiştir. Kadın, çocuktan öylesine etkilenmiştir ki, yine Voltaire’in kendi aktarımına göre, kitap alması için 2000 franklık bir miras bırakmıştır.

 

Genç Arouet’nin Louis-le-Grand Koleji’nde geçirdiği yedi yıla dair çok sayıda başka anekdot bulunur fakat bunlar ya önemsiz ya da doğruluğu onaylanmamış anekdotlardır. Bunlar arasında en göze çarpanı, eğer doğruysa, oldukça önemlidir. Cizvit pederler, parlak öğrencilerin okul yöneticilerinden birinin gözetiminde hem kutsal hem de din dışı bazı sorular üzerine tartışmalarını teşvik ediyordu. Söylentiye göre bu tartışmalardan birinde, çok sevilen Peder Porée’nin pek tutulmayan meslektaşı Peder Le Jay, genç Arouet’nin dinin esaslarına karşı gelen küstah açıklamalarından öylesine rahatsız olmuştu ki tartışmayı yönettiği sandalyesinden kalkarak suçlu bulduğu çocuğu yakasından yakalayıp bir güzel sarsmış ve şunları söylemişti: “Seni münasebetsiz! Bir gün Fransa’da deizmin bayrak taşıyıcısı olacaksın!” (Condorcet’nin aktarımında “Fransa’da deizmin orkestra şefi olacaksın!” şeklinde ifade edilmiştir). Bu kehanet, olay gerçekleştikten çok sonra üretilmiş gibi görünmektedir. Gerçekte olansa, büyük bir ilahi adanmışlıkla kaleme aldığı ve kendisini göstermesini sağlayan şiirinde Arouet’nin (ki bu okul yıllarına denk düşmekteydi) Peder Le Jay’in aynı ölçüde bir adanmışlıkla yazılmış olan şiirinden ilham almış olmasıydı. Okul yönetimi bu durumdan oldukça memnundu, şiiri o dönem “Ode sur Sainte-Geneviève. Imitation d’une Ode latine du R. P. Le Jay par François Arouet étudiant en rhétorique et pensionnaire du Collége Louis-le-Grand3” imzasıyla yayımlamışlardı. Çocuk şair, bu yapıtta, en feci felaketlerle karşı karşıya kalan Fransa’nın yardımına koşması için Paris’in koruyucu azizi St. Geneviève’e yakarıyordu.

Son derece coşkulu bir şiir olan bu yapıtta yer alan vatansever duygularla bezeli ifadeler, evinde geçirdiği bahar tatillerinde ya da başka vakitlerde ülkesini ilgilendiren İspanya Veraset Savaşı tehlikesini işitmiş olması kuvvetle muhtemel bu zeki ve duyarlı çocuğun özgün yanını yansıtıyordu. Bu şiirin yazıldığı 1708 yılının sonlarında Fransa, her türden felaketle boğuşmaktaydı. Fransa’nın Oudenaarde’daki zaferinin ardından (11 Temmuz 1708) Marlborough ve Eugene, Lille’i ele geçirmişti. Lille’in düşüşü (23 Ekim) müttefiklere Paris’e giden yolu açmış gibi görünmekteydi. Yetişkin bir adam olduğunda Voltaire, o döneme ait çocukluk anılarını anımsayarak bu haberler karşısında dehşete kapıldığını ifade edecekti. Genç Arouet’nin söz konusu dönemde görüp hissettiklerinin yetişkin Voltaire’in savaş hakkında sıklıkla dile getirdiği iğrenmeye kaynaklık etmiş olduğu söylenebilir. Fransa, düşman tehlikesine ek olarak bir de doğal nedenlerden kaynaklanan kıtlıkla mücadele etmek zorunda kalmıştı. Kolejin kilerinde bulunan beyaz ekmeklerin yerini siyah ekmek alınca cömert Mösyö Arouet, genç ve hassas oğlunun böyle bir beslenme değişikliğine maruz kalmaması için okula yüz livre bağışlamıştı.

