Rüzgârın Kızı Anne

Text
0
Kritiken
Leseprobe
Als gelesen kennzeichnen
Wie Sie das Buch nach dem Kauf lesen
  • Nur Lesen auf LitRes Lesen
Schriftart:Kleiner AaGrößer Aa

“Nathan Pringle ailesi burada. Nathan hep eşinin kendisini zehirlemeye çalıştığını düşünse de buna aldırış etmedi. Bunun hayatı heyecanlı hâle getirdiğini söyledi. Bir keresinde lapasına arsenik koyduğundan şüphelenince lapayı domuza verdi. Domuz üç hafta sonra öldü. Bunun belki de bir tür tesadüf olduğunu düşündü ve ölen domuzun o domuz olduğundan emin değildi. En sonunda kadın ondan önce öldü. Nathan ise bu kusuru hariç onun iyi bir eş olduğunu söyledi. Bu konuda yanıldığını düşünmek gerek diyorum.”

Bayan Kinsey’in hatırasına, yazan bir mezar taşını hayretle okudu Anne. “Ne kadar da ilginç bir mezar yazısı bu böyle! Başka bir adı yok muydu?”

“Vardıysa da kimse bilmiyordu.” dedi Bayan Valentine. “Buraya Nova Scotia’dan geldi ve George Pringlelar için kırk sene çalıştı. İsminin Bayan Kinsey olduğunu söyledi ve herkes tarafından bu isimle anıldı. Sonra birdenbire ölünce asıl ismini kimsenin bilmediğini fark ettiler ve hiçbir akrabasına da ulaşamadılar. Bu sebepten mezar taşına bu adı yazdılar. George Pringle ona güzel bir cenaze töreni düzenledi ve mezarını yaptırdı. Sadık, çalışkan bir yaratıktı. Ama eğer onu görmüş olsaydın dünyaya Bayan Kinsey olarak geldiğini düşünürdün. James Morleyler burada. Onların ellinci yıl dönümlerinde ben de vardım. Evlere şenlik bir törendi. Hediyeler, konuşmalar, çiçekler… Tüm çocukları da oradaydı. Gülümsüyor, selam veriyor ve birbirlerinden ellerinden geldiğince nefret ediyorlardı.”

“Birbirlerinden nefret mi ediyorlardı?”

“Hem de nasıl. Herkes bilirdi bunu. Yıllarca nefret ettiler hem de. Tüm evlilikleri boyunca neredeyse. Kilisedeki törenden sonra eve dönüş yolunda hep kavga ettiler. Burada yan yana böylesine huzurlu bir şekilde yatmayı nasıl başardıkları merak konusu.”

Anne ürperdi. Masada karşılıklı otururken, geceleri aynı odada uyurken, bebeklerini vaftiz ettirmek için kiliseye götürürken hep birbirlerinden nefret etmiş olmaları korkunçtu. Yine de ilk başlarda birbirlerini seviyor olmalıydılar. Acaba Gilbert’la o da bu hâle… Saçmalık! Pringlelar sinirlerini bozmuştu.

