Robin Hood

Text
0
Kritiken
Leseprobe
Als gelesen kennzeichnen
Wie Sie das Buch nach dem Kauf lesen
  • Nur Lesen auf LitRes Lesen
Robin Hood
Robin Hood
Hörbuch
Wird gelesen Karol Kunysz
Mehr erfahren
Schriftart:Kleiner AaGrößer Aa

Will Stutely Arkadaşları Tarafından Kurtarılıyor

Şerif, yasalarla ya da kurnaz planlarla Robin Hood’un üstesinden gelemeyeceğini anlayınca kafası iyice karman çorman oldu ve kendi kendine şöyle dedi: “Ne kadar aptalım! Kral’ımıza Robin Hood’dan hiç bahsetmemiş olsaydım, kendimi böyle çıkmazın içine sokmazdım ama şimdi ya onu esir alacağım ya da Yüce Majesteleri’nin gazabına katlanacağım. Yasa ve kurnazlıkla yakalama yollarını denedim ve her ikisinde de başarısız oldum; bu yüzden bundan sonra bilek kuvveti ile ne yapabileceğimi deneyeceğim.”

Kendi kendine böyle konuşurken, emrindeki muhafızları yanına topladı ve onlara aklından geçenleri anlattı. “Şimdi her biriniz yanınıza dörder adam alın, hepsi de silahlı olsun.” dedi. “Sonra ormana gidip farklı noktalarda şu Robin Hood denen herifi beklemeye başlayın. Eğer herhangi biriniz onu bulur ancak kendisinden daha kalabalık bir çete ile karşı karşıya kalırsa bir boru çalsın ve sesi duyan her grup hızla oraya gelsin, onları çağıran gruba katılsın. Sanırım bu yeşil kostümlü hokkabazı ancak böyle yakalayacağız. Ayrıca Robin Hood’u yakalayan kişiye, ölü ya da diri her şekilde bana getirdiği sürece yüz paunt gümüş para verilecek ve onun grubundan herhangi birini yakalayan kişiye de yine ölü ya da diri bana getirirse kırk paunt verilecek. Yani diyeceğim o ki gözünüzü dört açın, cesur ve kurnaz olun.”

Böylece Robin Hood’u yakalamak için beşerli üç bölük hâlinde Sherwood Ormanı’nda dağıldılar. Her muhafız, cesur kanun kaçağını ya da en azından çetesinden birini bulmayı çok istiyordu. Yedi gün yedi gece boyunca ormanın her patikasında pusu kurdular ama asker yeşili giysiler içinde tek bir adam bile göremediler çünkü tüm bunların haberi Robin Hood’a Mavi Domuz Hanı’ndan güvenilir Eadom tarafından getirilmişti.

Haberi ilk duyduğunda Robin şöyle söyledi: “Eğer Şerif, güce güç politikası uygulamaya cüret ederse, vay onun hâline ve daha birçok iyi adamının başına geleceklere. Çünkü o zaman çok kan akacak ve herkes için büyük bir bela olacak demektir. Ama ben kandan ve kavgadan uzak durmak isterim. Kuvvetli silahşorları öldürüp kadınlara ve eşlere acı çektirmek istemem. Yalnızca bir kez adam öldürdüm ve bir daha asla istemem, bunu düşünmek bile ruhumu acıtıyor. Bu yüzden şimdilik Sherwood Ormanı’nda sessizce bekleyeceğiz. Bu herkes için daha iyi olacaktır ama eğer kendimizi ya da çetemizden herhangi birini savunmak durumunda kalırsak o zaman herkes okunu ve yayını büyük bir kudretle çeksin.”

Bu konuşma üzerine grubun çoğu onaylar bir tavırla başlarını salladı ancak içten içe: “Şimdi Şerif bizim korkak olduğumuzu düşünecek, kasaba halkı bu adamlarla karşılaşmaktan korktuğumuzu düşünüp civarda bizimle alay edecek.” diye düşündüler. Yine de yüksek sesle bir şey söylemeyip sözlerini yuttular ve Robin onlara ne dediyse öyle yaptılar.