Louis-Le-Grand Koleji’nde son zamanlarını geçiren genç Arouet’nin okuldan ayrılan genç arkadaşına yazmış olduğu mektuplar, nispeten yakın bir geçmişte bulunarak yayımlandı. Bu mektuplar, genç şairin St. Geneviève’e yazdığı şiirin birkaç yıl sonrasında, 16- 17 yaşlarındayken kilise yasalarına karşı gelişen tavrına dair küçük fakat açık emareler barındırıyor. Oldukça kibar, sevecen bir dille yazılan söz konusu mektuplar, çok ufak da olsa okul dedikodularına yer verilmiş olması bakımından olumsuz bir yana da sahiptir. Nispeten daha dindar görüşteki okul arkadaşlarının sahip olduğu ve okul yaşamında da görülen dini adanmışlığa yönelik bir küçümsemeyi az da olsa görmek mümkün. Mektuplardan biri şu imayla başlıyor: “İnzivadan yeni çıktım, ölümüne yorgunum, sırtımda elli vaazın yükü var.” Arouet’nin ve mektup arkadaşının kilise öğretisine karşı gelmeyi düşündüklerine dair kulağına gelen bir ima karşısındaki tavrını anlatırken “Ona şöyle cevap verdim,” diyor, “O tarz bir yaşam için yeteri kadar erdemli değildim, sen de böyle bir ahmaklığa düşmeyecek kadar zekisin.” Sözlerine, “hakkında bilgi sahibi olmadıkları cazibe dünyasının tehlikeleri ve tatsız yanlarını öngöremedikleri dindar yaşamın zevkleri üzerine kafa yorduktan sonra” kariyer tercihini ruhban olma yönünde kullanan iki arkadaşıyla alay ederek devam ediyor. Bu dindar genç adamların karşılaşacakları tek zorluk, hangi kilise tarikatına katılacaklarına dair verecekleri karardı, “bu suç diyarından ayrılabilecekleri herhangi bir hayat tarzı onlar için iyi görünüyordu, tabii adına inzivaya çekilme ya da keşişlik denilen hayat tarzı dışında. 15 dakika içinde tüm tarikatları sırayla gözden geçirdiklerinde tarikatların hepsi öyle çekici gelmişti ki sanki seçmedikleri için pişman olmayacakları herhangi bir tarikat yok gibi görünmekteydi. Tıpkı iki demet ot arasında kalıp açlıktan ölen Buridan’ın eşeği gibi bu kararsızlık halinde sonsuza dek kalabilirlerdi.” Neyse ki kararı talihe bırakmayı akıl etmişlerdi. “Böylece, atılan zar birinin Karmelit diğerininse Cizvit olmasına karar verdi,” diye sonuca bağlıyor genç hicivci.

Günümüze ulaşan bu mektupların sonuncusu bahar tatiline çıkılmadan önce gerçekleşen yıl sonu törenlerinden birinde yazılmıştır. Yıl sonu olması sebebiyle, Paris’in ileri gelenlerinin katılımlarıyla onurlandırmayı alışkanlık haline getirdikleri, ahlaki dersler içeren ve dini içerikli bilindik bir oyun, birkaç öğrenci tarafından sergilenmekteydi. Bu temsilin genç Arouet’nin dramatik içgüdüleri üzerinde nasıl bir etkisi olduysa, bu olayla ilgili olarak eşine başka yerde rastlanmayan göndermelerde bulunmuştur. Mektup arkadaşına oyunda nasıl olduysa düşüveren iki keşişin bulunduğunu belirtip “Sanki yalnızca bizleri eğlendirmek için gelmişler gibi birbirlerinin boyunlarını kırdılar,” diye ekler genç muhabir, bu felaket karşısında kıkır kıkır güldüğüyse şüphe götürmez. Genç Arouet, şiirler ya da başka yollarla Cizvit hocalarının dini adanmışlığını ne ölçüde benimsemiş olursa olsun, Louis-le-Grand’dan 17 yaşında ayrıldığında çok büyük olasılıkla kararlı bir şüpheciydi.