“Yakışıklı John MacTabb burada gömülü. Annetta Kennedy’nin intihar etme sebebinin o olduğundan şüphelenirler hep. MacTabblerin hepsi de yakışıklıydı. Ama söyledikleri tek bir söze bile inanmak mümkün değildi. Amcası Samuel için burada bir taş vardı bir zamanlar. Onun elli yıl önce denizde boğulduğu söylenir. Adamın canlı olduğu anlaşılınca ailesi taşı aldı. Mezar taşını satın aldıkları adam iade kabul etmeyince Bayan Samuel taşı pişirme tezgâhı olarak kullandı. Üzerinde hamur açmak için mermer tezgâh kullanmak da iş yani! Söylediklerine göre eski mezar taşı da iyiymiş. Mac-Tabb çocukları okula üzerinde harfler ve desenler olan kurabiyelerle giderlermiş. Mezar yazıtındaki harflerin şekli hamura çıkarmış. Bu kurabiyeleri cömertçe ikram etseler de ben bir tane bile yiyemedim. Ben biraz tuhafım bu konuda. Bay Harley Pringle burada yatıyor. Bir keresinde bir seçim iddiası yüzünden Peter MacTabb’i bone takarak Ana Cadde’de el arabasıyla getirdi. Tüm Summerside bu olayı görmek için hazırda bulundu. Pringlelar hariç tabii. Onlar utançtan neredeyse yerin dibine gireceklerdi. Milly Pringle burada. Ben Milly’i pek severdim. Pringle olduğu hâlde. Çok güzel ve zarifti. Âdeta bir peri gibiydi. Böyle gecelerde mezarından çıkıp eskiden olduğu gibi dans ettiğini düşünüyorum bazen canım. Ancak sanırım bir Hristiyan’ın böyle düşünceler barındırmaması gerekir. Herb Pringle’ın mezarı da burada. Neşeli Pringlelardan biriydi. İnsanı hep güldürürdü. Bir keresinde kilisede güldü. Meta Pringle’ın şapkasındaki fare dua etmek için eğildiğinde düşünce kahkahayı patlatıverdi. Ben pek gülemedim. Çünkü farenin nereye gittiğini bilmiyordum. Eteklerimi bileklerimin üstüne kadar çektim ve kilise dağılıncaya dek o hâlde bekledim. Vaaz benim burnumdan gelmişti. Herb arkamda oturuyordu ve öyle bir bağırdı ki. Fareyi göremeyen insanlar onun delirdiğini düşündüler. Bana o kahkahası asla ölmeyecek gibi gelirdi. Eğer yaşasaydı seni savunurdu. Sarah, yok Sarah değil. Bu tabii ki de Kaptan Abraham Pringle’ın anıtı.”

Bu mezar, tüm mezarlığın üzerindeydi. Dört taş levha kare bir taban oluşturuyordu ve bu tabanın üzerinde koca bir mermer sütun yükseliyordu. Sütunun üzerinde de saçma bir şekilde işlenmiş vazo vardı. Vazonun altında ise borazan üfleyen bir melek çocuk heykeli vardı.

“Ne kadar da çirkin!” dedi Anne çekinmeden.

“Ah, öyle mi düşünüyorsun?” dedi oldukça şaşırmış görünen Bayan Valentine.

“Ben bu anıt dikildiğinde çok güzel olduğunu düşündüm. Borazan çalan Gabriel heykeli olması lazım. Mezarlığa bir parça zarafet dokunuşu katıyor. Tam dokuz yüz dolara mal oldu. Kaptan Abraham çok zarif bir adamdı. Ölmesi yazık oldu. Eğer yaşasaydı sana böyle eziyet edemezlerdi. Sarah ve Ellen’ın onunla gururlanmalarını anlıyorum ama çok abartıyorlar.”

Mezarlığın kapısına geldiklerinde Anne arkasını dönüp geriye baktı. Rüzgârsız topraklarda huzurlu bir sükûnet uzanıyordu. Ay ışığının uzun parmakları koyu renkli köknarları delmeye başlamıştı. Arada bir de mezar taşlarına dokunuyor ve aralarında tuhaf gölgeler oluşmasına sebep oluyordu. Ancak en nihayetinde mezarlık o kadar da hüzünlü bir yer olmamıştı Anne için. İçinde yatan insanlar Bayan Valentine’in hikâyelerinde hayat bulur gibi olmuşlardı.

“Duyduğuma göre hikâyeler yazıyormuşsun.” dedi Bayan Valentine endişeli bir şekilde. O sırada yoldan aşağı iniyorlardı. “Sana anlattıklarımı hikâyelerine koymazsın değil mi?”

“Emin olun koymam.” diye söz verdi Anne.

“Sence ölülerden kötü konuşmak yanlış… Ya da tehlikeli midir?” diye fısıldadı Bayan Valentine. Sesinde hafif bir kaygı vardı.

“İkisi de değildir diye düşünüyorum.” dedi Anne. “Sadece… Haksızlık olur. Kendilerini savunamayacak olanlara vurmak gibi bir şey. Ancak kimse hakkında korkunç bir şey söylemediniz Bayan Courtaloe.”

