Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü

Text
Autor:
0
Kritiken
Leseprobe
Als gelesen kennzeichnen
Wie Sie das Buch nach dem Kauf lesen
  • Nur Lesen auf LitRes Lesen
Schriftart:Kleiner AaGrößer Aa

ana-mına degiçe (АНА-МЫНА ДЕГИЧЕ) [şurada burada demeden] 1. Bugün yarın derken: “Akılduu ana-mına degiçe, akmak kır aşıptır.” (Akıllı bugün yarın derken, ahmak geçidi aşmış.) 2. Çabucak: “Al büt bааrın аnаmınа dеgiçе bütürdü dа, kоydu.” -ÇA1. (O hepsini çabucak bitiriverdi.) 3. bk. ayta-buyta degiçe.

anan kalsa (АНАН КАЛСА) [sonra kalsa] Konuşmada düşünceyi vurgulamak için “üstelik”, “bir de” anlamında kullanılan ifade: “Аnаn kаlsа kırgızdın cеrinin kеrеmеti bir ukmuş gо!” -N. Bаytеmirоv. (Üstelik Kırgız topraklarının kerameti müthiş, ya!)

ança bolbogondo (АНЧА БОЛБОГОНДО) [o kadar olmadığında] 1. Az kalsın: “Sаbit bаykеm turbаybı, аnçа bоlbоgоndо ırgıtа çааp şеrmеndе bоlmоk еkеmin gо.” -UА. (Sabit ağabeyimmiş, az kalsın yere vurarak mahcup olacaktım.) 2. Yoksa, öyle olmasa: “Аnçа bоlbоgоndо / Аtаsı izdеp kеlbеgеndе, / Аy-tаlааdа ölöt еlе.” -CK2. (Öyle olmasa / Babası arayıp gelmese / Uçsuz bucaksız tarlada ölürdü.)

ança boldu (АНЧА БОЛДУ) [o kadar oldu] Madem öyle: “Аnçа bоldu, önörüñ bоlsо örgö çаp.” -CА. (Madem öyle, hünerini göster.)

ança emes (АНЧА ЭМЕС) [o kadar değil] 1. Çok değil, orta: “Zıyan аnçа еmеs!” -АÇ. (Zarar çok değil!) 2. İyi değil: “Munu tirüü kоyuş аnçа еmеs.” -CM. (Onu sağ bırakmak iyi değil.)

ançalık emes (АНЧАЛЫК ЭМЕС) [o kadar da değil] Pek iyi değil, istenildiği kadar değil: “Kаrаcаttı köp sаrp kılgаnı mеnеn nаtıycаsı аnçаlık еmеs.” -KT. (Çok para harcanmasına rağmen sonucu pek iyi değil.)

andan kalsa (АНДАН КАЛСА) [bundan kalsa] bk. anan kalsa.

anday attuu kün kayda (АНДАЙ АТТУУ КҮН КАЙДА) [öyle atlı gün nerede] Keşke öyle olsa: “Аndаy аttuu kün kаydа! Kеtе bеrеliçi.” -Bеrdikеyеv. (Keşke öyle olsa! Lütfen gidelim.)

anday bolsun (АНДАЙ БОЛСУН) [öyle olsun] Kutlamaya cevap verirken kullanılan, memnuniyeti ifade eden söz: “-Ayt maarek bolsun! – Anday bolsun!” (Bayramınız mübarek olsun! –Sizin de!)

anday-mınday degiçe (АНДАЙ-МЫНДАЙ ДЕГИЧЕ) [şöyle böyle demeden] bk. ana-mına degiçe.

añdı-döñdü karaba- (АҢДЫ-ДӨҢДҮ КАРАБА-) [çukura tümseğe bakmamak] 1. Etrafına bakmadan, dikkat etmeden: “Bala atasın körüp, añdı döñdü karabay çurkadı.” (Çocuk babasını görünce dikkat etmeden koştu.) 2. Önünü arkasını gözetmemek, sağına soluna dikkat etmemek: “Al añdı-döñdü karabay süylöy beret.” (O önünü arkasını gözetmeden konuşur durur.)

añgekten kaçsañ döñgökkö (АҢГЕКТЕН КАЧСАҢ ДӨҢГӨККӨ) [çukurdan kaçarsan tümseğe] Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak: “Añgekten kaçsañ döñgökkö değen uşul, dosumdan caşınam dep agayga karmalıp kaldım.” (Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak bu işte, dostumdan gizleneyim derken hocama yakalandım.)

añgeme dükön (АҢГЕМЕ ДҮКӨН) [hikâye dükkân] Sohbet: “Rоzа Törökulоvnа, аñgеmе-dükönüñüzgö çоñ rаhmаt.” -KT. (Roza Törökulovna, sohbetiniz için teşekkür ederiz.)

añgeme dükön kur- (АҢГЕМЕ ДҮКӨН КУР-) [hikâye dükkân kurmak] 1. Sohbet etmek, hoşbeş etmek: “Eköö köpkö añgeme dükön kurup oturuştu.” (İkisi uzun uzun sohbet ederek oturdular.) 2. Söyleşi yapmak, söyleşi düzenlemek: “Ay sayın añgеmе-dükön kursakçı dеp еñsеdi.” -KА. (Her ay söyleşi düzenlesek diye hayal etti.) 3. Anlatmak: “Bul cagınan bir añgеmеdükön kurup bеrbеysizbi.” -KА. (Bu konuda bir şeyler anlatmaz mısınız?)

añgüdük oy (АҢГҮДҮК ОЙ) [enayi düşünce] Tam anlaşılmayan, dağınık düşünce. “Sаpаrdın kеçееgi sözünön ulаm аñgüdük оydо kаldım.” -KM1. (Sapar’ın dünkü sözlerinden dolayı düşüncelerim dağınık.)

añı uç- (АҢЫ УЧ-) [aklı kaçmak] Dehşete düşmek: “Kаrаp turgаndаrdın аñı uçtu.” -TK. (Bakıp duranlar dehşete düştüler.)