Ikinci Bölüm
(1711 – 1716)

Kolejden döndüğünde babası onun baro için hazırlanmasını arzu etmişti, kendisi bir avocat olarak göçüp gittiğinde oğlunun avukatların en üst sınıfında yer alabilmesini sağlamaya niyetliydi. Genç adam buna uygun olarak gereken hukuk derslerine katılmıştı; fakat katılmasının asıl sebebi, Fransa’da halen aynı şekilde gerçekleştirilen hukuk çalışmalarına karşı duyduğu tiksintiyi artırmaktı. Yıllar sonra yazmış olduğu hayal ürünü bir diyalogda “Ben Paris’e aitim ve beni üç yıl boyunca Antik Roma hukuku çalışmaya mahkûm ettiler,” diyordu Voltaire iyi bir avukatın ağzından. Arouet, zamanının çoğunu, henüz okul çağındayken vaftiz babası tarafından takdim edildiği “Tapınak Topluluğu” adı verilen bir cemiyetin sevilen, sempatik misafiri olarak geçiriyordu. Bu topluluk, aralarında özgür düşünce yapısına ve Anakreon4 tarzı şiir üslubuna sahip Abbé de Chaulieu’nün (epey büyük kazanç karşılığında) saray şairi olarak hizmet ettiği Sully Dükü gibi önemli kişilerin, Epikürcü nüktedanların ve şairlerin bulunduğu bir topluluktu. Genç protégéleri5 zeki, nüktedan ve adabımuaşeret ehliydi; bununla birlikte zarif, sempatik ve etkileyici dizeler yazmakta üstüne yoktu. Kendisinden yüksek sosyal konuma sahip dost canlısı arkadaş grupları tarafından kabul görüyor olmaktan zevk alıyordu. Onu, eski kafalı ahlak kurallarıyla ve Versay Sarayı maiyetinin kasvetli dindarlığıyla alay etmesi için cesaretlendiriyorlar, genç yaşlı tüm Fransızların tek gerçek dini olan “zevk” tanrıçasına tapmaya davet ediyorlardı. Arouet’nin hukuk eğitimini ihmal etmesinden ve hayata dair umursamazlığından rahatsızlık duyan babası onu Caen’e, “Normandiya’nın Atina’sı”na gönderdi; Arouet burada iyi karşılanmış fakat hemen ertesinde “ahlaka ve dine karşı gelen dizeler” okuduğu için utanç kaynağı olarak görülmeye başlamıştı. Mösyö Arouet, oğlunun bu yaramazlıklarıyla nasıl başa çıkacağını düşünüp işin içinden çıkamazken genç Arouet’yi sadece Paris’ten değil, Fransa’dan da kalıcı olarak uzaklaştırma şansı doğmuştu. İngiltere ve Hollanda’yı da ilgilendiren bir gelişme olarak Utrecht Antlaşması’yla (13 Nisan 1713’te imzalanmıştır) İspanya Veraset Savaşı sona ermişti. Böylece Fransa ve Hollanda arasındaki diplomatik ilişkiler normale dönmüş, Arouet’nin (bundan birkaç yıl önce vefat eden) vaftiz babasının kardeşi olan Châteauneuf Markisi Lahey’e Fransız büyükelçisi olarak atanmıştı. Marki, kardeşinin ülkeden uzaklaştırılan vaftiz evladının, kendisiyle birlikte elçilik konutunda kalmasına rıza göstermiş, böylece 1713 baharında genç adam kendini Protestan Hollanda’nın başkentinde bulmuştu. Ne var ki babasının kavuştuğu rahatlığın uzun sürmesine izin vermemişti. Lahey’e varışının hemen ertesinde, kocasından ayrılmış ve halen hayatta olan kimselerle ilgili olarak yazdığı, genellikle hayal ürünü olan hatıralar ve anekdotlarla dedikoduyu olduğu kadar skandalları da seven okuyucu kitlesini memnun etmeye kendisini adamış Fransız bir annenin kızı Matmazel Dunoyer’ye âşık olmuştu. Kız, (Cévennes ayaklanması kahramanı Jean Cavailer ile nişanlıydı fakat görünüşe bakılırsa terk edilmişti) kendisinden birkaç yıl daha genç olan etkileyici âşığına açıkça cesaret vermişti. İçinde bulundukları durumda evlilik konusu hiç açılmamıştı. Evlilik konusu gündeme gelmiş olsaydı bile âşığın sahip olduğu konum önemsiz, şansı da bir hayli düşüktü. Madam Dunoyer, Voltaire’in eve girişini yasaklamıştı. Bu yasağı kaçak görüşmeler izlemiş, genç kadın en az bir defa erkek kılığına girerek büyükelçi tarafından oda hapsine kapatılan genci odasında ziyaret etmişti. Gencin düşüncesiz davranışlarının Hollandalı otoritelerle arasını bozacağından korkan büyükelçi, Voltaire’i babasının yanına gönderdi. Voltaire, 1713 yılı sonlarında Paris’e vardığında bu şehirden ayrılışının üzerinden yalnızca üç ay geçmişti.