Böylece yedi gün yedi gece boyunca Sherwood Ormanı’nın derinliklerinde saklandılar ve bu süre boyunca yüzlerini hiç göstermediler. Ama sekizinci günün sabahında Robin Hood sonunda grubu topladı ve şöyle dedi: “Şimdi kim gidip Şerif’in adamları ne âlemde bakmak ister? Çünkü eminim ki Sherwood gölgelerinde sonsuza dek bekleyecek değiller.”

Bunun üzerine büyük bir haykırış yükseldi ve adamların hepsi yayını havada sallayarak gitmek istediğini belirten sözlerle bağırdı. O an Robin Hood’un yüreği, etrafındaki yiğit, cesur adamlarına bakarak gururla doldu ve şöyle dedi: “Hepinizin çok cesur ve dürüst adamlar olduğunuzu biliyorum, benim neşeli yiğitlerim. Siz çok kuvvetli ve sağlam bir grupsunuz. Ancak hepinizi gönderemem; bu yüzden aranızdan yalnızca birini seçeceğim ve bu kişi yürekli Will Stutely olacak. Çünkü o, Sherwood Ormanı’ndaki yaşlı bir tilki kadar kurnazdır.”

O anda Will Stutely heyecanla havaya sıçradı ve keyifli bir kahkaha patlattı. Çetenin arasından o seçildiği için büyük bir sevinçle ellerini çırptı. “Ah, çok teşekkür ederim efendimiz.” dedi. “Eğer size o haydutlardan haber getirmezsem, bana bundan sonra kurnaz Will Stutely demesinler.”

Sonra bir keşiş cübbesi giydi ve cübbenin altına, elini rahatça uzatabileceği bir yere sağlam bir kılıç astı. Böyle giyindikten sonra ormandaki arayışına koyuldu, ta ki ormanın sınırına, oradan da ana yolun kenarına ulaşıncaya kadar. Orada, Şerif’in adamlarından oluşan iki grup gördü ama yine de ne sağa ne de sola döndü. Yalnızca örtüsünü yüzüne iyice kapadı, ellerini de dua eder gibi göğsünün önünde kavuşturdu. Oradan Mavi Domuz Hanı’nın önüne geldi. “İyi dostumuz Eadom bana olan biteni anlatır.” diye düşündü.

Mavi Domuz Hanı’nda Şerif’in adamlarından oluşan bir grubun hararetle içki içtiğini gördü; kimseyle konuşmadan uzaktaki bir masaya oturdu, elinde asası vardı ve sanki derin bir duanın ortasındaymış gibi başı öne eğikti. Eadom onu tanımıyordu ama yorgun ve zavallı bir keşiş olduğunu düşündü. Bu yüzden, kıyafetinden hoşlanmadığı hâlde, ona bir şey söylemeden ya da rahatsız etmeden oturmasına izin verdi. “Topal bir köpeği eşikten kovalamak hainliktir.” diye düşündü kendi kendine. Stutely böylece otururken, büyük bir ev kedisi gelip dizine sürtünmeye başladı; sürtünürken de cübbesini bir avuç içi kadar yukarı kaldırdı. Stutely cübbesini hemen aşağıya itti ama Şerif’in adamlarından bir muhafız olanları gördü, hatta keşişin cübbesinin altındaki asker yeşili kıyafeti de gördü. O anda hiçbir şey söylemedi ama içinden şunları düşündü: “Demek sen gizemli bir keşiş değilsin; ayrıca bildiğim kadarıyla, hiçbir iyi kalpli köylü keşiş kıyafetiyle falan dolaşmaz, üstelik bir hırsız da durduk yere bunu yapmaz. Bence bu kesinlikle Robin Hood’un adamlarından biri.” Bir süre sonra yüksek sesle:

“Ey aziz peder, susamış ruhunu huzura kavuşturmak için sağlam bir mart birası almayacak mısın?” dedi.

Stutely, yalnızca sessiz bir şekilde başını sallamakla yetindi çünkü kendi kendine: “Burada sesimi tanıyan birileri olabilir.” diye düşündü.