anın betin arı kılsın (АНЫН БЕТИН АРЫ КЫЛСЫН) [onun yüzünü öte yapsın] Allah göstermesin, başımıza gelmesin: “Аnın bеtin аrı kılsın, bаlаm.” -KS2. (Allah göstermesin, oğlum!)

anın canında (АНЫН ЖАНЫНДА) [onun yanında] Ona göre, ona kıyasla: “Anın canında sen boyluuraaksıñ.” (Ona göre sen daha boylusun.)

anın cüzün arı kılsın (АНЫН ЖҮЗҮН АРЫ КЫЛСЫН) [onun yüzünü öte yapsın] bk. anın betin arı kılsın.

añkildek at- (АҢКИЛДЕК АТ-) [hoplayıp zıplamak] Hoplaya zıplaya koşmak, tepe taklak düşmek, takla atmak: “Emnеgеdir Оrоzkul azır uşеrdеn añkildеk atıp cügürgön bоydоn cеtip barıp.” -ÇA1. (Nedense Orozkul şimdi buradan hoplaya zıplaya koşarak gidip…)

ant atkır (АНТ АТКЫР) [ant vurasıca] bk. ant urgur.

ant ber- (АНТ БЕР-) [ant vermek] Ant içmek, yemin etmek: “Еkinçi bul аyıldаn uuru kılbаskа аnt bеrişti.” -BF. (Bir daha bu köyde hırsızlık yapmamaya yemin etti.)

ant içkendey (АНТ ИЧКЕНДЕЙ) [ant içmiş gibi] Ant içmiş gibi, bembeyaz kesilmek: “Аnt içkеndеy suladı.” -ЕS. (Ant içmiş gibi bayıldı.)

ant ur- (АНТ УР-) [ant vurmak] Melun olmak, lanetlenmiş olmak: “Cakın adamına kıyanat kılsa, anda anı ant urgan eken!”.(Yakın adamına hıyanet ederse, o zaman o lanetlenirmiş.)

ant urgan (АНТ УРГАН) [ant vurmuş olan] 1. Melun, lanetli: “Аnt urgаn kаpır Kаnçоrо / Kаnın içip tоygоn, bеyim? -CM. (Lanetli kâfir Kançoro / Kanını içip doymuştur?) 2. Lanetlenmiş kimse. 3. Lanet, kötü: “Аnt urgаn bееnin ökürgönü, mеn mıltıktı bаskаnçа kürptü çоçutup cibеrdi.” -MR. (Lanet kısrağın bağırması, ben tüfeği ateşleyene kadar yabani hindiyi korkutuverdi.)

ant urgur (АНТ УРГУР) [ant vurasıca] Lanet olası: “Аnt urgurdun kılgаn işin kаrа, kаrаtıp turup bilmеksеngе sаlаt.” -ОА. (Lanet olası adamın yaptığı işe bak, göz göre göre bilmemezlikten geliyor.)

ant ursun (АНТ УРСУН) [ant vursun] Vallahi, billahi: “Аnt ursun Cumаgüldöy аntkоr аyal cоk.” -KS2. (Vallahi billahi Cumagül gibi üçkâğıtçı kadın yok.)

apköy til (АПКӨЙ ТИЛ) [apköy dil] Laf cambazlığı, kandırma, tatlı dil.

apköy tilge sal- (АПКӨЙ ТИЛГЕ САЛ-) [apköy dile koymak] Tatlı dille ve laf cambazlığıyla karşıdaki kişiyi kandırmak, dil dökmek: “Atañdı tilge kel-tir – deşip apköy tilge salıştı.” -AU2. (Babanı ikna et diyerek kandırdılar.)

apsun oku- (АПСУН ОКУ-) [efsun okumak] Efsunlamak, okuyup üflemek: “Kırk üç barça kagazga, apsun okup dem saldı.” -SO (Kırk üç parça kâğıdı okuyup efsunladı.)

aptoroy curt (АПТОРОЙ ЖУРТ) [aptoroy yurt (aptoroy, dünyanın dört bir yanı)] Bütün yurt, “Aramdık körsöñ açıp ayt / Aptoroy curtka çaçıp ayt.” -SO. (Adaletsizlik görürsen açık söyle / Bütün yurda duyur.)

ar cagına ayıl kon- (АР ЖАГЫНА АЙЫЛ КОН-) [öte yanına komşu olmak] Kursağına bir lokma girmek.

ar kaçandan bir kaçan (АР КАЧАНДАН БИР КАЧАН) [her zamandan bir zaman] Her zaman, daima, sürekli, ikide bir.

ar kaysının başın ayt- (АР КАЙСЫНЫН БАШЫН АЙТ-) [rastgele şeylerin başını söylemek] bk. ar nersenin başın ayt-.

ar koşkon (АР КОШКОН) [her katılan] Derleme, toplama, biriktirme, her türlü.

ar nersenin başın ayt- (АР НЕРСЕНИН БАШЫН АЙТ-) [rastgele şeylerin başını söylemek] Havadan sudan konuşmak.

ara bök (АРА БӨК) [ara bök (bök, aşık kemiğinin konma biçimlerinden biri olup kemiğin yatma pozisyonlarından çıkıntılı üzerinin yukarıya bakan hali)] Arada (kalmak).

ara bök kal- (АРА БӨК КАЛ-) [ara bök kalmak (bök, aşık kemiğinin konma biçimlerinden biri olup kemiğin yatma pozisyonlarından çıkıntılı üzerinin yukarıya bakan hali)] 1. Kararsız kalmak, iki arada bir derede kalmak: “Altı sanı soo turup / Ara bök coldo kaldı.” -BS1. (Sağlığı sıhhati yerinde olmasına rağmen / İki arada bir derede kaldı.) 2. Uzak kalmak, bir şeyin dışında kalmak: “Alaksıp cürüp oyunga / Ara bök kalgan bilimden.” -BS1. (Oyunla oyalanarak / Bilimden uzak kalmış.)