Mösyö Arouet çok çabuk sinirlenen, yaşlı bir adamdı. Oğlunun böyle bir nedenle yeniden kendisine yük olmak üzere yuvaya dönmesinden kaynaklanan ilk öfke dalgasında oğlunu bir lettre de cachet6 ile hapse tıkmaktan bahsetmişti, sonrasında bu tehdit yumuşayarak onu apar topar Fransız Batı Hint adalarına göndermeye dönüştü. Sonunda suçlunun Paris’te kalmasına razı gelmişti fakat bir şartı vardı. Oğlu bir avukatlık bürosuna girecek, o avukatla birlikte çalışıp bu hiç de parlak olmayan memuriyetin eğitimini alacaktı. 1714 yılının başlarında genç Arouet, bir avukat olan Mösyö Alain’in Rue Paveé St. Bernard’daki evine iyiden iyiye yerleşmişti. Bu iş sayesinde Arouet, ileride çok farklı yollara sapacak olan kariyerinde değerlendirmek üzere kullanacağı olağan hukuk işleyişine dair bilgi sahibi oldu.

Burada elde ettiği kazanımlardan bir diğeri de yanında çalışan kâtiplerden birinin danışmanlığını üstlenmek olmuştu. Thiériot isminde, çalışmayla pek arası olmamasına karşın bir miktar edebi zevke sahip olan bu genç, Arouet’nin sağ kolu haline gelmişti. Görünüşe göre Arouet’nin Mösyö Alain’in çatısı altında geçirdiği süre de birkaç ayı geçmemişti. Affedici olmaktan epey uzak olan babası, onun ve arkadaşlarının yakarmalarına teslim olarak avukatlığa yeni başlayanlara yüklenen bu hiçbir şeye hizmet etmeyen angarya işlerden kurtulmasına izin verdi. Büyük ihtimalle genç adam kendisini mazur görmesi, kendisiyle ilgili olarak ne istiyorsa onu yapmasına izin vermesi konusunda babasını ikna etmişti. Bununla birlikte, tam da Mösyö Alain’in ofisine dahil olduğu yıl, Paris edebiyat çevrelerinde adını duyurmaya başlamıştı. Fransız Akademisi’nin, Nôtre Dame’da oluşturulan yeni koro için yazılan en iyi şiire vereceği ödül için yarışmaya girmişti. Gönderdiği şiir, gerekli olan dini adanmışlığa ziyadesiyle sahipti. Buna karşın ödül yaşlı bir Abbé’ye verilmişti. Hayal kırıklığına uğrayan Arouet, Abbé’yi ve Abbé’nin Akademi üyeleri arasında bulunan üstlerini hedef alan “Le Bourbier7” adlı iğneleyici bir hicivle intikamını aldı. Bu hicvin yazarı olarak kamuoyunda kötü bir şöhretle tanınır hale gelmiş, sonrasındaysa bir hiciv ustası olarak edindiği ün, kötü şöhretin etkilerini bertaraf etmişti.

