Pugliada bir hafta

Text
0
Kritiken
Leseprobe
Als gelesen kennzeichnen
Wie Sie das Buch nach dem Kauf lesen
Pugliada bir hafta
Schriftart:Kleiner AaGrößer Aa

Recep Akkaya

Pugliada bir hafta

Seyahetname

2

Pugliada bir hafta

Seyahetname

Recep Akkaya



Künye

Metin: © Telif hakkı Recep Akkaya’ya aittir.

Derleme: Gabriele Koske,www.endkorrektur.de

Kapak Grafik: Ahmet CİNDİOĞLU © Telif hakları Recep Ak-kaya’ya aittir.

Fotoğraflar: Recep Akkaya, Sabine Gnida,

Grafik sayfa 190: Reha Inan Mail: info@myinterweb.de

Baskı: Bir Neopubli hizmeti olan Epubli Ltd. Şti. , Berlin ISBN 978-3-****-***-*

Basım Yeri: Almanya

Alman Milli Kütüphanesi Hakkında Bilgiler

Bu yayın, Alman Milli Kütüphanesi kayıtlarına eklenmiştir. Detaylı bilgiyi belirtilen internet adresinde bulabilirsiniz: http://dnb.d-nb.de

Sabahın erken saatlerinde kalkıp, kahvaltıdan sonra, günler önceden hazırladığımız bavullarımızı arabanın bagajına yerleştirdik ve Frankfurt havaalanına doğru yola koyulduk. Bavullarımızı havaalanına teslim edip, rutin kontrolden geçtikten sonra havaalanı aracıyla uçağa doğru yol almaya başladık.

Bu gibi yolculuklarda heyecanın getirdiği bir sabırsızlık vardır o an tam onu yaşıyordum. Apronda bizi bekleyen uçak sanki binlerce kilometre uzaktaymış gibi ona doğru bitmek bilmeyen bir yolu kat ediyorduk. Neyse ki yolculuk benim düşüncelerimden kısa sürdü. Güler yüzlü hosteslerin uçak yolcularını karşılamasından sonra, o alışık olduğumuz tehlike anında yapılacakları anlattılar. Cankurtaran yeleklerinin, hava maskelerinin nasıl kullanılacağı, kemerler, acil çıkış kapılarının yerleri gibi tehlike anında kimsenin aklına gelmeyecek o değerli bilgileri bizimle paylaştılar. Çok şükür acil çıkış kapısı tam da ön sırada oturan yolcuların sağ tarafındaydı. Yani büyük ikramiyeyi vurmuştum, hemen atlar kurtulurdum acil bir durumda

"Kanatlarımın olmaması dışında bir sorun yok” diye düşündüm. Ben bunları düşünürken uçak afacan bir çocuğun elindeki sapandan fırlatılmış gibi gökyüzüne doğru havalanmaya başladı. Uçak havalandıkça basınç artmaya ve her zaman ki gibi kulaklarıma dolmaya başladı. Kulakları dolduran basınçtan kurtulmanın iki yolu vardır biri sakız çiğnemek diğeri de sakız çiğniyormuş gibi yapmak ikincisi müziksiz dans etmek gibi bir şeydir kimseye görünmemek lazım. Aksi halde görenler deli olduğunuzu düşünebilir. Nietz-sche’nin dediği gibi "Dans edenleri deli zanneder müziği duymayanlar.

Yaklaşık 10 - 15 dakika sonra hosteslerin ikram ettiği lezzetli sandviçleri ve içecekleri afiyetle mideye indirdikten sonra, uçağın camından bulutları seyretmeye başladım. Midemde halen boş yer mi ne vardı? Nedense bulutlar bana pamuk şeker gibi görünmeye başladı. "Tüh! Yanıma paraşüt almayı unutmuşum, su acil çıkış kapısından paraşütle inip pamuk şekerleri yiyebilirdim oysa."