ara bök taşta- (АРА БӨК ТАШТA-) [ara bök bırakmak (bök, aşık kemiğinin konma biçimlerinden biri olup kemiğin yatma pozisyonlarından çıkıntılı üzerinin yukarıya bakan hali)] Ortada bırakmak: “Ara coldo ara bök taştap salıp kete berdi.” -KT. (Ortada bırakıp gitti.)

ara coldo (АРА ЖОЛДО) [ara yolda] Belirsiz durumda, ortada, iki arada bir derede.

ara coldo kal- (АРА ЖОЛДО КАЛ-) [ara yolda kalmak] Belirsiz durumda, ortada kalmak, amacına, belirlediği hedefe ulaşamamak, arada kalmak.

ara künçülük (АРА КYНЧYЛYК) [ara günlük] Arası bir günlük (yol).

ara törö- (АРА ТӨРӨ-) [ara doğurmak] Erken doğum yapmak.

araanı açıl- (АРААНЫ АЧЫЛ-) [gırtlağı açılmak] 1. İştahı açılmak. 2. Aç gözlülük yapmak, insafsız olmak: “Beker malga kızıgıp açılıp ketet araanı” -TC. (Beleş mala heves edip artar aç gözlülüğü.)

araanı buzul- (АРААНЫ БУЗУЛ-) [boğazı bozulmak] Aç gözlülük yapmak, insafsız olmak: “Oy, arı cok baldar, altı küngö çıdabay araanıñar buzuldubu?” -TM1. (Hey arsız çocuklar, altı gün dayanamayıp insafsız mı oldunuz?)

araanı cür- (АРААНЫ ЖҮР-) [boğazı yürümek] 1. İşleri yoluna girmek, şansı dönmek. 2. Hükmü sürmek: “Azır alardın araanı cürüp turgan çak.” -KA1. (Şimdi onların hükmünün sürdüğü zaman); “Akçanın araanı cürgön cerde adaldık orun tappay çırkırap kaçat.” -ML. (Paranın hüküm sürdüğü yerde adalet kaçacak yer bulamaz.) 3. Hayallerine ulaşmak.

araanı küç al- (АРААНЫ КҮЧ АЛ-) [boğazı kuvvetlenmek] İştahı kabarmak: “Atak-naam aluunun ak etkenden tak etip akıygan araanı küç aldı.” -ÇA1. (Şöhret, ün kazanmak isteyenlerin iştahları kabardı.)

araanın agıt- (АРААНЫН АГЫТ-) [boğazını akıtmak] bk. araanı açıl-.

araça kıl- (АРАЧА КЫЛ-) [aracı yapmak] Dövülen birini savunmak, korumak: “Artımdan tüşkön kuugundan / Araça kılçı barsıñbı?” -ÇA1. (Рeşime düşen takipçilerden / Koruyacak biri var mı?)

 

araça tüş- (АРАЧА ТҮШ-) [aracı düşmek] 1. Dövülen birini savunmak, korumak. 2. Mâni olmak: “Mınday şumdukta anın kaygısına eç kim araça tüşö albas.” -ÇA (Böyle zor durumda onun üzüntüsüne kimse mâni olamaz.)

araday cerge çaraday cıyın kıl- (АРАДАЙ ЖЕРГЕ ЧАРАДАЙ ЖЫЙЫН КЫЛ-) [küçük yerde büyük toplantı yapmak] Küçük bir olayı büyütmek, abartmak, pireyi deve yapmak: “Cok cerinen çatak taap çuu salbagın ayılga, araday cerge çaraday.” (Durduk yerde köyü karıştırmayın, pireyi deve yapıp…)

araga tüş- (АРАГА ТҮШ-) [araya girmek] Ara bulmak, barıştırmak, araya girmek: “Koyuñuz Abakir bayke dep, men araga tüştüm.” -ÇA (Yapmayın Abakir ağabey deyip araya girdim.)

arak samın (АРАК САМЫН) [rakı sabun] bk. atır samın.

aralcı bol- (АРАЛЖЫ БОЛ-) [aracı olmak] Vesile olmak, sağlamak: “Karahanidder köçmön Türktördün İslam dinine ötüşünö aralcı boluşkan.” -İE. (Karahanlılar göçebe Türk boylarının İslam dinine girmesine vesile olmuşlardır.)

aram çöp (АРАМ ЧӨП) [haram ot] Zararlı ot: “Öngöngö aram çöp koyboymun.” -LÜ. (Büyümek için zararlı bitki bırakmayacağım.)

aram kan (АРАМ КАН) [haram kan(lı)] Kendi nesli olmayan, piç.

aram kıyal (АРАМ КЫЯЛ) [haram hayal(li)] Art niyetli.

aram oyluu (АРАМ ОЙЛУУ) [haram düşünceli] Kötü niyetli.

aram öl- (АРАМ ӨЛ-) [haram ölmek] 1. Gözü açık gitmek. 2. Yapayalnız ölmek: “Oşentip aram ölüptür.” -G-K. (Öyle yapayalnız ölmüş.)

aram sana- (АРАМ САНА-) [haram düşünmek] Kötü düşünmek, kuşkulanmak.

aram siydik (АРАМ СИЙДИК) [haram sidik] Babası belli olmayan, nikâhsız doğan, piç.

aram tamak (АРАМ ТАМАК) [haram boğaz] 1. Tembel, üşengeç. 2. Pisboğaz.

aram ter (АРАМ ТЕР) [haram ter] Boşa giden gayret, emek.

arañ can (АРАҢ ЖАН) [zor can(lı)] 1. Takatsiz, dermansız, mecalsiz, zayıf, bir sıkımlık canı var, canlı cenaze. 2. Dermansızca, bitkince, zar zor, güçlükle: “Kanatın arañ can küülöyt.” -CO. (Kanadını zar zor çırpıyor.)

arañ degende (АРАҢ ДЕГЕНДЕ) [zor dediğinde] bk. arañdan zorgo.

arañdan zorgo (АРАҢДАН ЗОРГО) [zordan zora] Zorla, güçlükle, zar zor: “Arañdan zorgo basıp keldi.” (Zar zor yürüyerek geldi.)