 

Bununla birlikte genç şair, halihazırda daha büyük bir edebi girişimde bulunmaktaydı. Corneille tarafından pek de başarılı bir şekilde ele alınamamış bir konu olan Sophokles’in şaheseri Kral Oedipus’u işleyen Oedipe adlı trajedisini yazmaya başlamıştı. Voltaire, bu projenin aklına düştüğü ilk ânın, kariyerinin erken dönemini birden fazla yönden etkileyen bağlantılar sürecine denk geldiğini söylemiştir. Bu proje Voltaire’in, (XIV. Louis’nin, gayrimeşru olsa da yaşayan en büyük çocuğu olan, Madam Monstespan’dan doğan oğlunun eşi ve yüce Condé’nin torunu) oldukça soylu bir kana sahip Maine Düşesi’nin gözetiminde “Sceaux Sarayı” maiyetiyle tanıştırılması sonucu ortaya çıkmıştı.

Oldukça yetenekli olduğu kadar bilgili de olan Mösyö Malezieu, Dük’ün eğitmenliğini üstlenmişti. Sonraları Dük, Malezieu’ye, François Arouet’nin kır evinin de bulunduğu Sceaux yakınlarında yer alan Châtenay’de bir villa hediye edecekti. Malezieu, genç müstesna komşusuyla burada tanışarak onu Sceaux Sarayı maiyetine takdim etmişti. Düşes’in en sevdiği eğlence, amatör tiyatrocular tarafından sergilenen oyunlardı. Sceaux’da sergilenen bu oyunlar arasında en çok hoşuna gidenlerse Yunan tiyatro oyunlarının Fransız uyarlamalarıydı. Bu oyunlardan biri de Euripides’in İphigenia Tauris’te adlı oyunuydu. Bu oyunu izleyen kitlenin arasında bulunan genç Arouet, Sophokles’in ünlü trajedisini Fransızcaya uyarlama fikrinin bu oyunu izlerken aklına geldiğini söylemiştir. Genç yazar Oedipe adlı eserini, halkın canını ve kaynaklarını korkunç savaşlarda heba ettiği için ardından kimsenin yas tutmadığı XIV. Louis’nin öldüğü 1 Eylül 1715 tarihinde tamamlamış olmalı. Louis, ölümünden kısa süre önce bir fermanla gayri meşru çocuklarına meşruiyet tanıyarak sözde meşru varislerin başarısız olmaları durumuna karşın onları da taht verasetine dahil etmişti. Meşruiyet kazanan gayri meşru çocukların en büyüğü Maine Dükü bu sayede bir gün Fransa Kralı olabilirdi. Söz konusu vasiyetiyle Louis, yeğeni Orleans Dükü’nü, torunu ve birinci sırada yer alan veliahtı “çocuk kral” XV. Louis reşit oluncaya değin devleti yönetmekle görevli naiplik konseyinin başkanlığına tayin etmişti. Bu vasiyet, en sevdiği oğlu Maine Dükü’ne naiplik konseyinde bir sandalye veriyor, ayrıca onu genç kralın koruyucusu olarak görevlendirerek saray muhafızlarının kumandanlığına getiriyordu.

Louis’nin ölümünün üzerinden çok geçmemişti ki kral naibi görevindeki Orleans Dükü’nün isteği üzerine Paris Parlamentosu vasiyette yer alan bu hükümleri iptal etti. Görünüşe bakılırsa Dük bu gelişmeler karşısında sessizliğini korumuş; fakat hırslı, büyüleyici bir kadın olan Düşes yeni rejime karşı muhalefete derhal girişmişti. Fransa’da politik muhalefetin başlıca yöntemlerinden biri iktidar güçlerini hedef alan hicivlerin dilden dile yayılmasını sağlamaktı. Genç Arouet de bir hiciv ustası olduğunu çoktan göstermişti. Dük’ün bu silahı oyuna dahil etmesi çok büyük ihtimalle patroniçesi Düşes’in isteği üzerine gerçekleşmişti. Her ne olmuş olursa olsun, Arouet için Kral Naibi’ne ve Kral Naibi’nin her bakımdan babasına layık kızı Berri Düşesi’ne yönelik yazılan menfur şiirlerin şairliği rolü biçilmişti. Sonuç itibarıyla, 1716’nın Mayıs ayının ilk haftasında yayımlanan bir fermanla “Sieur Arouet fils8”, çok sevdiği Paris’ten yaklaşık beş yüz kilometre uzakta yer alan sıkıcı bir kasaba olan Tulle’a sürüldü.