Sonra muhafız tekrar sordu:

“Bu sıcak yaz gününde nereye gidiyorsun bakalım, aziz peder?”

“Canterbury kasabasına, hacı olmaya gidiyorum.” diye cevap verdi Will Stutely. Kimse tanımasın diye sesini kalınlaştırarak konuşuyordu.

Sonra muhafız üçüncü kez:

“Şimdi, madem öyle, söyleyin bana aziz peder. Canterbury’ye giden hacılar cübbelerinin altına güzel asker yeşilleri mi giyerler? A-ha! Yemin ederim ki sen sağlam bir hırsızsın hatta belki de Robin Hood’un çetesindekilerden birisin! Şimdi Meryem Ana’nın üzerine yemin ederim, elini ya da ayağını kıpırdatırsan kılıcımla bütün vücudunu delik deşik ederim!”

Daha sonra parlak kılıcını çekip Will Stutely’nin üzerine atladı. Onu gafil avlayacağını düşünmüştü ama Stutely, kılıcını gizlice cübbesinin altında sıkıca tuttuğu için muhafız daha üzerine gelmeden önce kılıcını çekti. Güçlü muhafız o an Stutely’nin üzerine sağlam bir darbe indirdi ama bütün dövüş boyunca başka bir darbe indirememişti çünkü Stutely üzerine gelen her darbeyi ustalıkla savuşturarak muhafızı tüm gücüyle geri püskürtüyordu. Sonra oradan uzaklaşmak istedi ama yapamadı çünkü muhafız, yaralar ve akan kandan sersemlemiş bir hâlde yerde yatarken onu dizlerinden yakalamıştı. Diğer muhafızlar da üzerine atıldı ve Stutely, Şerif’in adamlarından birine daha vurdu ama çelik başlık Stutely’nin darbesini engellemişti ve kılıç derine girmiş olsa da etki etmemişti. Bu arada sersemlemiş muhafız, Stutely’yi yere doğru çekiyordu, diğer adamlar da fırsattan istifade tekrar Stutely’nin üzerine atıldılar; içlerinden biri Stutely’nin kafasına öyle bir darbe indirdi ki kafasından yüzüne doğru kanlar aktı ve görmesini engelledi. Bu darbeden sonra Stutely, sendeleyerek yere düştü ve hepsi o anda üzerine atıldı, buna rağmen o kadar cesurca mücadele etti ki onu zorlukla tutabildiler. Elini ayağını kıpırdatamasın diye her yerinden sağlam halatlarla bağladılar; böylece onu alt etmişlerdi.

Robin Hood yeşil ağacın altında durmuş Will Stutely’yi ve onun ne yapıyor olabileceğini düşünüyordu ki aniden çetesinden iki yiğidin orman yolundan koşarak geldiğini ve aralarında da Mavi Domuz Hanı’nın güzel Maken’inin koştuğunu gördü. O anda Robin’in yüreği ağzına geldi çünkü onların kötü bir haber getirdiklerini anlamıştı.

“Will Stutely kaçırıldı!” diye bağırdılar Robin’in bulunduğu yere geldiklerinde.

Robin, genç kıza: “Ve bu acılı haberi sen getiriyorsun öyle mi?” diye sordu.

“Evet, maalesef çünkü her şeyi bizzat gördüm.” diye bağırdı genç kadın telaşla. Tazıdan kaçan tavşan gibi soluk soluğaydı: “Üstelik korkarım ki çok kötü yaralanmış çünkü biri kafasına fena hâlde vurmuş. Her yerini bağlayıp Nottingham kasabasına götürdüler ve Mavi Domuz’dan ayrılmadan hemen önce yarın asılacağını duydum.”

“Yarın asla böyle bir şey olmayacak!” diye bağırdı Robin hırsla. “Eğer onu asarlarsa, bu pek çok kişinin toprağı boylamasına ve yine pek çok kişinin ‘Vah başıma!’ diye haykırmasına yol açacak!”

Sonra borusunu dudaklarına götürüp yüksek sesle üç kez çaldı ve hemen ardından cesur adamları yeşil ağaçların arasından koşarak geldiler; ta ki yaklaşık yüz kırk cesur kılıç etrafında toplanana dek.