arası açıl- (АРАСЫ АЧЫЛ-) [arası açılmak] Arası açılmak, soğumak: “Tuugan arası açılgandan açıla beret.” -S-C. (Akrabaların arası devamlı açıldı.)

arasına ot cak- (АРАСЫНА ОТ ЖАK-) [arasına ateş yakmak] Arasını açmak, ara bozuculuk yapmak.

arasınan kıl ötpö- (АРАСЫНАН КЫЛ ӨТПӨ-) [arasından kıl geçmemek] Aralarından su sızmamak.

arasınan suu ötpö- (АРАСЫНАН СУУ ӨТПӨ-) [arasından su geçmemek] bk. arasınan kıl ötpö-.

aray köz çaray (АРАЙ КӨЗ ЧАРАЙ) [yüzbe yüz] bk. oroy köz çaray.

arbagı kötörül- (АРБАГЫ КӨТӨРҮЛ-) [ruhu yükselmek] 1. Ünlenmek, meşhur olmak. 2. Otoritesi yükselmek.

arbagın kötör- (АРБАГЫН КӨТӨР-) [ruhunu yükseltmek] 1. Ünlü yapmak, meşhur etmek; ruhunu okşamak. 2. Otoritesini yükseltmek.

arbak koldosun (АРБАК КОЛДОСУН) [ruh kollasın] Ölülerin, ataların ruhları korusun, kollasınanlamında alkış sözü: “Baarıñdı arbak koldosun.” -GO (Hepinizi atalar ruhu korusun, kollasın.)

arbak kongon (АРБАК КОНГОН) [ruh konan] Talihli, şanslı, işleri yoluna giren, şansı dönen, Allah’ın sevgili kulu: “Başında kıtay hanı ele / Arbak kongon can ele.” -CM. (Başında Çin’in hanıydı / Talihli bir hükümdarıydı.)

arbak urgur (АРБАК УРГУР) [ruh çarpasıca] “Lanet olası, ataların ruhu çarpsın!” anlamında beddua sözü: “Ata-baba dininen / Arbak urgur kaçıp-tır.” -SO. (Ataların dininden / Çıkmış lanet olası.)

arbayı suuk (АРБАЙЫ СУУК) [ruhu soğuk] Çirkin, yüzü göze hoş gelmeyen, güzel olmayan: “Arbayı suuk bir adam çıktı.” (Çirkin bir adam çıktı.)

ardak takta (АРДАК ТАКТА) [saygı tahta(sı)] Şeref kütüğü, belirli kurum ya da kuruluşlarda emeği geçmiş insanları tanıtmak için hazırlanmış pano: “Ardak gramotaları menen sıylanıp, respublikanın Ardak taktasına cazılgan.” -KB. (Takdir belgeleri ile ödüllendirilerek, şeref kütüğüne adı yazıldı.)

arı barıp, beri kel- (АРЫ БАРЫП, БЕРИ КЕЛ-) [öte gidip beri gelmek] 1. Ağır hastalık atlatmak, ölümün kapısından dönmek: “Eki colu arı barıp beri keldi.” (İki kere çok ağır hastalık atlattı.) 2. Bayılıp ayılmak, çok zorlanmak.

arı cok (АРЫ ЖОК) [arı olmayan] Ar damarı çatlamış, utanmaz, arsız.

arı kalçap, beri kalçap (АРЫ КАЛЧАП, БЕРИ КАЛЧАП) [öteye aşık atarak beriye aşık atarak] Kılı kırk yarmak, ince eleyip sık dokumak: “Arı kalçap, beri kalçap, daana bir tıyanakka kele alışpay kıynalganda Manas cardıgın ayttı.” -TM1. (Kılı kırk yarıp kesin bir sonuç alamayarak zorlandıklarında, Manas, emrini verdi.)

arı karap ıylap, beri karap kül- (АРЫ КАРАП ЫЙЛАП, БЕРИ КАРАП КҮЛ-) [öteye bakarak ağlayıp beri bakarak gülmek] Renk vermemek, sıkıntısını, üzüntüsünü, çektiği zorluğu belli etmemek: “Kempir arı karap ıylap, beri karap külüp kıyılıp turup tört şakegin berdi.” -BF. (Yaşlı kadın üzüntüsünü belli etmeksizin dört yüzüğünü verdi.)

arı ketip, beri ketip (АРЫ КЕТИП, БЕРИ КЕТИП) [öteye gidip beriye gidip] İkna olmaksızın, razı olmaksızın, gönülsüz olarak.

arı tolgonup, beri tolgon- (АРЫ ТОЛГОНУП, БЕРИ ТОЛГОН-) [öte çevrilerek beri çevrilmek] Uzun uzadıya düşünmek, derin düşünmek.

arı-beri karagança (АРЫ-БЕРИ КАРАГАНЧА) [öte beri bakana kadar] Göz açıp kapayıncaya kadar.

arı-beri kıla sal- (АРЫ-БЕРИ КЫЛА САЛ-) [öte beri yapıvermek] Çabucak, şipşak bitirmek.

arıdan beri (АРЫДАН БЕРИ) [öteden beri] Çok çabuk, çabucak, çarçabuk, çok hızlı, bir anda.

arık çıray (АРЫК ЧЫРАЙ) [zayıf yüz(lü)] Zayıfça, çok zayıf olmayan, sırım gibi: “Beti-kolu küngö küygön, orto boyluu arık çıray cigittin kebetesi köründü.” (Eli yüzü güneşten yanmış, orta boylu, çok zayıf olmayan delikanlının silüeti göründü.)

arısı üç, berisi eki (АРЫСЫ ҮЧ, БЕРИСИ ЭКИ) [ötesi üç, berisi iki] Üç aşağı, beş yukarı.

arısı-berisi kaysı (АРЫСЫ-БЕРИСИ КАЙСЫ) [ötesi berisi hangi] Hiçbir farkı yok: “Arısı-berisi kaysı, bere ber.” (Hiç fark etmez, verebilirsin.)

arka bol- (АРКА БОЛ-) [arka olmak] Destek olmak, arka olmak: “Beçaraga kalka bol, bedelsizge arka bol.” -C-Ö. (Biçareye kol kanat, garip kişiye arka ol.)