“Sana Nathan Pringle’ın karısının kendisini öldürmeye çalıştığını düşündüğünü söyledim…”

“Ama bunu söylerken makul şüpheye de yer bıraktınız…” Böylece Bayan Valentine huzurlu bir şekilde yoluna devam etti.

6

Anne, eve döndükten sonra Gilbert’a yazdığı mektubunda,

Bu akşam yolum mezarlığa düştü. Bence “yolum düştü” çok hoş bir ifade ve bu ifadeyi elimden geldiğince kullanmak istiyorum. Mezarlık gezintimden hoşlandığımı söylemem çok tuhaf kaçacak ama gerçekten böyle oldu. Bayan Courtaloe’nun hikâyeleri çok komikti. Komedi ve trajedi hayatın içinde birbirine karışmış gibi Gilbert. Ancak aklıma takılan tek şey aynı evde birlikte elli yıl yaşayıp da birbirlerinden nefret eden çiftin hikâyesiydi. Bu şekilde yaşamış olmalarına inanamıyorum. Biri bana, “Nefret yolunu kaybetmiş aşktır.” demişti. O nefretlerinin altında birbirlerini gerçekten sevdiklerinden eminim. Tıpkı senden nefret ettiğimi düşündüğüm o yıllar boyunca aslında seni sevmiş olmam gibi. Ayrıca ölümün onlara gerçeği göstereceğini düşünüyorum. Ben gerçeği hayatta görmüş olmaktan memnunum. Ayrıca düzgün Pringlelar olduğunu da öğrenmiş bulundum, ölü Pringlelar yani.

Dün gece bir bardak su almak için aşağı indiğimde Kate teyzeyi mutfakta yüzüne süt banyosu yaparken buldum. Benden Chatty’ye söylemememi istedi. Bunun aptalca olduğunu düşünürmüş. Ben de söylemeyeceğime söz verdim.

Kadın bronşitini atlattı atlatmasına ama yine de sütü almaya Elizabeth çıkmaya devam etti. Ona müsaade etmelerine şaşıyorum. Çünkü ne de olsa Bayan Campble bir Pringle. Geçen cumartesi akşamı Elizabeth, sanırım o akşam Betty’ydi, yanımdan ayrılırken şarkı söylemeye başladı ve Kadın’ın veranda kapısında ona, “Neredeyse Sebt günü geldi ve sen o şarkıyı söylüyorsun.” dediğini çok net bir şekilde gördüm. Eğer elinden gelseydi Kadın’ın, Elizabeth’in herhangi bir günde şarkı söylemesini engelleyeceğinden eminim.

O gece Elizabeth koyu bordo renkli yeni bir elbise giyiyordu. Ona gerçekten güzel elbiseler giydiriyorlar. Hevesle şöyle dedi bana: “Bu elbiseyi giydiğimde bu gece biraz güzel olduğumu düşündüm Bayan Shirley. Babamın da beni görmesini isterdim. Tabii ki yarın olduğunda beni görecek. Ama bazen zaman çok yavaş geçiyor gibi geliyor bana. Keşke zamanı birazcık hızlandırabilseydik Bayan Shirley.”

Şimdi, en sevgili, biraz geometri alıştırması yapmak zorundayım. Geometri alıştırmaları, Rebecca’nın deyimiyle, “edebî çabaların” yerini aldı artık. Şu anda bana musallat olan korku, yapamayacağım bir geometri sorusunun sınıfta karşıma çıkması. Peki bu durumda Pringlelar bana neler derlerdi düşünebiliyor musun? Kim bilir neler derlerdi!

Bu arada tıpkı beni sevdiğin gibi kedi cinsini de sevdiğinden kalbi kırılmış ve fayda sağlamayan zavallı bir erkek kedi için dua et lütfen. Geçen gün Rebecca Dew’ün ayağının yanından bir fare fırladı ve kendisi o günden beri burnundan soluyor. “Şu kedi yiyip, içip, uyuyup, farelerin her yeri istila etmesine müsaade etmek dışında hiçbir şey yapmıyor. Bu bardağı taşıran son damla!” Bu sebepten onu gördüğü her yerden kovalıyor. En sevdiği minderde bile rahat vermiyor hayvana. Bunu biliyorum çünkü kendisini suçüstü yakaladım. Kedinin dışarı çıkmasına yardımcı olmak istediğinde bu işi pek de nazik olmayan bir ayak hareketiyle yapıyor.