“Şimdi hepiniz kulak verin!” diye bağırdı Robin. “Sevgili yoldaşımız Will Stutely, o alçak Şerif’in adamları tarafından kaçırıldı, bu yüzden onu kurtarmak için yay ve oklarımızı elimize almak bize düşer. Onun bizim için canını tehlikeye attığı gibi bizim de onun için canımızı tehlikeye atmamız gerek. Öyle değil mi, benim neşeli çetem?”

O an herkes büyük bir coşkuyla “Evet!” diye bağırdı.

Böylece ertesi gün hepsi Sherwood Ormanı’ndan yola çıktılar ama çok kurnaz ve dikkatli olmaları gerektiği için farklı yollara dağıldılar; bu yüzden grup, ikişer ve üçer kişilik gruplara ayrıldı ve hepsi Nottingham kasabasının yakınında bulunan kayalıklı bir vadide tekrar buluşacaktı. Hepsi buluşma yerinde toplandıktan sonra Robin onlara şunları söyledi:

“Bir haber alıncaya kadar şimdi burada pusuya yatacağız çünkü dostumuz Will Stutely’yi Şerif’in pençesinden kurtarmak istiyorsak kurnaz ve dikkatli davranmalıyız.”

 

Böylece güneş gökyüzünde yükselene kadar uzun bir süre boyunca saklandılar. Gün sıcaktı ve bu yüzden tozlu yolda, Nottingham kasabasının gri şehir duvarlarının yanından geçen ana yol boyunca ağır ağır yürüyen yaşlı bir hacı dışında kimse görünmüyordu. Robin görüş alanında başka bir yolcunun olmadığını görünce, yaşına göre kurnaz bir adam olan Doncasterlı genç David’i yanına çağırdı ve ona şöyle dedi: “David, git de şu hacıyla konuş bakalım. Çünkü belli ki Nottingham kasabasından dönüyor, belki sana Stutely’den haberler verebilir.”

Böylece David ilerledi, hacıya yaklaştığında onu selamladı ve şöyle dedi: “İyi sabahlar, aziz keşiş, Will Stutely’nin ne zaman asılacağını biliyor musunuz acaba? Bu kadar azılı bir haydudun darağacında sallandığını görmek için çok uzaklardan geldim, dolayısıyla bu gösteriyi kaçırmak istemem.”

Yaşlı hacı: “Hadi oradan genç adam!” diye bağırdı. “Kendi canını korumaktan başka hiçbir şey yapmayan delikanlı bir adam asılacakken böyle konuşuyorsun!” Asasını öfkeyle yere vurdu. “Ne yazık ki olacak olan oluyor! Bugün akşama doğru, gün batımında, Nottingham’ın büyük şehir kapısından kırk arşın uzaklıktaki üç yol birleşiminde asılacak. Çünkü Şerif, Nottinghamshire’daki tüm kanun kaçaklarına ibret olmasını istedi. Ama yine söylüyorum, çok yazık! Robin Hood ve çetesi her ne kadar kanun kaçağı da olsa, sadece zenginlerden, soylulardan ve sahtekârlardan çalıyor. Sherwood civarında olup da onun sayesinde yıl boyu arpa unu yiyemeyen ne bir yoksul ne bir dul ne de çok çocuklu bir köylü var. Bu yüzden Stutely gibi yiğit birinin öldürüldüğünü görmek yüreğimi burkuyor. Çünkü ben de hacı olmadan önce, zamanında cesur bir Sakson delikanlısıydım ve zalim bir Normandiyalıya ya da para kesesi kabarık, kibirli bir başrahibe kurnazca dersler veren yiğit eli iyi tanırım. Stutely’nin efendisi, adamının başının nasıl belalarla dolu olduğunu bilseydi, kesin onu düşmanlarının elinden kurtarmak için elinden geleni yapardı.

“Ah, kesinlikle bu doğru.” diye haykırdı genç adam. “Robin ve adamları gelirlerse, onu bu tehlikeden kurtarmaya çalışacaklarından eminim. Şimdi sana iyi yolculuklar, iyi kalpli yaşlı adam. İnan bana, eğer Will Stutely ölürse intikamı sağlam bir şekilde alınacaktır.”