arka moynu astında kal- (АРКА МОЙНУ АСТЫНДА КАЛ-) [arka boynu altında kalmak] Kazada hayatını kaybetmek, kazadan zarar görmek, kazaya uğramak: “Bir kün bolboso bir kün arka moynu astında kalat.” -AU2. (Bugün olmasa da bir gün kazadan zarar görürsün.)

arka tut- (АРКА ТУТ-) [arka tutmak] Birini arka bulmak, destek olarak görmek.

arka-cölök bol- (АРКА-ЖӨЛӨК БОЛ-) [arka destek olmak] Arka çıkmak, destek olmak: “Baştarına mınday kıyın kıstoo kün tüşsö biribirine arka-cölök boluşkan.” -ÇA1. (Başları sıkıştığı gün birbirlerine arka çıktılar.)

arkan boyu (АРКАН БОЮ) [urgan boyu] Tahmini on metrelik uzunluk; karış kadar: “Arkan boyu cerge bargandan kiyin taşka takalıp kaldı körünöt.” -BM. (Tahminî on metrelik yere vardıktan sonra taşa takılmışa benziyor.)

arkañdı mal, aldıñdı bala bassın (АРКАҢДЫ МАЛ, АЛДЫҢДЫ БАЛА БАССЫН) [arkanı mal, önünü çocuk bassın] Arkanda malın mülkün, önünde çoluk çocuğun çok olsun! Bir yastıkta kocayın!

arkası suu- (АРКАСЫ СУУ-) [arkası soğumak] Yüreği soğumak, rahatlamak, oh çekmek: “Kan içer Törögeldi ölüp, dalay kedeydin arkası suugan.” -AJ. (Kana susamış Törögeldi ölünce birçok fakir fukaranın yüreği soğumuştu.)

arkası tiy- (АРКАСЫ ТИЙ-) [sırtı değmek] Yardımı, faydası dokunmak: “Arkası tiygen eline.” -KPA1. (Halkına faydası dokunmuştu.)

arkasın sal- (АРКАСЫН САЛ-) [arkasını koymak] Sırtını dönmek.

arkı-berkini bil- (АРКЫ-БЕРКИНИ БИЛ-) [öteyi beriyi bilmek] bk. arkı-berkini tüşün-.

arkı-berkini tüşün- (АРКЫ-БЕРКИНИ ТҮШҮН-) [öteyi beriyi anlamak] Her şeyden anlamak, görmüş geçirmiş olmak.

armanda bol- (АРМАНДА БОЛ-) [ukdede olmak] bk. armanda kal-.

armanda kal- (АРМАНДА КАЛ-) [ukdede kalmak] İçinde ukde olmak: “Seyit menen betteşpey, men armanda kaldım” -CM. (Seyit’le karşılaşamamak içimde ukde oldu.)

arpañdı kam ordukpu (АРПАҢДЫ КАМ ОРДУКПУ) [arpanı çiğ biçtik mi] Ne dedim de? Ne yaptım da?

arpasın aştıgın kam orgonsu- (АРПАСЫН АШТЫГЫН КАМ ОРГОНСУ-) [arpasını çiğ biçmiş gibi yapmak] bk. arpasın kam orgonsu-.

arpasın çiyki or(АРПАСЫН ЧИЙКИ ОР-) [arpasını çiğ biçmek] bk. arpasın kam or-.

arpasın kam or(АРПАСЫН КАМ ОР-) [arpasını çiğ biçmek] Kötülük yapmak, zarar vermek. “Tört tülük malın bölgülö / Arpasın kam orgula.” -ET2. (Sürülerce malını bölün / Kötülük yapıp zarar verin!)

arpasın kam orgonsu- (АРПАСЫН КАМ ОРГОНСУ-) [arpasını çiğ biçmiş gibi yapmak] Kötü bir şey yapmışçasına suçluluk duygusuna kapılmak.

artı kayırluu bolsun (АРТЫ КАЙЫРЛУУ БОЛСУН) [arkası hayırlı olsun] “Allah rahmet eylesin, geride kalanlar sağ olsun!” anlamında dilek sözü.

artık baş (АРТЫК БАШ) [fazla baş] 1. Fazla, olması gerekenden daha çok: “Romandın üçünçü bölümü artıkbaş ekendigi cana başkı kaarmandardın obrazdarı da tereñ açılbay kalgandıgı aytılgan.” -LÜ. (Romanın üçüncü bölümünün fazla olduğu ve kahramanların yeterince tasvir edilmediği söylendi.) 2. Gereksiz: “Balkim, ayrım ilim-bilimdüü, madaniyattuu adamdar üçün bul suroo artıkbaş sezilişi da ıktımal.” -ÇA1. (Belki, kimi bilgili, kültürlü insanlarca bu sorunun gereksiz olduğu hissedilebilir.)

artıkçılık ber- (АРТЫКЧЫЛЫК БЕР-) [üstünlük vermek] Daha fazla önem ve öncelik vermek: “Analitikalık materialdarga artıkçılık berilet.” -KT. (Çözümlemeli materyallere daha fazla önem ve öncelik verilir.)

artıkçılık kıl- (АРТЫКЧЫЛЫК КЫЛ-) [üstünlük yapmak] Üstünlük sağlamak: “Oyundun ekinçi bölügündö Germaniya artıkçılık kılıp aldıga çıktı.” -KT. (Oyunun ikinci bölümünde Almanya üstünlük sağlayıp öne geçti.)

artın bersin (АРТЫН БЕРСИН) [arkasını versin] Bu son olsun, bir daha yaşanmasın, bundan sonraki iyi olsunanlamında dilek sözü: “Kuday artın berse ele boldu.” -BM. (Allah bir daha yaşatmasın.)

artın kaçır- (АРТЫН КАЧЫР-) [arkasını kaçırmak] Paçayı sıyırmak, çekinmek, çekinerek direk konuşamamak.