7

Anne, aralık ayının yumuşak ve güneşli bir cuma akşamında Lowvale’de bir akşam yemeğine katıldı. Amcasıyla birlikte Lowvale’de yaşayan Wilfred Bryce, okul bittiğinde utanarak Anne’in yanında geldi ve öğretmenini kilisedeki hindi yemeğine sonrasında da cumartesi gününü kendi evlerinde geçirmek üzere davet etti. Wilfred’ın liseye devam etmesine müsaade etmesi için amcasını ikna etme ümidinde olan Anne ise bu daveti kabul etti. Wilfred yeni yıldan sonra okula devam edemeyecek olmaktan korkuyordu. Zeki, hırslı bir çocuktu ve Anne bu öğrencisiyle yakından ilgileniyordu.

Ancak Wilfred’ı sevindirmenin verdiği mutluluk dışında bu ziyaretinden çok da memnun kaldığını söylemek mümkün değil. Amcası ve yengesi oldukça tuhaf ve hoyrat insanlardı çünkü. Hindi yemeğinden sonra kendini yorgun ve uykulu hissediyordu. Wilfred’ın çöplerin toplanmasına yardım etmesi gerekiyordu ve görünürde bir tane bile kitap yoktu. Sonra salon merdivenlerinin arkasında görmüş olduğu denizcinin yıpranmış eski sandığını ve Bayan Stanton’ın ricasını hatırladı. Bayan Stanton o bölgenin tarihinin hikâyesini yazıyordu ve Anne’e faydalı olabilecek eski günlükler ya da belgeler hakkında bilgisi olup olmadığını sormuştu.

 

“Pringleların elinde tabii ki çok sayıda belge var.” dedi Anne’e. “Ama onlardan isteyemem. Çünkü Pringlelarla Stantonların arası hiç iyi olmamıştır.”

“Maalesef ben de onlardan isteyemem.” dedi Anne.

“Ah, senden bunu yapmanı beklemem zaten. Senden tek istediğim başka insanların evlerini ziyaret ederken gözlerini açık tutman. Eğer eski günlükler, haritalar ya da işe yarar bir şeyler hakkında bir şekilde bilgi edinirsen benim adıma onları ödünç almanı rica ediyorum. Eski günlüklerde öyle ilginç şeyler buluyorum ki şaşırırsın. Gerçek hayata dair küçük parçalar eski kolonicilere tekrar hayat veriyor. Kitabımda istatistikler ve soy ağaçları yanında böyle şeylere de yer vermek istiyorum.”

Anne, Bayan Bryce’a bu türden belgelere sahip olup olmadığını sorduğunda Bayan Bryce kafasını sallamıştı.

“Bildiğim kadarıyla yok. Ama…” demişti canlanarak… “Şurada Andy amcanın sandığı var. İçinde bir şeyler olabilir. Kendisi bir zamanlar Kaptan Abraham Pringle’la denize açılırdı. Gidip Duncan’a sorayım bakabilmen için.”

Duncan, bakmasına müsaade ettiğini bildiren bir haber yollamıştı ve eğer işine yarayan belgeler bulursa bunları alabilirmiş. Zaten adam sandıktakileri yakıp sandığı alet kutusu olarak kullanmayı planlıyormuş. Böylece Anne, sandıktakileri incelemeye koyuldu. Ancak tek bulabildiği Andy Bryce’ın denizde geçirdiği yıllar boyunca “seyir defteri” olarak kullandığı anlaşılan sarı bir günlüktü. Anne işte bu defteri fırtınalı sabah boyunca ilgi ve keyifle okumaya kaptırdı kendini. Andy denizcilik ilmi konusunda bilgiliydi ve büyük bir hayranlık duyduğu aşikâr olan Kaptan Abraham Pringle’la beraber çok sayıda yolculuğa çıkmıştı. Günlük, Kaptan’ın cesaretini ve becerilerini imla ve dil bilgisi hatalarıyla dolu bir dille övdüğü yazılarla doluydu. Özellikle de Afrika boynuzunun etrafında yaşadıkları tehlikeli bir maceradan bahsediyordu. Ancak anlaşıldığı üzere aynı hayranlığı Abraham’ın başka bir gemide kaptan olan kardeşi Myrom’a duymuyordu.