İşte o zaman Mösyö Arouet, evladına hoşgörü göstererek meseleye dahil oldu. Muhtemelen hakikati kurban etme pahasına, ilgili makamlara Sully-sur-Loire’da “Arouet’nin düşüncesiz davranışlarını düzeltecek, neşesini dizginleyecek” akrabalarının bulunduğunu aktardı. Böylece Arouet’nin sürgün yeri Tulle yerine Sully olmuştu. O bölgede akrabaları ister olsun ister olmasın, genç adam kendini aniden Sully Dükü’nün sahibiyle aynı ismi taşıyan şatosunda Dük’ün misafiri olarak ona eşlik etme zevkini yaşarken bulmuştu. Ne var ki kısıtlamalara katlanamama huyu ve alışkanlık haline getirdiği huzursuzluk, yeni ikametgâhından da kısa zamanda sıkılmasına yol açmıştı.

Hatırlı dostlar aracılığıyla iletişim kuracağı Orleans Dükü’ne kafiyelerle yazılmış, dalkavuklukla bezeli, işlemekle itham edildiği kabahatleri işlemediğini bildiren gerek samimi gerek samimiyetsiz itirazların yer aldığı bir mektup yazdı. İyi huylu Kral Naibi acıyıp merhamet göstererek ilkbahar geldiğinde Arouet’nin Paris’e dönmesine izin verdi. Bu af, kaynağını Mösyö Arouet’nin ikinci oğlunun karakteri ve kariyeri üzerine yaptığı, bize kadar ulaşan ve özgünlüğü şüphe götürmeyen ilginç açıklamasından almaktaydı. Bu açıklama, Voltaire’in yaşamı üzerine çalışan son dönemin önemli isimlerinin gözünden kaçmıştır. Babasının, Ekim 1716’da Hazine Dairesi Başkanı’na gönderdiği mektupta şu dokunaklı ve anlamlı bölüm yer almaktaydı: “Monsenyör, muhtemelen siz bile Kral Naibi’nin oğlumu affetmekten mutlu olduğunu duymuşsunuzdur. Sürgünün kendisi beni, bu erken gelen aftan daha az endişelendirmişti. Bu af, kendilerine duyduğum tüm saygıya karşın oğlumu zehirlediklerini düşündüğüm yüce şahsiyetlerin övgüleri ve hoş karşılamalarının yanı sıra şiirinin başarısıyla sarhoş olan genç adamın içinde bulunduğu yıkımı nihayete erdirecek.”

1Voltaire’in yakın arkadaşı olan Louis François Armand de Vignerot du Plessis, Voltaire’e yaşamı boyunca destek olmuştur. Burada bahsi geçen Dük, kendisinin babasıdır. Dük’ün ölümünden sonra bu unvan oğluna geçmiştir.
2Châteauneuf başrahibi. (ç.n.)
3Sainte Geneviève’e Övgü. R.P Le Jay’in Latince övgüsünün bir taklidi. Yazan: François Arouet, Louis-le-Grand Koleji’nde yatılı bir retorik öğrencisi. (e.n.)
4MÖ 5. yüzyıl civarında Teos’ta (bugünkü Sığacık) yaşamış bir şair. (e.n.)
5Kendisinden daha deneyimli kimselerce korunan, onlar sayesinde önemli ortamlara giren kimse. (e.n.)
6Fransız İhtilali öncesinde tehlike arz ettiği düşünülen bir kişinin hapse atılmasını sağlamak için yazılan ve kral tarafından imzalanan bir belge. (e.n.)
7(Fr.) Çamur deryası, batak; çirkef. (e.n.)
8Voltaire kastediliyor. (e.n.)