Sonra dönüp hızla uzaklaştı; hacı, arkasından bakarak mırıldandı: “Bu gencin, iyi bir adamın ölümünü görmeye gelen bir ahmak olmadığını düşünüyorum. Belki de Robin Hood o kadar da uzakta değildir, bugün kesinlikle yiğitçe şeyler yaşanacak.”

Kendi kendine böylece mırıldanarak yoluna devam etti.

Doncasterlı David, Robin Hood’a hacının kendisine söylediklerini anlatınca Robin çeteyi etrafına topladı ve onlara şunları söyledi:

“Şimdi hemen Nottingham kasabasına girelim ve oradaki halkın arasına karışalım ama birbirinizden uzaklaşmayın. Mahkûm ve muhafızlar surların dışına çıktığında olabildiğince yakınlarına sokulun. Sebepsiz yere kimseye vurmayın çünkü gereksiz kan dökülmesini istemem ama vuracaksanız da sert vurun ki bir daha vurmanıza gerek kalmasın. Sherwood’da tekrar buluşana kadar bir arada kalın, kimse arkadaşlarından ayrılmasın.”

Kale duvarından bir borazan sesi duyulduğunda güneş batı yönünde alçalmıştı. O anda Nottingham kasabasında bir telaş başladı ve kalabalıklar sokakları doldurdu çünkü herkes meşhur Will Stutely’nin o gün asılacağını biliyordu. Az sonra kale kapıları ardına kadar açıldı ve büyük bir silahşor ordusu gürültü ve patırtı içinde dışarı çıktı. Şerif, hepsi birbirine bağlı zincirlerden oluşan parlak zırhlara bürünmüş silahşorların başında, atının üzerindeydi. Will Stutely ise muhafızların tam ortasındaki bir arabanın içindeydi, boynunda ise asılacağı yular vardı. Yüzü yarasından ve kan kaybından dolayı gün ışığındaki bir ay kadar solgundu. Sarı saçları, alnındaki kanın aktığı bölgede sertleşmişti. Surların arasından çıkınca etrafına bakındı, merhamet ve dostluk ifadesi bulunan bazı bakışlar görmesine rağmen tanıdığı hiç kimseyi görmedi. Bunun üzerine kalbi bir kurşun yarası almış gibi çöktü ama yine de yiğitçe konuştu.

“Bana bir kılıç verin, Şerif.” dedi. “Yaralı da olsam, sizinle ve adamlarınızla kanımın son damlasına kadar savaşayım.”

Şerif başını çevirip Will Stutely’ye acımasızca bakarak: “Hayır, seni arsız herif.” dedi. “Kılıcın falan olmayacak, aşağılık bir hırsıza yakışan bir şekilde öleceksin.”

“O zaman ellerimi çözün de sizinle ve adamlarınızla yumruklarımdan başka hiçbir silahım olmadan çarpışayım. Silah falan istemiyorum ama lütfen bugün korkak ve aşağılıkça asılmama izin vermeyin.”

Bunun üzerine Şerif yüksek sesle güldü. “Bu ne şimdi?” dedi. “Gururlu yüreğin mi çarpmaya başladı? Kendine gel, seni aşağılık haydut! Bugün burada, üç yolun birleştiği yerde asılacaksın ve insanlar senin pis leşini kargaların nasıl gagaladığını görecekler.”

“Seni alçak pislik!” diye bağırdı Will Stutely, Şerif’e bakıp sinirle dişlerini gıcırdatarak. “Seni korkak geyik seni! Eğer efendimiz seninle karşılaşırsa, bugünün bedelini çok ağır ödeyeceksin! O seni ciddiye bile almıyor, hatta bütün cesur çetemiz de öyle. Sen ve o beş para etmez şanın, cesur yiğitlerin dudaklarında alay konusu bunu biliyor musun? Senin gibi biri, zavallı ve aşağılık bir korkak, cesur Robin Hood’a asla ama asla boyun eğdiremez.”