artına kalbır bayla- (АРТЫНА КАЛБЫР БАЙЛА-) [arkasına kalbur bağlamak] Arkasından iş çevirmek, biriyle ilgili dedikodu yapmak, söz çıkarmak.

artınan saya tüş- (АРТЫНАН САЯ ТҮШ-) [peşinden vurarak takılmak] 1. Peşine düşmek, arkasından gitmek. 2. Peşini bırakmamak, bir kimseyi veya şeyi izlemekten vazgeçmemek. 3. Peşine düşmek, bir isteğin gerçekleşmesini sağlamaya çalışmak, bir işe dört elle sarılmak, içtenlikle girişmek: “Çıgarmanın başkı kaarmanı Santa – ilimdin artınan saya tüşüp biologiya ilimderinin doktoru degen ilimiy daracaga ee bolgon.” -LÜ. (Eserin baş kahramanı Santa, bilime dört elle sarılarak, biyoloji doktoru unvanına sahip oldu.) 4. Düşmanlık beslemek, kötülük yapmak: “Birok al doorlordo canıbarlardın artınan saya tüşüp tukum kurut kıluu seyrek boluuçu cana al calpı bardık cerge taragan körünüş emes ele.” -LG. (Fakat o dönemlerde hayvanlara kötülük yaparak onların kökünü kurutmak sık rastlanan bir durum değildi.)

artınan suu çaç- (АРТЫНАН СУУ ЧАЧ-) [arkasından su saçmak] bk. artınan topurak çaç-.

artınan sürö tüş- (АРТЫНАН СҮРӨ ТҮШ-) [arkasından takılmak] bk. artınan saya tüş-.

artınan topurak çaç- (АРТЫНАН ТОПУРАК ЧАЧ-) [arkasından toprak saçmak] “Yüzü öte olsun, tekrarı olmasın!” diye dilekte bulunarak ayin yapmak, yüzüne tükürmek; yüzünü şeytan görsün.

artınan tüş- (АРТЫНАН ТҮШ-) [arkasından düşmek] bk. artınan saya tüş-.

asa bayla- (АСА БАЙЛA-) [asarak bağlamak] Atı geminden yukarı doğru çekerek bağlamak, sıkı bağlamak: “Gülsarı gana akırında asa baylanıp, calgız kalgan.” -ÇA1. (Sonunda sadece Gülsarı, geminden yukarı bağlanmış olarak yalnız kaldı.)

asa karıbayt (АСА КАРЫБАЙТ) [asa yaşlanmaz (asa, bir tür ağaç)] Baş sağlığı dilemek için hiçbir zaman geç değildir: “Asa karıbayt, altın çiribeyt.” -ML. (Altının her zaman değerli olması gibi, baş sağlığı dilemek için de hiçbir zaman geç değildir.)

 

asan kaygı (АСАН КАЙГЫ) [kolay endişe] 1. Hassaslık, duygusallık, çabuk endişelenme: “Uruşarga coo kayda / Kocurabay kalıñar / Asan kaygı ne payda!” -SO (Savaşacak düşman nerede / Konuşmayı bırakın / Endişeden ne fayda!) 2. Devamlı düşünen, endişelenen, hassas, duygusal, çıtkırıldım.

asan kaygı bol- (АСАН КАЙГЫ БОЛ-) [ kolay endişe olmak] Devamlı her şeyi düşünmek, kaygılanmak, endişelenmek.

asıl tukum (АСЫЛ ТУКУМ) [asil tohum] İyi cins, saf kanlı: “Asıl tukum cılkı zootu dep atalçu.” -KA1. (İyi cins at ırkı denilirdi.)

aska bel (АСКА БЕЛ) [kaya bel (bel, yüksek olmayan dağ geçidi)] Direk, dayanak, destek: “Eline askar bel bolsun.” -SB. (Halkına destek olsun.)

askar too (АСКАР ТОО) [kayalık dağ] Dayanak, destek, direk.

asman boyu tüyül- (АСМАН БОЮ ТYЙYЛ-) [gökyüzü boyu gerilmek] bk. asman-ayga tüyül-.

asman melcigen (АСМАН МЕЛЖИГЕН) [gökyüzü(nü) direyen] Kocaman, uçsuz bucaksız, gökle kucaklaşan.

asman-ayga tüyül- (АСМАН-АЙГА ТҮЙҮЛ-) [gökyüzü Ay’a (kadar) gerilmek] Kulak asmamak, kabul etmemek, razı olmamak, reddetmek, direnmek.

asman-cerdi cañırt- (АСМАН-ЖЕРДИ ЖАҢЫРТ-) [gökyüzü yeri yankılatmak] Yeri göğü inletmek.

asmandan cerge tüşö kalganday (АСМАНДАН ЖЕРГЕ ТYШӨ КАЛГАНДАЙ) [gökyüzündden yere inivermiş gibi] bk. asmandan tüşö kalganday.

asmandan tüş- (АСМАНДАН ТYШ-) [gökyüzünden inmek] 1. Gökten zembille inmek, birden ortaya çıkmak. 2. Kolay elde edilmek, kolay bulunmak: “Asmandan tüşö kalgan cok eç nerse.” -AA1. (Hiçbir şey kolay elde edilmedi.)

asmandan tüşö kalganday (АСМАНДАН ТҮШӨ КАЛГАНДАЙ) [gökyüzündden inivermiş gibi] 1. Gökten zembille inmiş gibi: “Men bolsom asmandan tüşö kalgansıp, uşunun baarın kayradan aytıp olturam.” -ÇA1. (Ben ise, sanki gökten zembille inmiş gibi bunların hepsini tekrar söylüyorum.) 2. Beklenmedik anda ortaya çıkmış gibi.

asmandın başı (АСМАНДЫН БАШЫ) [gökyüzünün başı] Çok pahalı: “Benzindin baası asmandın başı.” (Benzin fiyatı çok yüksek.)

asmandın başına çık- (АСМАНДЫН БАШЫНА ЧЫК-) [gökyüzünün başına çıkmak] 1. Yükselmek, yükseğe çıkmak. 2. Yükselmek, yüce duruma gelmek, yücelmek. 3. Yükselmek, fiyat artmak, fırlamak, göklere çıkmak: “Benzin mintip asmandın başına çıktı.” -KA2. (Benzin fiyatı çok arttı.)