Yaklaşık iki saatlik yolcuğun ardından nihayet Bari havaalanına iniş yaptık. Bagajlarımızı aldıktan sonra, beklemeye koyulduk çok geçmeden seyahet acentesi yetkilileri bizi karşıladı ve kalacağımız otele doğru yola koyulduk. Otel ile havaalanı uzaklığı yaklaşık 100 kilometre kadardı. "Bu bilgiye daha önce vakıf olsaydım bu turu tercih eder miydim” diye düşünürken dışarıdaki manzara dikkatimi çekti ve kendi kendime sorduğum soruya "Evet” diye cevap verdim. Bari ile otelimizin bulunduğu Ostuni şehri arasındaki yol farklı manzaralara ev sahipliği yapıyordu. Özellikle Ostuni uzaktan bakıldığında dev tek bir yapı gibi duruyordu. Belki eski bir saray ama en büyüğünden... tabi bu görünen kısmıydı aslında Ostuni Safranbolu gibi evleri ile meşhur bir şehirdi. Trulli Puglia denilen bu evler biraz yörük çadırlarına benziyordu ya da bana öyle gelmişti.

Otele vardığımızda biraz hayal kırıklığı yaşandı. En yakın şehre bu kadar uzak olduğu ve taşıma aracının olmaması eksi puan vermemiz için oldukça haklı bir nedendi. Taksi çağırmak gerekiyordu veya minibüs gelmesi için bir gün önceden bildirilmesi gerekiyordu. Minibüs de kısıtlı zaman aralıklarıyla geliyordu sadece sabah 10 ile öğle 12 arası ve sonrası yine taksi!


Otelin girişine geldiğimizde karşımızda duran oteli broşürlerde gördüğümüzle bağdaştırmaya çalışıyorduk.


Otele girince biraz olsun rahatladık çünkü otelin iç kısmı dışına nazaran broşürdekine daha çok benziyordu.

Giriş yapar yapmaz hemen etrafı izlemeye başladık. Giriş işlemleri yapılırken sırasını bekleyenler bu vakti girişteki minik holde oteli tanımaya çalışarak geçiriyordu. Odasının anahtarını alan geride kalanlara gülümseyerek selam verip odasına yerleşmek üzere

oradan ayrılıyordu. Otele yerleşme işlemi tamamlandıktan sonra esimle birlikte otelde keşif gezisine çıktık.


Oteli gezerken bir şeyi fark ettim o da şuydu. Aslında şehre uzaklığı dışında negatif yorumlayacak pek bir şey yoktu. Özellikle geniş bahçesine çıktığınızda içiniz tarifsiz bir rahatlama hissi ve tabii bolca oksijenle doluyordu.


Otel kırsal bir bölgede bulunduğu için çevresinde yabani otlar dışında pek bir şey yoktu ama doğa gezisi için oldukça uygun bir ortamdı eğer bisiklet kiralama imkanı olduğu çok geç fark etmemiş olsa bir doğa gezisi bile yapabilirdik. Doğa biraz abartılı olabilir çayır çimen gezisi diyelim.


Otelde en çok hoşuma giden yerlerden birisi iki yanı palmiyelerle çevrili patika yoldu diyebilirim. Bir anda otelde çıkıp kendinizi tropik bir ormanda bulduğunuzu düşünün. Düşündünüz mü? Tamam şimdi biraz daha mütevazı düşünün çünkü buraya "tropik orman” demek biraz abartı olabilir. Ama Tropik bahçe diyebiliriz. Bu patika yolun sol tarafında güneşlenmek için güzel bir alan ve açık hava yüzme havuzu var. Hatta biraz ileride Adriya denizinin suları hunharca kumsalı yalıyordu.


Palmiyeli patika yolun sonuna geldiğimizde bahsettiğim o minik kumsala ulaştık hatta tamamı kumsal değildi. Bir kısmı kumsal bir kısmı kayalardan oluşan şahane bir yüzme ve güneşlenme alanı.


Otel odaları bildiğimiz otel odalarıydı diyebiliriz tabii ki bazı odalarda mimari bazı farklılıklar vardı bunlardan biri de mini teras.


Duşta manzaranın çok önemli olmadığı düşünülmüş olacak ki, banyolar her evde rastlanabilecek sıradan-lıkta dekore edilmişti.


Odalarda dekorasyona pek uygun olmasa da yöreye özgü aksesuarları görmek mümkün bana göre buradaki amaç aksesuarların dekora uygun olması değil, gelen yabancıların buranın kültürüne ait olan bu parçaları görmesi.



Oda için çok fazla bir şey söyleyemeyeceğim "Oda işte” deyip geçmek istemem ama oda işte... mini bar, televizyon yatak ve yatakta sıkılanlar için bir adet koltuk.