“Ha!” diye bağırdı Şerif, öfkeyle. “Demek öyle ha? Demek o efendin benimle alay ediyor? Şimdi de ben seninle alay edeceğim. Hem de öyle bir alay edeceğim ki seni sallandırdıktan sonra bütün organlarını ayrı ayrı parçalayacağım.”

Sonra atını mahmuzlayıp ilerledi ve Stutely’ye başka hiçbir şey söylemedi.

Sonunda büyük şehir kapısına geldiler ve Stutely, bu kapının ötesindeki güzel ülkeyi, yemyeşil tepelerle vadileri, uzaktaki Sherwood’un eteklerindeki alaca karanlık ufuk çizgisini gördü. Sonra nadasa bırakılmış tarlaların üzerine uzanan güneş ışığının civardaki kulübelerle çiftlik evlerinin üzerine kızıl ışıklar yaydığını, tatlı kuşların akşam ezgileri okuduğunu, koyunların yamaçlarda melediğini, kırlangıçların ışıl ışıl havada uçtuğunu görünce kalbine öyle büyük bir duygusallık ve hüzün çöktü ki tuzlu gözyaşlarıyla gördüğü her şey bulanıklaştı. Halk gözlerindeki yaşların korkaklığından olduğunu düşünmesin diye başını öne eğdi. Kapıdan bu şekilde geçerek şehrin duvarlarının dışına çıkana kadar başını eğik tuttu. Ancak tekrar başını kaldırıp etrafına bakındığında kalbinin heyecanla yerinden fırlayacağını hissetti, sevinçten yerinde duramadı çünkü Sherwood’daki neşeli yoldaşlarından birinin yüzünü görmüştü. Bunun üzerine hızla etrafına bakındı, her tarafta tanıdık yüzler gördü; yoldaşları onu çevreleyen muhafızlara yakın duruyorlardı. Yanakları sevinçten ve heyecandan al al oldu çünkü efendisinin yüzünü de görmüştü ve o an anladı ki Robin Hood, tüm çetesiyle oradaydı. Yine de çeteyle arasında bir düzine silahlı adam vardı.

“Geri çekilsenize be!” diye bağırdı Şerif, güçlü bir sesle. Çünkü kalabalık her yandan hücum ediyordu. “Ne yapıyorsunuz çapulcular, ne diye böyle üstümüze geliyorsunuz? Geri çekilin diyorum!”

Sonra bir telaş ve gürültü koptu. Biri, Stutely’nin taşındığı arabaya ulaşmak için silahlı muhafızların arasına girmeye çalıştı. Stutely, tüm bu hareketlenmeyi başlatanın Küçük John olduğunu gördü.

“Çekil şuradan!” diye bağırdı, Küçük John’un dirsekleriyle iteklediği muhafızlardan biri.

“Asıl sen geri çekil!” dedi Küçük John ve adamın kafasına öyle bir vurdu ki muhafız, bir kasabın yere serdiği öküz misali yere serildi. Sonra da Stutely’nin bulunduğu arabaya doğru sıçradı.

“Öleceksen dostlarını da yanında götüreceksin, Will Efendi.” dedi. “İlla ölmen gerekiyorsa o zaman ben de seninle ölürüm çünkü senden daha iyi bir arkadaş bulunmaz.”

Bu sözleri söyledikten sonra tek hamlede Stutely’nin kollarını ve bacaklarını bağlayan halatları kesti, Stutely de hemen arabadan atladı.

Şerif: “Ben hayatım boyunca şunun kadar isyankâr bir serseri daha tanımadım! Muhafızlar, yakalayın şunu, gitmesine izin vermeyin!” diye bağırdı.

Böyle söyleyerek atını, Küçük John’un üzerine sürdü. Üzengileri üzerinde yükselerek var gücüyle John’a vuracaktı ki Küçük John hızla atın karnına doğru eğildi ve hamleyi savuşturdu.

“Olmadı, Şerif hazretleri!” diye bağırdı, darbe geçtikten sonra tekrar sıçrayarak. “En azından şu kıymetli kılıcınızı ödünç almama izin verin.”