asmandın başında (АСМАНДЫН БАШЫНДА) [gökyüzünün başında] Göğün yedi kat üstünde, çok yüksekte.

asmanga atıp çık- (АСМАНГА АТЫП ЧЫК-) [gökyüzüne fırlayıvermek] 1. Göğe doğru hızlı yükselmek. 2. Fışkırmak.

asmanga kolu cetkendey (АСМАНГА КОЛУ ЖЕТКЕНДЕЙ) [gökyüzüne eli yetmiş gibi] bk. ayga kolu cetkendey.

asmanıñdı taştap ciber (АСМАНЫҢДЫ ТАШТАП ЖИБЕР) [gökyüzünü bırakıver] Elinden geleni ardına koyma, istediğini yap: “Cölöp turgan asmanıñ bolso menin üstümö taştap ciber, ayanba, oşent!” -AU2. (Gücün varsa, elinden geleni ardına koyma, acıma, öyle yap!)

astı menen (АСТЫ МЕНЕН) [altıyla] Önce, öncelikle: “Astı menen baarın tüşündürüp bereyin.” (Önce her şeyi anlatayım.)

astına cıgıl- (АСТЫНА ЖЫГЫЛ-) [altına yıkılmak] bk. butuna cıgıl-.

astına miñ koy ayda- (АСТЫНА МИҢ КОЙ АЙДА-) [altına bin koyun sürmek] bk. aldına miñ cılkı sal-.

astına olpok, üstünö üpçü bol- (АСТЫНА ОЛПОК, ҮСТҮНӨ ҮПЧҮ БОЛ-) [altına minder, üzerine süs olmak] Dalkavukluk, yalakalık yapmak, ayağının altına paspas olmak; üstüne titremek; gözünün içine bakmak.

astına tüş- (АCTЫНА ТҮШ-) [altına düşmek] bk. aldına tüş-.

astınan kıya baspa- (АСТЫНАН КЫЯ БАСПA-) [altından keserek yürümemek] Çok fazla saygı göstermek, hürmet etmek, üzerine titremek, başının tacı etmek.

astınan kıya ötpö- (АСТЫНАН КЫЯ ӨТПӨ-) [altından keserek geçmemek] bk. astınan kıya baspa-.

astınan öt- (АCTЫНАН ӨТ-) [altından geçmek] bk. aldınan öt-.

astın-üstün bol- (АСТЫН-ҮСТҮН БОЛ-) [alt üst olmak] Alt üst olmak, altı üstüne gelmek: “Cer astı- üstü bolo tüşkönsüdü maga.” -CK2. (Yer, alt üst olmuş gibi sezildi bana.)

astın-üstün kıl- (АСТЫН-ҮСТҮН КЫЛ-) [alt üst etmek] Altını üstüne getirmek.

astı-üstünö (АСТЫ-ҮСТҮНӨ ТҮШ-) [altı üzerine düşmek] bk. aldı-üstünö tüş-.

astı-üstünö tüş- (АСТЫ-ҮСТҮНӨ ТҮШ-) [altı üstüne düşmek] bk. aldıüstünö tüş-.

aş başı (АШ БАШЫ) [aş başı] Ölmüşlerin ruhu için verilen yemeği hazırlayanların başında olan kişi.

aş bışım (АШ БЫШЫМ) [aş pişecek kadar (zaman)] Yemek pişinceye kadar geçen vakit: “Alış, beriş bolcolu aş bışımça sozuldu.” -AU2. (Alış veriş tahminen bir yemek pişirimlik vakte kadar uzadı.)

aş bol- (АШ БОЛ-) [hazmedilmek] Hazmedilmek, sindirilmek.

aş bolsun (АШ БОЛСУН) [aş olsun; hazmolsun] Afiyet olsun.

aş bolumduu (АШ БОЛУМДУУ) [yemek olabilecek / kolay hazmedilen (yemek)] Kolay hazmedilen: “Töö kuştun eti ötö aş bolumduu cana adamdın den-sooluguna paydaluu.” -КТ. (Deve kuşunun eti kolay hazmedilir ve insan sağlığı için faydalıdır.)

aş katık (АШ КАТЫК) [yemek tatlandırıcı] 1. Az miktarda, biraz. 2. Tek, yegâne.

aşa çap- (АША ЧАП-) [aşıp koşturmak] 1. Çok abartmak: “Munun aşa çapkan ceri dele bolboyt.” -ÇÖ. (Bunun abartılacak bir tarafı da olmaz.) 2. Haddini aşmak, ölçüyü kaçırmak, aşırı gitmek.

aşa keç- (АША КЕЧ-) [aşıp geçmek] 1. Önemsememek, hiçe saymak, her şeye boşvermek. 2. Haddini aşmak, ölçüyü kaçırmak, aşırı gitmek.

aşıgı alçı kon- (АШЫГЫ АЛЧЫ КОН-) [aşık kemiği alçı konmak (Alçı, aşık kemiğinin dik olarak konduğundaki üzerinde çukuru olup yukarıya bakan tarafı. Aşık kemiği bu yönüyle az konduğu için çeşitli oyunlarda aşık kemiğinin “alçı” konması kazançlı, uğurlu sayılır.)] bk. aşığı alçı tur-.

aşıgı alçı tur- (АШЫГЫ АЛЧЫ ТУР-) [aşık kemiği alçı konmak (Alçı, aşık kemiğinin dik olarak konduğundaki üzerinde çukuru olup yukarıya bakan tarafı. Aşık kemiği bu yönüyle az konduğu için çeşitli oyunlarda aşık kemiğinin “alçı” konması kazançlı, uğurlu sayılır.)] İşleri yoluna girmek, bahtı açılmak, şansı yaver gitmek.