Otelin en ferah yerlerinden biri kahvaltı ve akşam yemeği salonu, burası kısa aralıklarla boydan boya camları olan geniş ve ferah bir salon tabii yoğun saatlerde ferahlıktan çok çatal bıçak seslerine ev sahipliği yapıyor.

Akşam saatlerinde yemekten önce otelin lobisinde hafta boyunca birlikte seyahet edeceğimiz kafile arkadaşlarımız ve seyahet rehberi bayan Ursula ile tanıştık. Ursula bize kendisini biraz tanıtdıktan sonra ertesi gün nerede buluşacagımız ve seyahet konusunda bilgi verdi. Ayrıca ertesi gün getirmemiz icin birer kulaklık dagıttı. Bu kulaklık sayesinde kendisini daha iyi duyma fırsatımız oluşmuştu, nihayetinde dışarda bağırmak istemiyordu şehir hakkında kafileye bilgi aktarırken.

 

İkinci Gün


İkinci gün sabah kahvaltısından hemen sonra Albero-bello şehrine doğru yola koyulduk tabii ki 23 kişiden oluşan bir kafile ve seyahat rehberimiz Ursula ile birlikte ... Güzergahımızda bulunan Alberobello, İtalya’nın Puglia bölgesinde bir şehir. Konik çatılı, Trulli, beyaz badanalı taş evleri ile bilinir. Rione Monti'nin yüksek bölgesinde bu evlerden yüzlercesi var.




Gracia ve Pascuella kısa bir süre öncesine kadar Trulli evlerinde yaşayıp çocuklarını burada büyütmüşler. Daha sonra bir daireye taşınıp, Trulli evlerini gelen turistlere tanıtmak amaçlı kullanmaya başlamışlar. Tabii ki biz de o turistlerdeniz ve onların bu evler hakkında büyük bir heves ve heyecanla anlattıklarını pür dikkat dinliyoruz. İkisi de çok cana yakın, güler yüzlü insanlar, ayrıca birbirlerine olan aşkları yüzlerindeki gülümsemeden okunabiliyor.

Pascuella bundan yıllar önce kısa bir süreliğine Almanya’ya çalışmaya gitmiş ancak hanımının hasretine dayanamayıp İtalya’ya geri dönmüş ve şimdi bizlere Trulli evlerini anlatıyorlar.


Çiftin evi hâlâ düzenli bir yaşam olduğu hissi veriyor evdeki eşyalar, koltuk kanepe, masa sandalye hatta duvardaki aile fotoğrafları bile duruyor. Evin içinde tavanda bir delik var bu delik minik bir çatı katıymış evde yeterli yer olmadığı için çocukları yukarı çıkarıp orada yatırıyorlarmış.




Trulli evleri ziyaretinden sonra Alberobello şehir merkezinde biraz turladık ve yeterince yorulduğumuza kanaat getirince Petra'nın kafeteryasında o meşhur İtalyan dondurmasının keyfini çıkardık.


Öğleden sonra tekrar yolcu otobüsüne binip, bin yıllık zeytin ağaçlarının olduğu bölgeye doğru yola koyulduk. Yol boyunca çeşitli manzaraları seyretme imkanı bulduk. Zeytin ağaçları, kırsal alanlar, inşaatı devam eden evler... evet inşaat halindeki evler manzara sınıfına girmiyor ama yolumuzun üstündeydi ve onları gördük.


Bitonto yol güzergahı üzerinde bin yılık zeytin ağaçları bütün ihtişamıyla durmaktaydı. Puglia’da yaklaşık 50 milyon zeytin ağacı bulunmakta, (valla ben de internetin yalancısıyım) ama internetin bu konuda yalan söylemediğini düşünüyorum zira gördüğüm zeytin ağaçları gerçekten çok fazlaydı. 50 Milyonuncu ağaca kadar saymadım tabii bu yüzden rakamlara takılmam-akta fayda var. Ağaçların bazıları yüzlerce yıldır ayakta ama burada bulunanlar bin yıldan fazladır ayakta. Bu kadar yaşlı zeytin ağaçları üzerinde iki tabela bulunmakta ve elektronik cihazlarla takip edilmekte, kesilmesin diye. Ağaçlar tarihi koruma altında.

Sie haben die kostenlose Leseprobe beendet. Möchten Sie mehr lesen?