“Bu akşam Myrom Pringle’ın evindeydim. Karısı onu kızdırınca kadının suratına bir bardak su fırlattı.”

“Myrom evde. Gemisi yanınca filikalara bindiler. Açlıktan ölmek üzerelermiş. En sonunda kendini silahla öldüren Jonas Selkirk’ü yemişler. Mary G. onları buluncaya dek Jonas’la idare etmişler. Myrom bana kendisi anlattı bunu. Bunun komik bir şaka olduğunu düşünüyordu sanki.”

Son girdi Anne’i ürpertmişti. Andy’nin bu korkunç durumu hissizce ifade edişi ise tuz biber olmuştu. Sonra derin bir tefekküre daldı. Bu defterde Bayan Stanton’ın işine yarayacak hiçbir şey yoktu. Peki Bayan Sarah ve Bayan Ellen çok sevdikleri babalarıyla ilgili bu kadar çok bilgi içeren bir şeyle ilgilenmezler miydi? Diyelim ki bunu onlara yolladı. Nasıl olsa Duncan Bryce istediğini yapabileceğini söylemişti.

Hayır, yollayamazdı. Neden onları memnun etmek ya da saçma sapan gururlarını şişirmek için çabalasın ki? Hâlihazırda zaten yeterince kibirliler. Onu okuldan kaçırmaya karar vermişlerdi ve başarılı da oluyorlardı. Onlar ve kabileleri Anne’i mağlup etmişlerdi.

Wilfred, o akşam Anne’i tekrar Windy Poplars’a götürdü. İkisi de mutluydu. Anne, Duncan Bryce’ı, Wilfred’ın lisedeki senesini bitirmesine izin vermeye ikna etmişti.

“Sonra bir seneliğine Queens’e gideceğim ve ondan sonra da öğretmenlik yapıp kendimi eğiteceğim.” demişti Wilfred. “Sizin hakkınızı nasıl öderim Bayan Shirley? Amcam kimselerin sözünü dinlemezdi ama sizden hoşlanıyor. Ahırdayken bana dedi ki, ‘Kızıl saçlı kadınlar bana her istediklerini yaptırabilirler.’ Ancak saçınız sayesinde olduğunu düşünmüyorum Bayan Shirley. Her ne kadar çok güzel olsa da. Sizin sayenizde oldu.”

Anne o gece saat ikide uyandı ve Andy Bryce’ın günlüğünü Maplehurst’e yollama kararı aldı. Ne de olsa o ihtiyar hanımefendilerden biraz olsun hoşlanıyordu. Ayrıca hayatlarını renklendirecek çok az şeyleri vardı. Ellerinde sadece babalarıyla duydukları iftihar vardı. Saat üçte tekrar uyandı ve bunu yapamayacağına karar verdi. Bayan Sarah sağır gibi davranmıştı gerçekten de! Saat dörtte tekrar fikir değiştirdi. En nihayetinde ise günlüğü yollama kararı aldı. Küçülemezdi çünkü. Anne’in Pyelar gibi küçülme korkusu vardı.

Bu konuda karar aldıktan sonra Anne uzun bir uykuya daldı. Gecenin ortasında uyanarak kulesinin etrafında ilk kar fırtınasının seslerini duyup da battaniyelerine gömüldükten sonra tekrar rüyalar âlemine dalmanın çok müthiş olduğunu düşünüyordu.

Pazartesi sabahı eski günlüğü dikkatlice kaplayıp küçük bir not eşliğinde Bayan Sarah’a yolladı.

Sevgili Bayan Pringle,

Acaba bu eski günlükle ilgilenir miydiniz diye merak ediyorum. Bay Bryce bu günlüğü Bayan Stanton’a vermek üzere bana verdi. Kendisi bölge tarihini yazıyor. Ancak bu günlüğün ona fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Sizin isteyeceğinizi düşündüm.