aşıgı aykür tur- (АШЫГЫ АЙКҮР ТУР-) [aşık kemiği aykür konmak (Aykür, diğer adıyla “alçı” olup aşık kemiğinin dik olarak konduğundaki üzerinde çukuru olup yukarıya bakan tarafı. Aşık kemiği bu yönüyle az konduğu için çeşitli oyunlarda aşık kemiğinin bu tarz konması kazançlı, uğurlu sayılır.)] bk. aşığı alçı tur-.

aşık attır- (АШЫК АТТЫР-) [aşık kemiği oynatmak] Bayram yapmak.

aşka aralaş- (АШКА АРАЛАШ-) [yemeğe karışmak] 1. Ciddi bir hastalıktan kurtularak sağlıklı bir insan olmak. 2. Adamdan sayılmaya başlamak, varlıklı hayat geçirmeye başlamak.

aşka cük, başka cük (АШКА ЖҮК, БАШКА ЖҮК) [yemeğe yük, başa yük] Asalak, otlakçı.

aşka cük, başka cük bol- (АШКА ЖҮК, БАШКА ЖҮК БОЛ-) [aşa yük, başa yük olmak] 1. Birine yük olmak, kendisi için başkasına para harcatmak, masraf yaptırmak. 2. Yük olmak, zahmet, sıkıntı vermek.

aşkabak baş (АШКАБАК БАШ) [kabak baş] Akılsız baş.

aşkere kıl- (АШКЕРЕ КЫЛ-) [aşikar etmek] Aşikâr etmek, ortaya çıkarmak, gerçeği gözler önüne sermek, belli etmek: “Oorunu caşırsa ölüm aşkere kılat değen.” -IK. (Hastalığı saklasa, ölümün gelişi onu ortaya çıkarır.)

aş-paş degiçe (АШ-ПАШ ДЕГИЧЕ) [ap paş diyene kadar] Kaşla göz arasında, o bu derken: “Aş-paş debey bir döbö kürüç payda boldu.” -BF. (Kaşla göz arasında tepe büyüklüğünde pirinç ortaya çıktı.)

aştan aykın (АШТАН АЙКЫН) [yemekten (daha) açık] bk. aştan bışık.

aştan bışık (АШТАН БЫШЫК) [yemekten (daha) pişkin] Açık ve net, gün gibi ortada.

aştan bışık (АШТАН БЫШЫК) [yemekten (daha) pişkin] Açık ve net.

at arıt- (АТ АРЫТ-) [at yorultmak] Uzak yerden gelmek, çok uzun yol katetmek: “Afrika ölkölörünön, atügül Urugvay, Braziliya öñdüü ıraakı ölkölördön da jurnalistter at arıtıp kelişiptir.” -KT. (Afrika ülkelerinden, hatta Uruguay ve Brezilya gibi uzak ülkelerden gazeteciler, çok uzun yol katedip gelmişler.)

at arıtıp, col karıt- (АТ АРЫТЫП, ЖОЛ КАРЫТ-) [at yorultup yol eskitmek] bk. at arıt-.

at asmandan deçü ele (АТ АСМАНДАН ДЕЧҮ ЭЛЕ) [at gökyüzünden derlerdi] Adın gökten verildiği ve kaderle de ilgisi olduğuna ilişkin eski bir inançla ilgili ad gökten veriliranlamında kullanılan söz.

at baygelüü bolsun (АТ БАЙГЕЛҮҮ БОЛСУН) [at şanslı olsun] At yarışında, atın yenmesi için şans dileme sözü.

at boroyun sıdır- (АТ БОРОЮН СЫДЫР-) [at boranını sıvazlamak] Atla uzak yol katetmek, her yeri dolaşmak: “At boroyun sıdırıp / Cerdin cüzün kıdırıp…” -ET2. (Uzak yol katederek / Yeryüzünü dolaşıp…)

at cabuu bol- (АТ ЖАБУУ БОЛ-) [at örtü(lü) olmak] Hava kapanmak, bulutlanmak.

at calın tart- (АТ ЖАЛЫН ТАРТ-) [at yelesini çekmek] Büyümek, boylu poslu, yetişkin olmak, büluğa ermek; boy vermek.

at calın tartıp min- (АТ ЖАЛЫН ТАРТЫП МИН-) [at yelesini çekip binmek] bk. at calın tart-.

at calına kazan as- (АТ ЖАЛЫНА КАЗАН АС-) [at yelesine kazan koymak] At üstünde yol için hazırlanmış olan yiyecekten atıştırmak: “Colooçu at calına kazan asat.” -ML. (Yolcu at üstünde yiyecek atıştırır.)

at calınan (АТ ЖАЛЫНАН) [at yelesinden] bk. at üstünön.

at calınan tap- (АТ ЖАЛЫНАН ТАП-) [at yelesinden bulmak] Başkalarının sırtından geçinmek, asalak yaşamak, otlakçılık yapmak.

at cıgaçtay (АТ ЖЫГАЧТАЙ) [at ağaç gibi] Çok zayıf, bir deri bir kemik, çubuk gibi.

at çabım (АТ ЧАБЫМ) [at koşturacak (kadar yer)] Kırgızlarda yaklaşık 25-30 km. mesafeyi belirten söz.

at kara til bolgondo (АТ КАРА ТИЛ БОЛГОНДО) [at kara dil olduğunda] Bahar bitip yaz geldiğinde, atın yaylada ot yemekten dilinin karardığı zaman: “At kara til bolgondo / Toguz ayga tolgondo…” (At kara dil olduğunda / dokuz ay dolduğunda…)

at kara til mezgilde (АТ КАРА ТИЛ МЕЗГИЛДЕ) [at kara dil zaman(ın) da] bk. at kara til bolgondo.

at keserden (АТ КЕСЕРДЕН) [at keserden] Atın göğsüne kadar, kamış boyu.

at koşçu (АТ КОШЧУ) [at eşlik eden] 1. tar. Yoldaş, refakatçi, eskiden saygın kişilerin yolculuklarında onlara eşlik eden kişi: “Canına bir at koşçu alıp, alıs sapar colgo ketti.” -TM1. (Yanına bir refakatçi alıp uzun bir seyahate çıktı.) 2. Subayın yardımcısı er. 3. Hizmetçi.