Bunun üzerine kılıcı Şerif’in elinden ustalıkla aldı, “Al bakalım Stutely!” diye bağırdı. “İyi kalpli Şerif’imiz kılıcını sana ödünç vermek istedi! Şimdi benimle sırt sırta ver ve yalnızca kendini savun çünkü birazdan destek gelir!”

Şerif, kızgın bir boğa gibi kükreyerek “Lanet olsun size!” diye bağırdı ve atını sırt sırta vermiş ikilinin üzerine doğru bir kez daha mahmuzladı. O kadar öfkelenmişti ki kendisini savunabileceği bir silahı olmadığını bile unutmuştu.

“Geri çekil bakalım Şerif!” diye bağırdı Küçük John. Daha o konuştuğu anda, bir borazan sesi duyuldu ve Şerif’in başının hemen yanından kaz tüylü bir ok ıslık çalarak geçti. O an, bir o yana bir bu yana savrulmalar, küfürler, haykırışlar, iniltiler, çelik şakırtıları, batan güneşin altında parıldayan kılıçlar arasında havada ıslık çalan bir sürü ok yağmaya başladı. Bazıları “İmdat, imdat!” diye, bazıları da “Kurtarın, kurtarın!” diye bağırıyordu.

“Hıyanet bu!” diye bağırdı Şerif, yüksek sesle. “Geri çekilin! Geri çekilin! Yoksa hepimiz öleceğiz!”

Bunun üzerine atını kalabalığın yoğun olduğu bölgeye doğru geri sürdü.

Robin Hood ve çetesi isteseydi Şerif’in adamlarının yarısını öldürebilirlerdi. Ama yalnızca onları sıkıştırıp gitmelerine izin verdiler; kaçmalarını hızlandırmak için de arkalarından bir avuç ok gönderdiler.

“Kalsaydınız!” diye bağırdı Will Stutely, Şerif’in ardından. “Cesur Robin Hood’la yüz yüze gelip onu görmeden giderseniz onu nasıl yakalayacaksınız?”

Şerif, atının sırtından eğilip baktı ancak cevap vermedi. Sadece atını daha hızlı mahmuzlamaya başladı.

Will Stutely, Küçük John’a döndü ve gözlerinden yaşlar akıp yüksek sesle ağlayıncaya kadar yüzüne baktı. Arkadaşının yanaklarını öperek: “Ey Küçük John!” dedi. “Benim gerçek dostum ve dünyadaki bütün insanlardan daha çok sevdiğim kişi! Bugün senin yüzünü göreceğimi ya da cennetin bu yanında seninle karşılaşacağımı hiç düşünmezdim.”

Küçük John cevap veremedi ama o da duygulanıp gözyaşlarına boğulmuştu.

Sonra Robin Hood, Will Stutely’yi ortalarına alarak grubunu bir araya topladı. Hepsi bu şekilde yavaşça Sherwood’a doğru yol aldılar; ortalığı kasıp kavuran bir fırtına bulutunun bulunduğu yerden sessizce uzaklaşması gibi uzaklaştılar. Şerif’in tam on adamını arkalarında yaralı ve yerde yatar vaziyette bıraktılar. Bazıları çok bazıları ise daha az yaralıydı ama hiçbiri kendilerini kimin yıktığını anlayamamıştı.

Nottingham Şerifi böylelikle tam üç kez Robin Hood’u yakalamaya çalıştı ve her seferinde başarısız oldu. Son seferinde hayatını kaybetmeye ne kadar yaklaştığını hissettiği için gözü çok korktu. Kendi kendine şöyle dedi: “Bu adamlar ne Tanrı’dan ne insandan ne Kral’dan ne de Kral’ın askerlerinden korkuyor. Hayatımı kaybetmektense makamımı kaybetmeyi yeğlerim, bu yüzden onlara daha fazla bulaşmayacağım.” Böylece günlerce kalesine kapandı ve ev halkı dışında kimseye yüzünü göstermeye cesaret edemedi. Olanlardan çok utandığı için o günden sonra hep kasvetliydi ve doğru düzgün kimseyle konuşmadı.