Saygılarımla,
Anne Shirley

“Bu oldukça keskin bir not.” diye düşündü Anne. “Ancak onlara doğal bir şey yazamam ki. Ayrıca bunu kibirli bir şekilde bana geri yollarlarsa da hiç şaşırmam.”

Kışın ilk ayının güzel ve mavi bir akşamüstü vaktinde Rebecca Dew hayatının şokunu yaşadı. Maplehurst arabası, bembeyaz karların arasından geçerek Spooks Caddesi’nde ilerliyordu ve ön kapıda durdu. Bayan Ellen arabadan indi. Sonra herkesin şaşkın bakışları arasında Maplehurst’ten on yıldır hiç ayrılmayan Bayan Sarah onu izledi.

“Ön kapıya geliyorlar.” dedi panikleyen Rebecca Dew nefes nefese.

“Bir Pringle başka nereye gelebilir ki?” diye sordu Kate teyze.

“Tabii, tabii ama orası sıkışır şimdi.” dedi Rebecca trajik bir şekilde. “Elbette ki sıkışacak. Geçen bahar evi temizlediğimizden beri de kapı hiç açılmadı. Bu bardağı taşıran son damla.”

Ön kapı gerçekten de sıkıştı. Ancak Rebecca Dew, çaresiz bir şiddet hamlesiyle sertçe açtı ve Maplehurst hanımlarını salona buyur etti.

“Çok şükür bugün ateşimiz var.” diye düşündü. “Umarım kedi koltuğu tüylememiştir. Eğer Sarah Pringle’ın elbisesine bizim salonumuzdan kedi tüyü bulaşırsa…”

Rebecca Dew, bunun sonuçlarını düşünmeye cesaret edemedi. Anne’i kule odasından aşağı çağırdı. Bayan Sarah, Bayan Shirley’nin evde olup olmadığını sormuştu çünkü. Anne’i çağırdıktan hemen sonra da kendini mutfağa attı. İhtiyar Pringle kızlarının Anne’i görmek isteme sebebini merak ederken çıldırmış gibiydi.

“Sanki ona edecekleri başka eziyet kaldı ya…” dedi Rebecca Dew kötümser bir şekilde.

Anne bile aşağı hatırı sayılır bir ürperti ile inmişti. Acaba günlüğü buz gibi bir azar eşliğinde iade etmek için mi gelmişlerdi?

Küçük, buruş buruş, kaskatı Bayan Sarah, Anne’in salona girdiğini görünce ayağa kalkıp hemen konuya girmişti.

“Teslim olmaya geldik.” dedi buruk bir şekilde. “Yapacak başka bir şeyimiz yok. Tabii ki zavallı Myrom amcamızla ilgili o skandal girdiyi görünce ne kadar çaresiz olacağımızı sen çok iyi biliyordun. Bu doğru değil. Doğru olamaz. Myrom amca, Andy Bryce’a şaka yapmıştır. Andy çok saftı. Ama ailemiz dışındaki herkes buna seve seve inanır. Bunun bizleri alay konusu ya da daha kötüsü hâline getireceğini sen biliyordun. Ah, sen ne akıllısın. Bunu kabul ediyoruz. Jen özür dileyecek ve artık uslu duracak. Ben, Sarah Pringle, sana bunun garantisini vereceğim. Tabii sadece bunu Bayan Stanton’a söylemeyeceğine dair söz verirsen. Kimseye söylemezsen biz her şeyi yapmaya hazırız, her şeyi…”

Bayan Sarah, ince dantelden mendilini mavi damarlı küçük ellerinde büktü. Tir tir titriyordu.

Anne hayret ve dehşetle bakakaldı. Zavallı ihtiyar şeyler! Kendilerini tehdit ettiğini düşünüyorlardı!

“Büyük bir yanlış anlaşılma olmuş.” diye haykırdı Bayan Sarah’nın zavallı acınası ellerini tutarken. “Ben böyle düşüneceğinizi asla, asla aklımdan geçirmedim. Muhteşem babanızla ilgili böylesine ilginç detayları okumak istersiniz diye düşünmüştüm sadece. Bunları ne başka birine gösterme ne de anlatma amacım vardı. Azıcık bile önemi olduğunu düşünmedim. Asla da düşünmeyeceğim.”

Bir an için büyük bir sessizlik oldu. Bayan Sarah zarifçe ellerini çekti. Mendilini gözlerine götürüp oturdu. Kırışık yüzünde belli belirsiz bir kızarma vardı.

“Biz… Biz seni çok yanlış anladık canım. Sana çok, çok fena davrandık. Bizi affedecek misin?”

Yarım saat geçmişti. Rebecca Dew’ün neredeyse ölümüne sebep olacak bir yarım saat… Sonra Bayan Pringlelar oradan ayrıldılar. Yarım saat boyunca Andy’nin günlüğünde alev almaz içeriklerden bahsetmişlerdi. Ortamda arkadaşça bir hava vardı. Ön kapıya geldiklerinde Bayan Sarah, kendisi bu görüşme sırasında hiçbir işitme problemi tecrübe etmemişti, bir an için arkasını döndü ve çok ince, keskin bir el yazısı ile üzerine bir şeyler yazılmış bir kâğıt çıkardı el çantasından.

“Neredeyse unutuyordum. Bir zaman önce Bayan Maclean’e pound kek tarifimizi vereceğimize söz vermiştik. Acaba bunu ona iletebilir misin? Ayrıca kendisine terletme evresinin çok önemli, hatta vazgeçilmez olduğunu söyleyin. Ellen bonen hafifçe kaymış diğer kulağına. Yola çıkmadan önce düzeltsen iyi edersin. Giyinirken biraz telaşlıydık da.”

Anne dullara ve Rebecca Dew’e Andy Bryce’ın eski günlüğünü Maplehurst hanımlarına verdiğini, onların da teşekkür etmek için geldiklerini söyledi. Bu açıklama ile yetinmek zorundalardı. Her ne kadar Rebecca Dew bu olayın arkasında çok daha fazla şey yattığını hissetse de. Eski, solmuş, tütün lekeleri olan bir günlük için duyulan minnet Sarah Pringle’ı Windy Poplars’ın kapısına getiremezdi asla. Bayan Shirley çok derindi… Çok derin!

“Bundan sonra ön kapıyı günde bir kez açacağım.” diye söz verdi Rebecca. “Sadece pratik olsun diye. Açarken zor oldu. Neyse, pound kek tarifini de almış olduk. Otuz altı yumurta! Eğer şu kediden kurtulur da tavuk almama izin verirseniz senede bir bu kekten yapmaya maddi olarak güç yetirebiliriz.”

Bunun üzerine Rebecca Dew, mutfağın yolunu tuttu ve kediye, ciğer istediği hâlde süt vermek suretiyle evvelki olayın acısını çıkarmış oldu.

Shirley-Pringle kavgası sona ermişti. Pringlelar dışında kimse bu duruma akıl sır erdiremiyordu. Ancak tüm Summerside ahalisi, Bayan Shirley’in tek başına, gizemli bir şekilde geri püskürtmüştü. Pringlelar artık Bayan Shirley’in avucunun içine bakıyorlardı. Ertesi gün okula gelen Jen, tüm sınıfın karşısında Anne’den özür diledi. O andan itibaren örnek öğrenci oldu ve diğer Pringlelar da onun izinden gitti. Yetişkin Pringlelara gelince, muhalefetleri güneş öncesi sis misali kayboluverdi. Artık ne “disiplinden” ne de ev ödevinden şikâyet ediyorlardı. Kendi türlerinin belirgin özelliği olan ince ve imalı züppeliklerinden eser kalmamıştı. Anne’e iyi davranmak için âdeta birbirleriyle yarışmaya başladılar. Artık onsuz bir dans daveti ya da başka bir toplantı yapılmıyordu. Her ne kadar ölümcül günlük Bayan Sarah tarafından bizzat ateşe atılmış olsa da hatıra hatıraydı ve Bayan Shirley’in anlatmak istemesi hâlinde anlatacak bir hikâyesi vardı. O meraklı Bayan Stanton’ın Kaptan Myrom Pringle’ın bir yamyam olduğunu bilmesi hiç ama hiç iyi olmazdı!

Sie haben die kostenlose Leseprobe beendet. Möchten Sie mehr lesen?